28 Temmuz 2015 Salı

Kim demiş aileyle tatil olur diye

Bayramdan sonra annemin yazlığa gitmek için dayanma süresi sadece 1 hafta oldu. Sonra kalkıp geldik her yaz kaçma şansı sunulmayan yazlığa. Koca evde annem ve ben olsak belki kaçması kolay ve katlanılabilir bir yer olurdu burası ama yengelerim ve kuzenlerimin de içinde olduğu şu ortamdan pek memnun olduğum söylenemez. Gelecek için olan belirsizliğim bir kenara bir de şurada birkaç ay öncesine kadar kimseye hesap vermeden tek başına yaşayan ben şimdi bana karışma yetkisi olmayan kişilerin bana karışmalarıyla uğraşıyorum. Bildiğimi okuması sıkıntı değil ama iş bahanesiyle sadece hafta sonu yanımıza gelebilen abim yüzünden yalnız hissediyorum. Kuzenlerimle az çok iyiyimdir, bir çoğu elimde büyümüş ya da birlikte büyümüş olmamıza rağmen daha önce söylediğim gibi elimde büyüyen tayfa biraz mesafeli davranıyor bana. Yaz bitene kadar bunun üstesinden gelecek olduğuma inansam da neredeyse birlikte büyüdüğüm kısımda değişimler var. Ergenliğin verdiği öz güvenden midir emin değilim iki kuzenim var ki beni deli ediyorlar (7-8 yaş civarı küçükler benden sesleri çatlak hep). Biri ben varım diye denize gitmez diğeri "bunu bunu böyle yapacaksın" şeklinde bana emirler vermeye çalışır. Anlamış değilim bu çocuklar nasıl böyle oldu.
Eskiden yazlığa gelmeyi severdim çünkü benden bir yaş küçük kuzenim bir anda kapanmaya karar verip yaşamını ona göre değiştirmemişti ya da abim çalışmıyor, bütün yazı bizimle geçiriyordu. Akşamın bir saati arabayla merkeze inip tatil yapmaya gelmiş akranlarla sabaha kadar sahilde oturuyor çok güzel eğleniyorduk o zamanlar ama şimdi o günlerin üzerinden yeller esiyor. Benim sanırım sosyalleşme zamanım geldi ama şu ev içinde kimseye "ben merkeze gidiyorum" diyemem akşam saatinde. Ehliyetim olsa araba kaçırırdım belki ama o da yok. Resmen yalnızlıktan ölüp gideceğim şu dağ başında. Bu hafta sonu abim geldiğinde onunla gideyim eve diye yol yapmaya çalıştım bu sefer de "hep gidiyorsun zaten, senin yüzünü görebildiğim mi var? Annen değil miyim ben neden benimle duramıyorsun?" diye hayatımda duyduğum en saçma savunmayla karşı karşıya kalıyorum. Anlayacağınız eve de dönemiyorum!
İşin en kötü kısmı nedir biliyor musunuz? Burada internet yok ve telefonumdaki 2gbı sanırım ilk defa bitireceğim.

21 Temmuz 2015 Salı

Cha'nın soğanla imtihanı

Neredeyse her insanda olduğu gibi bende de soğana karşı bir hassasiyet var. Öyle ki mutfakta annem soğanla bir şey yaparken ben evin öteki ucunda bile olsam gözlerim akar gider. Bugün de annem rahatsızlanan üst komşuya bakmaya giderken "yaşlı kadın şimdi beni bırakmaz sen yemeği yaparsın" dedi gitti. Tamam ben kendi evimde yemek yapıyordum falan ama benim evimde olan imkanlar bu evde yok ki yemek yapayım. Bunların en başında annem kesinlikle dondurulmuş ve doğranmış soğan almaz. E ama ben kendi evimde ya soğan kullanmıyorum ya da o soğanı kullanıyorum ki ağlamaktan helak olmayayım. Ama işte dediğim gibi anne evinde olmuyor o şeyler. Neyse dedim ayıkladım önce soğanı sonra da nefesimi tutup minik minik dilimlemeye başladım. Daha doğrusu yapamadım çünkü daha soyarken yanmaya başlayan gözlerim sonrasında muslukları açmışım gibi akmaya başladı. Bir kestim iki kestim derken baktım olmuyor abimin yanına gidip yardım dilendim. Ne de olsa o da kendi evinde yemek yapan bir birey ki bu işlere benden önce başladı. Başta "bi git başımdan cha" diye sinirli sinirli tepki verse de sonra baktı halim kötü yardım etmeye başladı. Aslında o da baya hassas soğana ama abi ya, erkek ya çaktırmıyor. Ben bir yandan havucu ve patatesi soyup doğrarken o da işini bitirdi burnunu çeke çeke mutfaktan çıkarken annem geldi. Hayır madem erken gelecekti ne diye uğraştırdı bizi bi anlasam. Bir de gelmiş dalga geçiyor "belli oldu ikiniz de kaynananızla anlaşamayacaksınız, yine bana kaldınız" diye ve halimize gülmeye başladı. Bu kadın arada böyle bulduğu saçma konularda dalga da geçiyor. Bildiğiniz kötü kadın oldu çıktı başımıza. 

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Nasıl insanlar var ya

İnsanlar birbirlerinin işlerine karışmayı çok seviyor. Oturduğum apartmanın neredeyse tamamı yaşlı ve gününü camın önünde "kim ne yapmış?" "ne giymiş?" "kimle gezmiş?" sorularına cevap arayarak geçiren insanlar. Kendimi bildim bileli burada oturduğum için de kiminle ne şekilde konuşmam gerektiğini, ne yapmam gerektiğini az çok öğrenmiş durumdayım. Bugün bayramın son günü ve eve gelen giden de kalmadığı için herkes bir yerlere dağıldı. Ben 13.30da evden çıkıp 23.30da eve geldim annem de 12.30da evden çıkıp 00.00da eve geldi. Arabanın sesini duyunca kapıyı açayım bari diyerek oturduğum yerden kalktım ve annemin kapının önüne geldiğini duyup tam kapıyı açacakken "senin kız bugün senden hemen sonra çıkıp senden biraz önce eve girdi haberin olsun" diyen karşı komşuyu duydum. Hayır yani sana ne benim eve girip çıktığım saatten? Ben evden çıkmak için annemin bir yerlere gitmesini bekleyecek ergenlikte miyim ki gizli gizli çıkayım? "Anne ben bugün kızlarla buluşucam haberin olsun" diyorum ve bitiyor, kadın zaten eve en geç kaçta geleceğimi biliyor fazladan bir şey söylemeye ne gerek var? Her şey bir kenara benim giriş çıkış saatimi, annemin giriş çıkış saatini sapık mısın sen ki gözlüyorsun? Bir hışımla kapıyı açmış olmama rağmen annemin beni içeriye iteklemesiyle hiçbir şey yapamadan odama döndüm ama kafamdan duman çıkaracak derecede sinirliyim! Giriş çıkış saatime bakmış kadın ya! Yanımda kimler vardı imkan olsa onu da gözlerdi kesin ama olmadı, yapamadı tabi o da içinde kaldı. Nasıl insanlar var ya!

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Farklı tatil anlayışları

Geçen haftanın büyük bir kısmı sahil kenarında, gezerek ve diğerlerine göre az da olsa çadırda pinekleyerek geçti. Aslında çadır kısmı daha çok olur diye düşünmüştüm ama buna pek fırsat verdikleri söylenemez bir noktadan sonra. Neyse, tatil yapan birçok çift ve aile dikkatimi çekti bu süre boyunca ki bazıları gözüme gerçekten ilginç göründü. Bunlardan iki tanesi var ki nasıl tanımlayacağımdan emin değilim.

İlk ve en çok gördüğüm tip, sahilde kitap okuyanlar/okuyabilenler. Tamam kitap çok güzel bir şey her fırsatta okunabilir ki ben sokak ortasında, banklarda, otobüslerde vb. birçok yerde okurum ama sahilde o iş baya zor. Neden diye soracak olursanız da sebebi belli aslında. Birçok insanın denize girdiği, oyunlar oynadığı, sürekli bir ses ve en önemlisi sıcağın en yoğun olduğu yerde nasıl odaklanıyor o kişiler aklım almıyor. Ben yerimde bir türlü oturmadığım için belki okuyamıyorumdur diye düşündüm en başta ama yok şemsiyenin altında bile güneşi iliklerime kadar hissederken odaklanmak imkansız. Amat sırf bu yüzden peşimde her yere sürüklendi ama bitemedi. Tabi olay sadece odaklanma sorunu da değildi, ıslak ıslak kitaba mı dokunulur ya? O kitap ıslanır, bozulursa nasıl yine aynı şevkle tekrar elime alırım? Başkasını bilmem de ben alamam o kesin.
Bu arada instagram, tumblr vb. sosyal medyada paylaşmak için çekilen bacak, deniz ve kitap üçlemesi yapanlardan bahsetmiyorum. Hani gerçekten kitap okuma şeklini alıp okuyanlardan bahsediyorum.

Diğer gördüğüm ve hayret ettiğim kişilerse işlerini asla bırakmayan insanlar. Bir kadın gördüm güneşlenen, kadın her şeyiyle mükemmel bir görüntüye sahipti falan ama güneşlenmek bir kenara denize sadece kendini ıslatmak için girdiğini gördüm bir kere o kadar. Onun dışında sürekli telefonla hararetli bir şekilde konuşurken, tabletinde bir şeyler inceleyip tekrar telefonuyla ilgilenirken falan gördüm ki kadını göz ucuyla incelemedim baya bildiğiniz bütün dikkatim onun üzerindeydi. Ama o kadın belki de tek tatil günü olan o hafta sonunu işe ayırdı. Bu şekilde olan aile babaları da çok gördüm. Biraz çocuklarıyla ilgilenip daha çok işiyle ilgilenen. E tatil ama dimi insanlar bu kadar işkolik olmak zorunda mı? Yazık değil mi o tatil diye bağıran bünyelerine? Neyse kendi bilecekleri iş tabi de yine de garip göründü gözüme her yerde işle ilgilenen insanlar görmek.

Bu iki insan tipi dışında ister istemez incelediğim üçüncü tür de çiftler. Zırt pırt öpüşüp koklaşan, birbirine sarılan çift görmekten gına geldi. Hele bir de bir tanesi hemen yanımdaydı ki yeter dedim bir ara. Tamam seviyorsunuz, muhteşem çiftsiniz, hiç sorununuz yok anlıyorum ama can çekiyor işte, kıskanıyorum. Hemen dibimdeki çift abim ve Yelda olduğu için yeterince çemkiremedim de zaten. Abimin suratına "abi yeter artık siz öpüştükçe benim de birine yapışasım geliyor" diyemezdim herhalde. Hoş deseydim muhtemelen abim de bana bir tane yapıştırırdı ya neyse artık. Sonuç olarak aşk, sevgiliyle tatil falan hoş şeyler, güzel şeyler ama çevredeki insanları da azıcık düşünse şu çiftler nasıl mutlu olacağım belli değil.

17 Temmuz 2015 Cuma

Gözlerindeki Canavar -J. M. Darhower


Daha önce Zamska'nın şuradaki yazısında görüp aslında okumayacağım dediğim bir kitap olmasına rağmen arkadaşımda görüp "madem para vermiyorum o zaman alayım" dediğim bir kitap oldu kendisi. Tatilimin en mis kısmında okumuşken de üzerine konuşmazsam rahat etmem diye bir şeyler yazayım dedim. Öncelikle tanıtım bülteni;

Kırmızı Başlıklı Kız, Koca Kötü Kurt'a âşık olursa… Ignazio Vitale iyi bir adam değildi. Onu ilk gördüğümde tehlikeyi sezmiştim. Karanlık ve öldürücü… Büyüleyici ve ürkütücü... İstediğim her şey ve ihtiyacım olan son şey... Saplantı…

Beni ağına düşürmesi, yatağa atması ve hayatına dahil etmesi çok uzun sürmedi. Onun sırları vardı, hayal bile edemeyeceğim sırlar… Gözlerindeki karanlık, ürkütücü ve heyecan vericiydi. O, yakışıklı prens maskesi ardına gizlenmiş bir canavardı ve maskesini çıkardığında her şey değişmişti. Ondan nefret etmek istiyordum. Bazen ediyordum da... Ama bu onu sevmeme engel olmuyordu.

~~

Son zamanlarda sürekli rastladığım ve görmekten inanılmaz rahatsız olduğum şeylerden biri asalak kadın karakterler. Kitapta kadın karakter ne kadar daha 18inde bir ergen olsa da kendini bir adama o derece adaması kızdırdı beni. Hatta adamasının yanında adamı kullanıyor olması (pahalı hediyeler, yiyecekler ve ismiyle bir yerlere girmeler gibi) bana ayrıca uzak bir konu olduğu için fazlasıyla itildim.

Naz karakteri kitabın başından sonuna kadar ne iş yaptığını, neden bu şekilde paranoyak olduğunu ve kısaca kendiyle ilgili her şeyi son ana kadar saklamayı başardı. İşin ilginç kısmı "nedir bu adamın sırrı" diye delirmedi de zaman zaman "şunu kesin o yaptı", "kesin şöyle bir işi var" diye söyletse de tahminler sırasında sıkmadı da. Ne kadar sayko bir karakter olsa da Vitale karakterini sevdim diyebilirim.

Aslında kitap çok basit bir intikam, aşk, tutku üçlemi arasında olan basit bir temaya sahipti. Çerezlik zaten oturdum ve bitti o kadar sayfa olmasına rağmen. Dili özellikle kahraman anlatıcı olup tek taraflı olayları gördüğümüz için çok basitti. Okur bazen ister istemez olayları tek tarafın dışında tarafsız bir anlatıcıdan dinlemek istiyor ama yazar elimize böyle bir imkan tanımıyor.

Kitapta beni rahatsız eden birçok nokta vardı. Özellikle gözüme gözüme batan karakterler arası 20 yıllık yaş farkı. Hayır 8-10-12 bir nebze de 20 nedir ya? Kızın babası yaşında Naz ama yine de "aşığım" diyor. Adam ne kadar yakışıklı, aklı başında, düzgün olsa da gözümde sübyancı olmaktan çok öteye gidemedi. Kızın bir de asalaklığından bahsetmiştim zaten. Aslında kız asalak olması yanında bir de saf ergendi. Tamam anladık seviyorsun ama adam vücudunu istismar ederken bile "beni seviyor" demek... Hayır bu doğru değil. "Canım yanıyor ama zevk alıyorum" olayı da tamamen yalan. Zamska kendi yazısında yabancı okurların tecavüzden rahatsız olduğunu ama kendisinin bir tecavüz göremediğini söylemişti. Karakter güvenli kelimeyi söylemediği için "istekli" görünse de bu o anki durum benim için de tecavüzden başka bir şey değildi. Bu durum kişi için göreceli olabilecek şekilde bırakılmış olsa da benim için öyleydi. Altında yatanları da az çok öğrenince zaten neden rahatsız olunduğunu anladım. Ki kitabın girişinde de anlaşılıyor zaten bu çift arasında bir yanlışlık var.

Kitabı önerir miyim? Yoksa önermez miyim karar veremiyorum. Aslında hızlı okunduğu ve hafif olduğu için "boş zamanlarda okunabilir" demem lazımdı ama sanırım kadın karakterin benim karakterimden fazlasıyla uzak olması beni rahatsız ettiği için "çerezlik kitap, okunabilir" diyemiyorum. Yine de siz kendiniz karar verin ama Elli Tondaki Ana sizi çok rahatsız etmediyse Karissa da öyle aman aman rahatsız etmez diye düşünüyorum.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Tatil bitti...

Geçtiğimiz hafta benim için fazlasıyla hızlı geçti. Kamp genel anlamda çok güzeldi ama çok sinir bozucu anları da olmadı desem yalan olur ki sinek böcek değil benim en büyük derdim tuvalet oldu. Kamp alanlarının dolmuş olması gibi sebeplerle yine izin verilen ama imkanların elimizde olmadığı bir yere kurulduk. Sanırım abimin istediği de böyle bir şeydi çünkü o kalabalıkta ailelerin dışında erkek grupları çokça vardı ve ilk konuşmaya gittiğimiz yerde arabadan ben ve Yelda çıkınca bile birbirlerini dürtmeye başlamışlardı. Neyse elimizde imkan yok derken demek istediğim şeylerden biri duş ve tuvalet imkanı. Aslında o kalabalık yerde yine istesek de rahat olmazdım ama en azından olurdu orada düzgün bir yer. Bir tane pansiyon belirledik oraya gittik yemek tuvalet ve duş gibi ihtiyaçlar için. Ama bunun dışında her şey güzeldi hayatımın en güzel rahatsızlığını yaşadım diyebilirim. Bir de bronzlaşmamış olsam daha mutlu olabilirdim ama güneş kremi böcek çekiyor, böcek savar sprey güneş kremi etkisini gideriyor. Hal böyle olunca cha kırmızı/bronz karışımı bir renkle eve geri döndü.

Yol yorgunluğu, hazırlıklar ve dinlenmeden sonra hali kalmamış bir şekilde sızmıştım ki yengecim ve abicimin şiddetli kavgasıyla uyandım. Birbirlerine bağırdılar çağırdılar derken tek kişilik çadırımda 2 gece Yelda'yla yatmak zorunda kaldım. Zorunda diyorum aslında ama ben bu kızla böyle iyi geçineceğimi asla düşünmezdim. Baya iyiydik onunla hatta biz iyi oldukça Yelda abimden daha da uzaklaştı derken beyfendi sinir küpü oldu. Olay da abim söylemedi ama Yelda'nın söylemiyle kısaca kıskançlık. Tabi ben de bir kız olarak hem cinsimin tarafını tuttum o kısmı geçmeyelim. İşte bu ikisi kavga edince abim de Murat abiye sardı ikisi takıldılar sonra Yelda ilk sarhoş anında yelkenleri suya indirip beni satıp abimin yanına döndü. Bu arada Yelda'yla kaldığım o kısa sürede geceleri birbirimizle normaldekinden çok daha fazla iletişimimiz oldu ve abimin bu kızdan neden ayrılamadığını az çok görmüş oldum. Bir ara beni yine sinirlendirirse hakkında edindiğim şeyleri buraya yazar sinirimi atarım tabi de şu an için içimden gelmiyor aramız iyi olduğu için. Bir ara yanımıza yabancı bir abi/amca karışımı yaşını asla tahmin edemeyeceğim bir adam geldi, güvenliyse ve bizi rahatsız etmezse kalabilir miyim diye sordu bizim ağır abilerimiz de kabul etti. Adam yanımızda 3 gün kaldı ama fazlasını istese de olmazdı sanırım çünkü bir gece fark ettik ki adam denize çıplak giriyor. Yelda ve ben için bu durum komik olsa da kızdı bizimkiler bir kere adamla konuştular hemen özür falan dilendi etti adam sonra gitti. Ben götürdüğüm kitapların sadece birini okuyacak fırsat buldum o kadar boşluğun arasında nasıl olduysa ama temiz hava uyutuyor beni ne yapayım. Bu arada hayatımın en büyük rezilliklerinden birini yaşadım bu ara o da geri dönmemize 2 gün kala Murat abinin "cha sen hasta mıydın? E denize nasıl girdin?" demesi Yelda'nın "hiiiiggg... Cha üstün batmış" diye sessiz uyarısı ve benim yerin dibine girişimle oldu. Üstümü değiştirip hazırlanmamız normalde olması gerekenden çok daha kısa sürdü diyebilirim. Son günleri minicik bir pansiyonda yine ben ve yelda abim ve murat abinin bir odada olduğu şekilde bitirdik. Hayır zamanım bile değildi ne diye erken oldu da son günlerimizi batırdı bu durum anlamadım ama gelişini hissetmemiş olmam rezilliğin en son noktası oldu. 

7 Temmuz 2015 Salı

Tatil kapıda!

Yarın sabahın köründe yola çıkıyoruz şu daha önce içim içime sığmazken bahsettiğim kamp için. Oralarda telefonum çeker mi ya da fırsat bulup 3-5 bir şey yazar mıyım hiç bilmiyorum ama sanırım yazmam. 2 kitap alıyorum yanıma biri kendime ne kadar okumayacağım desem de Zamska'nın şurada bahsettiği Gözlerindeki Şeytan diğeri de kütüphanemde olduğunu unutmama ramak kalmış Amat (İhsan Oktay Anar) ve ikisini de bitirme planım var bu bir haftada. Bu süreçte kitaplar dışında sinek ısırıkları, sıcak ve güneşle fazlasıyla haşır neşir olacağım gibi görünüyor. İlk olarak Lady daha sonra bütün arkadaş çevremin sürekli olarak "sinek kovucu al!" uyarılarından sonra ne almam daha doğru olur diye bakındım internette ve aslında almama pek de gerek olmadığını gördüm çünkü cilt için sinek kovucu elde yapılabilen bir şeymiş. Önce gittim gratisten sprey şişesi aldım sonra limon yağı ve suyla karıştırınca tadaah! Aslında ne kadar işe yarayacak bilmiyorum ama en kötü ihtimalle ilk 1-2 gün dener sonra çok sevgili müstakbel "yengem"den alırım off'u. Bir de lavantalı karışım yaptım ama onun kokusu bana bile ağır geldiği için kullanacağımı sanmıyorum. Neyse sinek ve böceklerin tatilimi batırmasına izin vermeyeceğim için dert etmiyorum. Önemli olan nokta abimin gerçekten beni unutup kendi halime bırakması. Onun dışında Murat abi bakmaz zaten benim ne yaptığıma. -Ne zaman baktı ki zaten-

Ben böyle değildim

Belgesel izlemek eskiden en büyük eğlencem olmasına rağmen bir süredir izlemek psikolojimi bozuyor. Doğal döngüden kaynaklı ölümler bir insanı üzmemeli di mi? Beni üzüyor! Bir fil yeni doğdu ve yürümedi sürü de onu arkada bıraktı. Bu doğal bir şey çünkü sabit bir yerde kalmaları açlık ve susuzluk söz konusuyken ihtihardan başka bir şey değil. Ya da güç gösterisi yapan iki su aygırının arasında kalan bir yavru su aygırının yaralanması sonucu ölmesi. Hadi onu geçtim yemek bulmak için iki yavrusunu ine bırakıp avlanmaya giden dişi aslan döndüğünde yavrularının sadece birini bulduğunda gözlerimin dolması eskiden olan bir şey değildi. Antilopla kavgaya girişen kaplanın bacağını kırması ve o ayağın asla doğru kaynamayacağından kaynaklı muhtemelen yakın zamanda açlıktan ölecek olması içimi eziyor. Şimdi de 1 yaşındaki yavru aslan ve daha birkaç aylık yavru dişi aslanın oyun oynarken sürüyü kaybetmesi "nasıl avlanacaklarını bilmiyorlar nasıl yaşayacaklar" sorusunu getiriyor aklıma. Bu duygusal cha hiç hoşuma gitmedi umuyorum en kısa zamanda o eski duygusuz, üzülmek nedir bilmeyen cha geri gelir yoksa natgeo wilda anneme pin koydurmam gerekecek. 

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Sıcakta dışarı çıkma aptallığı

Bu havalar benim en nefret ettiğim havalar. Böyle bir bunaltıcı, boğucu, sıkıcı yani tam evde oturup yatmalık zaman ama ben geçen seneki kilomda kalıp basen büyütmemiş olsaydım. Tatile gideceğim ama ne şortlar oluyor ne de etekler eskisi gibi görünüyor üzerimde ki zamanında nasıl aşkla almıştım hepsini ben. Rahat bi 2 sene daha giyerdim bence hepsini ama olmuyorlar işte sıkıntı o. Neyse dedim yazlık problem değil orada zaten büyükler de olduğu için ister istemez daha oturaklı giyinip ediyorum ama annemin olmadığı bir ortamda neden sıcağın altında tutayım kendimi? Bunu düşünerek çıktım bugün evden başladım yaz alışverişimi yapmaya. Bir ara öğlen sıcağında güneşin altında o kadar kaldım ki eski kiloma döndüğümü düşündüm ama yine de ne olur ne olmaz diye almamazlık yapmadım. Bendim dimi alışveriş yapmaktan nefret eden kız? Son zamanlarda kendimi tanıyamıyorum.
İstanbul'un açıkça bundan çok çok daha sıcak olduğu günleri biliyorum ama nedendir bilinmez herkes bir bunalmış durumda. Herkes serin havalara bu kadar çabuk mu alıştı da şimdi yakınıyorlar anlamış değilim. Ama bugün en çok üzüldüğüm sıcaktan bayılacak raddeye gelmiş bir çin aslanıydı. Hayvan zaten yuvarlak bir tüy yumağı içinde 2 boncuk gözden oluşuyor bir de sahibinin güneşin altında tutmasıyla hayvan kendinden geçmişti. Hayvanların doğal hallerinin bozulmasına ne kadar karşı olsam da sanırım onun tüyleri biraz kırpılmalı çünkü öteki türlü nasıl nefes alıyor hayret ettim. Biraz önce de oldukça serin evime geldim ve gördüm ki ha o chowchow ha bizim kediler bir fark yok. Ev sıcak olsa gam yemeyeceğim de ev oldukça serin bu iki çocuk neyin derdinde ya.

5 Temmuz 2015 Pazar

Önceden iyiydim de şimdi mi kötü oldum?

Son zamanlarda evde oldukça sıkıldığım bir gerçek. Arkadaşlarımın bir kısmının çalışması, oruç tutması vb sebeplerle benimle ilgilenmemeleri de bunun sebeplerinden biri. Normalde eve dönmem için binbir sebep sunan insanlar şimdi çil yavrusu gibi dağıldı resmen. Hayır kızamıyorum da hiçbirine çünkü haklılar. Adam zaten sabahın 3ünden akşamın 9una kadar hiçbir şey yiyip içemiyor ben neden kaldırıp bütün gün gezdireyim onu. Ya da çalışanı edeni var, işi mi bıraksın adam benim zevkim için? Neyse işte sonuç olarak tam zamanlı ev kadını oldum. Yakındır ben de annem gibi öğlenleri mevlite falan katılırım sosyalleşmek için. 
Bugün yürüyüş yapma kararı aldım kendi kendime ama tam evden çıkarken kadın (annem) kafama terliği geçirecekti. Evden gizli gizli kaçıyorum sanmış akşam misafir olduğu için. Oysa benim kafamda birkaç tur atıp eve geri dönmek vardı. Neyse dedim yardım edeyim şimdi her gün silip süpürdüğüm evde kusur bulmuştur diye. Önce toz aldım sonra süpürdüm ve sildim yerleri derken annem hızını alamadı bir de kapıları sildirmeye kalktı. O noktada durdurabildim kendisini tabi de yine de bir kavga kıyamet "bu yaşımda kollarım ağrıyor bana mı sildireceksin" diye ajitasyon bile yaptı ama yemedi, silmedim. Hem kapı silmek nedir ya? Bir cam bir de duvar/kapı silmek asla kabul edemediğim temizlik türlerinden. İşte bu kadar kadrolu ev kızı hallerimden sonra anneme akşama kimin geleceğini sormayı akıl ettim ve öğrendim ki daha birkaç ay önce şu yazımda bahsettiğim "aile büyükleri" geliyormuş. Kadının suratına öyle bir baktım ki ne akşama dair başka bir iş verdi bana ne de konuştu. Biliyor çünkü konuşursa kavga ederiz. 
Akşam ise düşündüğümden iyi geçti. 20 kişilik kocaman bir topluluk olunca çocuklar ve büyükler olarak masalar bir noktada ayrıldı. 22 yaşında ben de 5-17 yaş arası çocukların arasına girip onlarla yiyip içtim. Ha bir de ev sahibi olarak o masaya getir götür yaptım. Beni tek rahatsız eden nokta ortanca dayımın küçük çocukları (5-14 yaş aralığındalar) bana karşı fazlasıyla soğuklardı. Akşamın sonuna doğru tekrar aramızı düzeltsem de özellikle benimle olmayı çok isteyen kız yanıma çekinerek geldi sürekli. Sanırım babasından "cha'yla fazla yanyana durma" diye bir uyarı gelmiş. Bir ara bütün kızları alıp kendi odama geçtim kız dibimden ayrılmadı tekrar salona geçene kadar. Sanırım hepsinin ahlakını bozacağımdan korkuyorlar. Ablama da aynı şekilde bir tutum sergiliyorlardı ki o ve çocuklar... Fazla uzak kavramlar oldukları için o üzerinde pek durmadı. Merak ediyorum ortanca dayımın yaptığı bu davranış ne kadar doğru? Elimde büyüyen kuzenlerimin babalarının yanında benim yanıma gelmeye çekinmeleri, benimle olmalarının yanlışmış gibi düşündürülmeleri falan doğru mu? Anne baba daha iyisini bilir çocuklar için deniyor tamam da elimde büyürlerken ve sabahın 4ünde diğer çocuklar uyuyor onları yalnız bırakırsak korkarlar diyerek beni yatağımdan kaldırıp onların başına dikerken iyi kuzen/ablayım da annemi savundum diye mi kötü, terbiyesiz oldum? O kısmı keşke bana bir açıklasalardı.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Cha'nın kürkçü dükkanı

Kendi evimi bırakıp tekrar anne evine dönmek şu noktada gerçekten koydu diyebilirim. Muhafazakar bir anneye sahip olunca doğal olarak önceden yaptığım her şey sıkıtlanacak ya da kavga kıyamet dahi olsa yapılacak ki ikinci seçenek oluyor genelde. Tekrar ayrı eve çıkabilmek için de biraz beklemem gerekiyor sanırım çünkü şuan yakın gelecek için ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Lys sonuçlarıma göre elimde yeniden okumak için çok fazla seçeneğim yokmuş bu yüzden tercih zamanına kadar iyi bir düşünüp ona göre tercih yapacağım yoksa diğer öğrencilerin önünü kapatmanın bir anlamı yok. Her şey bir kenara yazdan yaza geldiğim eski/yeni odamı annem resmen ardiye yapmış! Günlerdir eşya çıkar, et, tekrar yerleştir derken omuzlarım ve belim ağrımaya başladı. Kedimi düşününce çocuk resmen yeni yer ve arkadaş görünce çıldırdı. Benim sessiz sakin koynumdan çıkmayan Çakıl'ım iki günde beni satıp annemin koynuna girmeye başladı. Besle büyüt kargayı oysun gözünü lafını artık daha iyi anlıyorum diyebilirim. 

Eve geldiğimden beri yolda tıp öğrencisi olduğunu söylediği teyzenin orasını burasını yalandan inceleyen genç oldum. Peyzaj okudum tamam bütün hepsi olmasa bile birçok bitki bilgim ve bilmediklerim için de sağlam kaynaklarım var ama önüme saksı getirip "bu neden böyle oldu" sorusunu duyunca cevap veremeden kalıyorum tabi. Yaprağında solma yok, sararma yok, dönemine göre normal halde eee ne gördü de bu kadın soruyor diye kalıyorum anlayacağınız. Bir kadın da salon çamını getirmiş karşıma kurumaya başladı bu diyor. Yalnız ağaç 2 metreye yakın boyu yapmış incecik ve 14 yıldır saksı değişimi olmamış. Eee... dedim bir an neresinden tutarsam tutayım yanlış bakımdan iyi bile yaşamış ama kadına bunu anlatamadım. İyi peki dedim fidanlıklar uygun fiyata bakım yapıyor arayın ilgilenirken her şeyiyle dedim. E sen okudun ya dedi. İşte diplomanı bahçivanım diyorum dinleyen yok tabi. 

Evde olmaktan pek hoşlanmadığımı annem bilse ve genel olarak anladığını söylese bile geldiğim günden beri kavga ediyoruz kendisiyle. Geldiğim gün onun bir akrabasına iftara gittik yorgunluktan ölürken ve evde milyonlarca işim olmasına rağmen sesim çıkmadı ama yine de yaranamadım ne anneme ne de akrabalarına. Öncelikle her zamanki gibi mezun olmamdan ve işe girme gibi durumlardan bahsedildi, tamam dedim bunu bekliyordum zaten ama daha sonradan "cha işe başladıktan sonra artık evlilik düşünmez misin" sorusuna daha öncelerde net cevaplarla püskürttüğüm için gelmez diyordum tekrar ama geldi. Artık evlenilecek yaşta olmamdan tutun işim de olduktan sonra daha ne yapacağıma kadar her şey için adıma karar vermiş 3 teyze 1 anne düşünün. Annem zaten 55 yaşına geldim hala bir torunum yok diye yakınıp duruyor. Hayır tek çocuğu ben olsam gam yemem ama biri evli olmak üzere benden büyük iki çocuğu daha var kadının. Sonuç olarak 22 yaşındayım bu sene çalışmaya başlamam, biraz ilerlemem derken 3 seneye kadar evlenmezsem evde kalacağımı düşünen bir topluluk var. Oysa ben evliliğin söz konusu olması için bile kendime 4-5 yıl kadar zaman tanımıştım. Neyse onların söylemesiyle olacak iş değil ne de olsa diye susup geçiyorum. Ama evde sürekli bir kavga kıyamet sürmekte. Alayım çantamı tekrar göçebe hayatıma devam edeyim her yaz yaptığım gibi diyorum ama o da olmuyor çünkü eve yerleşemedim. O bir kenara tamamen yerleşmeli miyim emin değilim. Hadi okumayacağım desem bu sefer ayrı eve çıkmam için plan yapmam lazım öncesinde de kendi masraflarımı halledebilmem için iş bulup minik bir birikim yapmam lazım. Anlayacağınız mezun olurken proje ve ödevler yüzünden kafam doluydu şimdiyse belirsizliğimden kaynaklı. Tatile girmiştim ben değil mi? Ha ha yok öyle bir şey...

-Ama yine de önümüzdeki hafta abimle birlikte kamp yapmaya gidiyoruz! Evde uslu kız olmamın tek sebebi o kamp diyebilirim-