31 Ocak 2015 Cumartesi

Kış Masalı -Sevdalînka-

 

Sevdalinnka'nın yazdığı Kış Masalı benim wattpad üzerinden okuduğum en sevdiğim hikayelerin başında geliyor. Konusundan bahsedecek olursam; Kayseri'den ablasının işi için İstanbul'a taşınan Sinemis'in ve Sinemis'in İstanbul'a geldiği ilk gün alışveriş merkezinde karşılaşıp okulun ilk günü tanıştığı Ali'nin çevresinde gelişen olayları konu alan inanılmaz güzel bir hikaye. Hoş ne kadar Sinemis ve Ali'nin konu alındığını söylesem bile zamanla Gülçin, Efsun, Beril hatta Sinemis'in ablası Defne bile ana karakterimiz oluyor ve onların sorunlarına da giriyoruz. Hikayenin en hoşuma giden kısımları Sinemis'in görüp büyüdüğü Çerkes kültüründen zerre taviz vermemesi. Hikaye boyunca ne ismini düzeltmekten bıktı ne de doğru olduğunu düşündüğü davranışın arkasında durmayı. Sevdiğim güçlü kadın portresi için ideal biri anlayacağınız ki olaylar başladığında lise 3 ve 4.sınıfta olan karakterlerimizin 2. kitabın sonuna kadar nasıl büyüyüp olgunlaştıklarına da birbir şahit oluyoruz. Ali ve Sinemis, Alp ve Gülçin, Efsun ve Timur, Çınar ve Beril, Ferhat ve Defne derken kocaman bir hayat ve arada kısa kısa bile olsa farklı bir kültür görüyoruz. İlk hikayede öğrenip uzunca bir süre dinleyip hikayesine içimin gittiği bir de Ağlatan Kafe ki isme tıklayarak şarkıya ulaşabilir açıklama kısmından da hikayesini okuyabilirsiniz. Kısaca ilk hikayenin 100, ikinci hikayenin de 97 bölüm olduğuna bakmadan okumanızı tavsiye ettiğimi söylemem lazım. Kabul ediyorum ikinci hikaye yeni yeni başladığında okumaya başladığım için ilk hikayenin 100 bölümünden korkmuş devam etmesem mi diye düşünmüştüm ama sonradan bu düşüncemin çok saçma olduğu kanaatine vardım ne olduğunu anlamadan ikinci hikayenin güncel bölümlerini beklemeye başlamıştım. Hikayeler için;



Şimdi bu postun asıl sebebi olan Kış Masalı 3 yani Bahar Vakti'nden bahsetmek istiyorum. Bir üstte bahsettiğim karakterlerimizin 2.jenerasyonundan oluşan bu serinin üçüncü hikaye henüz daha 4.bölümünü dün akşam verdiği için hakkında bir şeyler yazıp kendi çapımda tanıtmak istedim. Bu hikayenin konusu; artık aile ve iş güç sahibi eski karakterlerimiz sıralarını gençlere veriyor. Bütün çocuklar tek tek konu olacak mı emin olamasam da Aybars, Jankat, Ayaz ve Yiğit'in hikayede nasıl karakterleri olduğuna dair çok muhteşem bir giriş yaptıklarını söylemem lazım. İlk iki hikayeyi okuyunca aslında Aybars ve Ayaz'ın nasıl uçarı olacaklarını tahmin ediyor olsak da onların çevresinde neler döneceği ve onların olaylar çevresinde nasıl olgunlaşacağı merak konum. Umuyorum siz de okuyup benim gibi beğenirsiniz. Daha sonra görüşmek üzere...

13 Ocak 2015 Salı

Küçük kaçamaklar

Evet şuan resmen kaçıyorum. Herkes kadar gelecek kaygısı olan biriyim ve hani demiştim ya tek bir dersten emin değilim diye... Kaldım işte o dersten ve şuan eğer büt iyi geçmezse tek-çifte kadar kalır mezuniyetimi baltalamış olurum. Oturup ders çalışmam gerekirken ben "dinlenme" adı altında bir kaçamak yapıp şehir değiştiriyorum. Kaçamadığım bir gerçek olsa da o ders, umuyorum bu 2-3 gün bana iyi gelecek ve sınavını oldukça iyi vereceğim. 

Kiralık Eş -Christine Bell-

İlk olarak Christine Bell'in yazdığı Kiralık Eş her genç kızın mırın kırın etse ve okumam dese de ilgisini çeken konulardan olduğunu söylemezsem olmaz sanırım. Hoş hepimizin aklından yakışıklı, zengin ve biz aramadan onun bizi bulacağı bir erkek geçtiği için bu konulara bu şekilde açık olabiliriz o ayrı mesele. Kitabımızda da aynı bu şekilde oluyor zaten, baş karakterimiz yakışıklı ve seksi Owen Phipps kız kardeşinin intikamını almak için girdiği yolda hayatının aşkı Lindy Knight'la tanışıyor.

Tanıtım bülteni;

"Gazetelerdeki iş ilanlarının sürekli takipçisi olan Lindy Knight, gırtlağına kadar borca batmıştır. Sıradan bir işin kendini kurtarmasına yetmeyeceğini bilse de, aramaya devam eder ve bir gün, ilginç bir ilanla karşılaşır.

Üç haftalık bir pozisyon için, yeterli oyunculuk deneyimine sahip, 25-35 yaşlarında hoş bir kadın aranıyor. Dizi ya da film oyuncuları başvurmamalıdır. Tam üç hafta boyunca 7 gün 24 saat ulaşılır olmak karşılığında ücret net 20,000 Dolar'dır. Başvuracak kişinin seyahat engeli olmamalıdır.

İlk başta garip gelen bu ilan, ödemesi gereken borçları hatırladığında, bir çıkış kapısı gibi görünmeye başlar. Lindy, hayatının en cesur hamlelerinden birini yapacak ve bu işi kapmak için harekete geçecektir."

~~

Christine Bell oldukça hoş tam çerezlik bir kitapla karşımıza gelmiş. Owen ve Lindy'nin intikam uğruna verdikleri bu çaba ve yaşadıkları kendilerini görmelerine daha doğrusu hayatlarının aşklarını bulmasını sağladı falan filan. Kitapta birçok klişe görmek artık sıkıldığım noktalardan ki onlara ne yazıkki hiçbir şey yapamıyoruz herkes kullanmaya devam ediyor. Bunlar ilk olarak "ortada ilişki namına bir şey yokken erkeğin kıskançlığı", "ilk bakışta aşık olma", "o aşkın olarak kabul ettiğin kişiyle evlenme" ve "mutlu mutlu mutlu" olayları. Bu şekilde yazınca bunlar zaten olması gereken şeyler gibi göründü aslında ama bunun tek sebebi benim düzgün anlatamamış olmam. Neyse onları es geçip okudum zaten kitabı ondan üstünde durmaya gerek yok. Kitabın son birkaç bölümüne gelene kadar Owen'ın ve Lindy'nin arzularını dizginlemeye çalışmasını gördük ki o neydi öyle iki taraf resmen uykusuz(?) geceler geçirip durdular. Birlikte olmaya başladılar o zaman da gerçek anlamda uykusuz kalmaya başladılar. Ama genel olarak kitabı okurken kendime "yeter artık sevişin! siz de kurtulun biz de" dedim durdum. Lindy önceden birlikte olmamaları için mantıklı bir sebep ortaya atmış ve Owen da bu karara istikrarlı bir şekilde uymuştu ki karşılıklı sürünmeye başlayana kadar. Kitap oldukça hızlı bitmişken kafamda "sanırım böyle devam edecek" dediğim şeylerin hiçbirinin olmamış olması beni biraz bozdu. Onca yıldır kitap okuyorum ama tipik konusu olan bir kitabın muhtemel sonunu bulamadım şeklinde. En başta Nico'nun Lindy'e alenen yavşamasını bekliyordum ya da ondan hoşlanması, kocasından ayırmaya çalışması falan gibi ama öyle bir şey olmadı tabi... Ama Liza'nın Owen'a yavşamasıyla tam olmasa da yarım olarak dediğim çıkmış oldu.

Yan karakterlerden olan Jordan ve Marty çiftinin hayatları Kiralık Eş'ten hemen önce okuduğum Çirkin Güzel'i çağrıştırdı. Onda da Jordan'ın babası Marty'e para vererek ikisinin evlenmesini sağlıyor bu yüzden Marty kendini sürekli ezdiriyor. Tabi bu ezdirme Marty'nin Jordan'ın babasının çalıştığı yerden ayrılıp kendi işini kurana kadar devam ediyor o ayrı mesele. İkisi de birbirini seviyor evlilikleri aşk üzerine ama Jordan babasından kaynaklı bunun doğruluğundan emin olamıyor. Gerçekten benziyor bence.

Owen'ın kız kardeşi için girdiği bu intikam yolunda Cara'dan adam akıllı bahsedilmemesi kitabı benim gözümde baya eksik kıldı. Kız kardeşi çok acı çekmiş ki Owen Nico'dan intikam almak istiyor ama ne yaşadılar ya da Cara nasıl bir karakter hiç bilmiyoruz. Kitaba girince bir ara ondan da bahsedileceğini düşünmüştüm oysa. Kız geldi Owen ve Lindy'nin yanına -ki Şifa Evi'nin yemek salonuna öyle elini kolunu sallayarak girmesi saçma bir girişti- sonra Owen'a vermesi gereken tepkinin 1/10unu vermeden Şifa Evi'nin yakınında başka bir otelde kalıp kendisine haber verilmesini beklemeye başladı. Bana göre anlatılması gereken bir karakter resmen arkadan yürüyen figüran muamelesi gördü.

Kiralık Eş'i ben saate vurulsa 5-6 saat gibi bir sürede okudum ama yazar da sanki bir haftada planladı, yazdı, basıma yolladı gibi bir hava verdi bana. Yine de zaman öldürmek, kafa dağıtmak için okunabilir bir kitap benim gözümde.

12 Ocak 2015 Pazartesi

Artık eve dönmeliyim


Sanırım artık eve dönmem gerekiyor. Aylardır şu buz gibi şehirde ben ve kedim yalnızız ama hem sınavlarım hem de projelerim yüzünden bir türlü ailemi görmeye gidemedim. Aslında tek derdim ailem de değil, arkadaşlarımı ve onlarlayken olan umursamaz hallerimi özledim. Kendi evim en rahat olduğum yer olsa da ay sonunu nasıl getireceğim, faturalar, yemek, temizlik vb. normalde annemin düşündüğü şeyleri kendim yapıyor olmak zar zor alıştığım şu hayatta beni birazcık zorluyor. "E madem gitmek istiyorsun neden hala oradasın tatil başlamadı mı?" dediğini duyar gibiyim ama tek bir dersten dolayı şuan sınav notlarımın açıklanmasını bekliyorum. Geçtiğimden tam emin olsam ve büt için geri dönmeyeceğimi bilsem sınavlar bittiği gibi kendimi doğduğum, bildiğim şehirde bulurdum. Hatta o an ışınlanabilirdim bile ama son gün son sınav o kadar kötü geçti ki "acaba kalacak mıyım?" korkusuyla eve tıkıldım kaldım.

Daha 2 güne kadar 60 cm kar vardı dışarıda ve yürümek ölüm gibi bir şeydi. Şimdiyse yağmur yağdı karların küçük bi kısmı eridi ve dondu. Biraz önce markete gidip artık eve bir şeyler alayım dedim ama adımımı atmamla neredeyse takla atıyordum. Tamam geldiğim yer hiç kar yağmayan Akdeniz ya da Ege kıyılarında değil baya baya Marmara bölgesi insanıyım hani şu denize yakın mesafe trafiğiyle ünlü yer... Neyse konu o değil, demek istediğim kar gördüm ve en bariz hatırladıklarım da 2003 ya da 2005 yıllarındaydı sanırım 1 hafta okul tatil edilmişti ama o bile burada gördüğümün yanından geçemez. Ben burada bunları yaşarken Erzurum'da okuyanlar neler çekiyor düşünmek bile istemiyorum tam anlamıyla korkunç!

Son zamanlarda tam ev kızı olup buz gibi dışarıya adımımı atmadığım için kendimle fazladan ilgilenmeye başladım. Örneğin 3 kaşık yoğurt, yarım limon suyu ve 1 çay kaşığı pul biber karışımının yatmadan yarım saat önce yenmesi durumunda metabolizmayı hızlandırdığını öğrendim. Eğer dün son limonumu kullanmış olmasaydım devam edecektim ama önceki paragrafta dediğim gibi buzda yürünmüyor arkadaş. Tadı kötü de değildi hem siz de deneyebilirsiniz.
Bunun dışında Sia'nın Elastic Heart şarkısına ciddi anlamda sardığımı söylemeliyim. Sözler ve klibi pek bağdaştıramamış olsam da klibi çok hoşuma gitti. Maddie Ziegler sen nasıl bir dansçısın öyle ya! İleride eğer doğurmaya karar verirsem şimdiden kızım ya da oğlum her neyse jimnastiğe gidecek, dans edecek başka yolu yok. Ne kadar klip hakkında çocuk istismarı gibi şeyler söyleseler de nedense ben öyle bir şey göremedim. Benim gözümde tam olarak kızına ulaşmaya çalışan bir baba gibi görünüyor Shia LaBeouf. Aralarındaki sürtüşmeden nasıl bir sapkın fikir ortaya atıldığını anlamış değilim. Hadi baba-kız olmasın klibi ilk izlediğimde ilk yarısına kadar kafesteki iki maymunu canlandırdıklarını düşünmüştüm ki el hareketleri, mimikleri falan buna oldukça uygundu. Neyse artık herkes klibi kendine göre yorumlar, her insan bir değil sonuçta. Klibi daha izlememiş olanınız varsa onu da alta koyuyorum merak edip bakmak isteseniz falan diye.


Sanırım bu kadar gevezelik yeter daha neden pişmediğini anlamadığım yemeğime baktıktan sonra evde biraz daha pineklemem gerekiyor. Daha sonra görüşmek üzere...

11 Ocak 2015 Pazar

Çirkin Güzel -Aslıhan Akagöz-

Çirkin Güzel'in benim uzun süre "okusam mı? okumasam mı?" şeklinde kendimle tartışmaya girdiğim kitapların başında olduğunu söylemem lazım. Aslında Aslıhan'ın wattpad üzerinden okuduğum ilk kitabı Senden Bebek İstiyorum olduğu için ve o hikayenin en beğendiklerim arasında olmasından kaynaklı biraz terddütlü de olsam Çirkin Güzel'i okudum. Pişman mıyım? Hayır, en azından bu sorunun cevabını ikinci kitabı okuyana kadar söylemek istemiyorum. İlk önce tanıtım bültenini paylaşıp sonra içimde tuttuğum yorumu yapmak istiyorum çünkü içimde kalan laflar artık coştu gidiyor.

Tanıtım bülteni;

"Melike Çetinoğlu kilolu bir kadındır ve aynı zamanda kocasına delice aşıktır.Kocası tarafından da büyük bir aşkla sevildiğine inanmaktadır.

Ta ki bir iş adamının verdiği davette, aklının ucundan bile geçmeyecek bir gerçekle yüz yüze gelene dek...

Hayatının koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrenmesi sonucu pembe gözlüklerinin arkasından baktığı dünyası bir anda kararmıştır.

Çareyi hem kocasından hem de alışık olduğu ortamdan tümüyle uzaklaşmakta bulur.

Bir yıl sonra tüm planlarını hayata geçirmiş bir şekilde geri döndüğünde ise artık kendine güveni tamdır.

Tek arzusu ise canını yakanın canını yakmaktır.

Çağrı Çetinoğlu ile görülecek son bir hesabı vardır."

~~

Yukarıda da dediğim gibi Senden Bebek İstiyorum'u çok beğendikten sonra Çirkin Güzel'e hemen atlamam gerekiyordu ama konusu yüzünden biraz kendimi çekmedim desem yalan olur. Başta ön yargılarım yüzünden "çirkin kadın güzelleşti sonra kısmeti açıldı" ve "ince bel her erkeği yola getirmenin sırrı"  gibi bir olayı olduğunu düşünüp içimdeki "kadın meta değildir!" seslerini dinleyerek kitaptan uzak durdum. Bu şekilde düşünme sebebim tam olarak kitabın ismi ve tanıtım bülteni olsa da içeriğin aslında öyle olmaması beni oldukça mutlu etti. En başta Çağrı'nın tam anlamıyla aşağılık pisliğin teki olduğunu düşünsem de kendince doğru olduğunu düşündüğü kararlar yüzünden bütün bunları yaşamış olması beni oldukça üzdü. Ne kadar yaptıklarını haklı çıkarmayacak olsa da açıkça söyleyebilirim ki Çağrı'nın yerinde olsaydım ben de aynılarını yapardım. İşin kötü kısmı Melike'nin yerinde olsam da aynılarını yapardım... Oldukça zor şeyler yaşayan bir çift olduğunu anlamak zor olmasa gerek zaten. Olayların iç yüzünü öğrendikten sonra açıkça Çağrı'nın tarafını tuttuğumu söyleyebilirim -sanırım bunu yalnız ben söylerim ya neyse- . Çağrı'nın da sürekli dediği gibi Melike biraz büyüyüp babasının küçük prensesi olmayı bıraksaydı belki işler asla bu noktaya gelmeyecekti. Her şey bir kenara intikam uğruna Melike'nin Çağrı'yı parmağında oynatması, kıskandırması ve birçok davranışı beynimde "şımarık" diye neon ışıkların yanıp sönmesine neden oldu. Sürekli aşkından acı çekti ama Çağrı'ya inanmamayı seçtiği halde "acaba ne söyleyecek" diyerek onu dinlemedi. Tamam aranızda her şey bitmiş olabilir, ondan ayrılmayı kafana koymuş olabilirsin, söylediklerine inanmayacaksın bundan sonra kabul, ama bir kere gerçekten neden böyle davrandığını ve Çağrı'nın içinden geçenleri dinleseydi böyle sonuçlanmayabilirdi. İtiraf edeyim bu sefer sırf Melike'nin sürünmesini görmek için ikinci kitabı okumayı sabırsızlıkla bekliyorum.

Yan karakterler/çiftler inanılmaz mutluyken ana karakterlerin yüzlerinin bir türlü gülmemiş olması aslında beklediğim bir şey değildi. Ama Sinem ve Mehmet'in ilk görüşte aşkı çok güzel simgelediklerini söylemem lazım. Birbirlerinin çekimlerinden etkilenmeleri, Selçuk'un sözde maço davranışlarıyla Sinem'in Mehmet'ten bir nebze uzaklaşması vb. olaylar oldukça hoşuma gitti. Ne kadar çok sorunsuz bir çift olmaları gözümde inanılmaz ütopik olsa da şirinler miydi? Kesinlikle! Gökhan/Buse ve Selçuk/Miray çiftlerini ne kadar daha detaylı görmeyi beklediysem de öyle bir şey olmadı...

İkinci kitapta Melike her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmişken umuyorum sonunda mutluluğu bulurlar çünkü Çağrı'nın üzgünlüğü, yıkılmışlığı, tükenmişliği benim içimi dağlıyor! Ne kadar pislik yapmış olsa da çocuk çok temiz seviyordu Melike'yi. Ya! Selçuk bile boşanma sebeplerinin aslını öğrendiğinde Çağrı'yı dövüp sonra her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrendi ya! Sen ne yaptın Melike? Oturdun ağladın, çocuğu kovdun, aşağıladın kısaca onun sana yaptıklarını yaptın. Ne oldu peki? Ne geçti eline? Eski soyadın ve yalnızlığın dışında her şey yoluna girdi mi?

Kısaca kitap elimde Melike'ye olan sinirim ve Çağrı'ya duyulan üzüntüyle bitti. Siz de benim gibi Melike'ye mi kızarsınız yoksa Çağrı'ya mı bilemiyorum onu ancak okuyunca siz karar verirsiniz ki okumanızı öneririm. Hatta sadece Çirkin Güzel'le kalmayıp wattpadde AslimAk hesabında yazarımızın kitap olarak basılmamış diğer hikayelerini de okuyabilirsiniz. Şahsen Bir Yudum Sevgi, Bir Damla Aşk ve Bir Aşkta İki Cambaz da oldukça başarılı üç hikaye. Bilgisayar ya da mobilde okuması zor demiyorsanız kaçırmamanız sizin yararınıza olur.

İlk yazı


Uzun zamandır blog açmak kafamda olduğu halde bir türlü kendime zaman ayırıp bu isteğimi geçekleştirememiştim ama en sonunda yani tatilimin başladığı şu günlerde hep olmasını istediğim bloguma kavuşmuş bulunmaktayım. Burada neler yazacağım az çok belli olsa da size şunu söyleyebilirim ki sanırım her şey hakkında yazacağım! Okuduğum hikaye ve romanlar, izlediğim filmler ve yaşamışsam ilginç bir şey kişisel anılarım hepsinden bahsetmek istiyorum ve bunun için şimdiden heyecanlandım. Umuyorum hem burada yazmam hem de hayatımda herhangi bir aksaklık olmadan bundan sonra devam edebilirim. Sonraki yazı ve yazılarda görüşmek üzere...