29 Ekim 2016 Cumartesi

Keşke Hep Çocuk Kalsam Bile Diyemiyorum

Hayatımdaki kimse bilsin istemiyorum. Öğrenirlerse insana dair tüm inançlarını kaybedeceklerinden korkuyorum. Dünyaları biraz daha parlak kalsın istiyorum. Çocukken tacize uğradım. Sanırım ilk uğradığımda 5-6 yaşlarında falandım, okula gitmediğim dönem de olduğunu hatırlıyorum. Hasta bir kardeşim vardı. Uzun süre hastane kaldığı dönemler oldu. Annem çocuğu iyileşsin diye uğraşırken beni de güvendiği komşulara akrabalara emanet ediyordu. Komşumuzun liseye giden bir oğlu vardı. Annem komşuya emanet ederdi, o da beni oğlunun başına atardı. Şimdi farkına vardığım o zaman anlamadığım şeyler yapardı bedenimle. Yazarken düşünüyorum nasıl anlatayım diye aklımda sürekli edepsiz olur bu filitresi var. Annesinin olmadığı zamanlara dair bölük pörçük hatıralarım var. Kimsenin olmamasından kaynaklı daha cesur davrandığını hatırlıyorum. Üstümden çıkan kıyafetlerimi hatırlıyorum. Bana dokunduğunu. Bazen de üstümde kıyafetlerim varken üzerime uzanıp gidip geldiğini hatırlıyorum. Elini iç çamaşırlarımın içine soktuğunu hatırladığım bazı anılarım var. Ne anılar ama! Oyun oynuyoruz, kimseye söyleme, söylersen seni bir daha eve almayız sokakta kalırsın annen yokken derdi, bazen sırrımız bizim bu, bazen annen baban üzülür, bazen seninle bir daha oynamam. Tek hatırladığım anneme söylememem gerekiyordu. Sonra taşındılar benim okula başladığım dönem. İlk okul bir, iki de falan kardeşimin hastanede kaldığı, sık sık kontrole gittiği bir dönem bir akrabamıza bıraktı birkaç gün. Eğitim fark etmiyor sapıklık için ne de yaş. Üniversite öğrencisi oğlunun tacizine uğradım bu kez. Banyo zeminine yatırdığını oramı buramı ellediğini hatırlıyorum. Annesinin eve geldiğini fark edince lavaboya el yıkama bahanesine sarıldığını hatırlıyorum. Yine sakın annene söylemeler.

Salaktım ama aynı zamanda da zekiydim sanırım. Parçaları çok çabuk birleştirdim cinsellikle ilgili. Gizlice büyüklerin konuşmalarını dinledim, arkadaşlarımın anlattıklarını birleştirdim. Bana yapılanın doğru olmadığını nihayetinde anladım ama yine sustum. Utandım. Suçlu hissettim çünkü izin vermiştim. 10 11 yaşındaydım ama hala hissettiğim öfkeyi hatırlıyorum. Kurtulamadığım belki de sürekli kendime hatırlattığım için kurtulamadığım kabusum işte. Çocukluğumdan beri milletin ayıp dediği ne varsa yapmıştım sonuçta. Orta okulda bakire kavramı kafama dank edince acaba hala öyle miyim diye merak ettiğimi hatırlıyorum. Doğruyu söylemek gerekirse olmamaktan korktuğumu hatırlıyorum. Arkadaşlarımın çoğundan içten içe nefret ettim. Sürekli yakındıkları dertleri vardı ama benim derdim onlardan başkaydı.

Lisede Ygs de matematiği düşük yapınca biraz matematik dersi aldırmaya karar verdi ailem. En iyi hoca olsun diye araştırıp getirdikleri adam ikinci gelişinde masanın altından bacaklarımı elledi. Üçüncü gelişinde hırkamın içine makas saklayıp elini çekmezse karnına dayadığım makası karnına geçireceğimi söyledim. Giderken anneme artık derse ihtiyacım olmadığını ve para almayacağını söylemesini tembihledim. Bugünkü aklım olsa ilk başıma geldiğinde söyler avaz avaz herkese haykırırdım. Yalan söylüyorum, şimdi bile kimseye söyleyemiyorum. Çok uzun süre anne ve babama kızdım beni koruyamadıkları için. Dünyanın en iyi anne babası onlar benim için ama koruyamadılar işte. Ben fark edene kadar geçti, sonra üzülmesinler oldu. Bilseler gözleri gibi baktıkları, bırakın yaramazlık yaptığı için dövmeyi, bağırmadıkları kızlarının başlarına bunların geldiğini kahrolurlar. Severken üstüme titrerlerdi ama koruyamadılar. Özellikle lise boyunca Allaha kızgın kaldım. Suçum yoktu. En fazla arkadaşımın bebeğini parçalamışımdır.  Benim inandığım Allahın buna izin vermemesi gerekiyordu. 18 yaşına bastığım ilk gün aklıma gelen gidip bir jinekoloğa muayene olmaktı. Ne ara boktan toplumun bana bunu yaptığını sonra da kalkıp benden boktan bir zarın hesabını soramayacağını anladım bilmiyorum. Namus diye tanımladıkları şeyin saçmalıktan ibaret olduğu kafama dank etti. Arkadaşlarımın sevgilileri olduğu ayrılık acıları çektiği dönemlerde ben hep uzak kaldım. Hoşlandığımı düşündüğüm adamlardan bile kaçtım. Bin türlü kusur, bahanem hep hazır oldu. Sonunda yaklaşmasına izin verdiğim adamın bile kat etmesi gereken bir sürü mesafesi vardı hala var. Hala toplu taşımanın o kalabalığında insanların bana yaklaşmasından nefret ediyorum, dokunmaları midemi bulandırıyor. Erkek arkadaşımın bana dokunduğunda irkildiğim anlarım oluyor. Arkadaşım olan bir çok erkek oldu, hatta bir kadından daha rahat iletişim kursam da kadın erkek fark etmiyor vücuduma dokunmalarından nefret ettim hep. Kapımı kapatmadan uyuyamıyorum. Büyürken kardeşimin benden başka kimseyle oynamasına izin vermedim. Bana olanın ona da olmasına izin vermekten deli gibi korktum. Ne yazık ki hala bile korkuyorum çünkü bu topluma güvenmiyorum. O akrabanın oğlu şimdi şaşalı bir hayat yaşayıp herkesin özenip, üzerine iyi bir insan dediği biri ama bir tek ben ne bok olduğunu biliyorum. Bazen başkalarına da yapmış mıdır diye delirecek hale gelene kadar düşünsem de şimdi söylesem ne ispat edebilirim ne inanırlar. Kırk yılda bir belki gördüğüm birine iftira atan biri olarak kalırım. İşin garip tarafı küçük bir kızı var ve bazen onun da başına geliyor mudur bu diye düşündükçe deliriyorum. Ya kendi kızına da yapıyorsa.

Sakladım saklıyorum kimseye tek laf edemiyorum ama yanımda taşımaktan bıktım bunları. Erkek arkadaşıma neden içinde cinsellik geçen her şeyden korktuğumu açıklayamıyorum. Sessiz içine kapanık biri değilim ama kelek karpuz sanırım benim için en uygun benzetme olur. Zaman zaman hala anneme, babama, Allah’a kendime hatta hasta olduğu için kardeşime kızıyorum. Bazen utanıyorum. Bazen pişman oluyorum. Kendime senin suçun değil diyorum ama kendim dinliyor muyum bilmiyorum. Bazen birine anlatsam biter belki diyorum. Bazen senin hayal gücündür diyorum ama insan kendine bu kötülüğü yapmaz. Psikolojik yardım almam gerektiğini düşünüyorum bazen ama ağlamayı bile beceremeyen birisin sen güçlüsün diyorum. Bu yaptığıma cesaret edebilmemin sebebi ise kulağa korkunç gelse de kimseye güvenmeyin çocuğunuz için. Perişan olur demeyin sürükleyin peşinizden. Ben perişan olmayı hatta hasta olmayı yeğlerdim. Belki okuyan biri olur da çocuğuna kimseyi yaklaştırmaz. Bir gün çocuk sahibi olmaya cesaret edebilirsem sanırım ona hissettirmeden göz altına alır, birine bırakmayı bırakın eş dosta bile öptürtüp sevdirtmem.

İçinden bunda cesaret ettim diyecek ne var diye düşünen varsa bilin ki benim için zor. Anneme babama öfkelenen olur ama dünyanın en harika anne babası derken doğru söylüyordum bilin. Sadece ölmesinden korktukları bir çocukları vardı. Sesimi çıkarmadığım için kızan varsa o zaman çocuktum şimdi ise yapamam. Kızın haklısınız da ama buna hazır değilim. Fazla korkağım belki de.

~~

Merhaba arkadaşlar,
Bir çoğunuz benim kendi ailemin en küçüğü olduğumu biliyor bu yüzden hem olay hem de küçük detaylardan kaynaklı şaşırmış olabilir. Evet, bu yazı benim değil. Benim çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri rica etti kendisi için yayınlamamı ve ben de kabul ettim. Yazıya yorum ister mi pek emin değilim ama sizden tek ricam 2-3 cümle bir şey dahi yazacaksanız yorum olarak elinizi vicdanınıza koyarak, kırıcı olmayacak şekilde yapın bunu. Onun için terapi olacağını düşündüğü yazıyı yazdığına pişman etmeyin lütfen.

20 Ekim 2016 Perşembe

Ne olur yani bir de köpeğim olsa?

Son zamanlarda annemi çileden çıkaran isteklerimden biri bir köpek sahibi olmak. 5-10 yaş aralığım sırasında golden cinsi kocaman bir köpeğimiz vardı evin içerisinde. O kadar akıllıydı ki annemin kesinlikle izin vermediği salon ve mutfağa adımını atmazdı kapıları açık olsa bile. O dönem herkesin evde olduğu köpeğimizle birlikte 6 kişilik örnek bir aileydik. Sonra benim 10.yaşıma gireceğim sıralarda her sene olduğu gibi yazlığımızda dayımlar, yengelerim ve kuzenlerimle zaman geçirirken hep birlikte farklı bir etkinlik yapalım diyerek bir gece evden ayrılmıştık. Bizim koca oğlan da bir gece evde kalsa bir şey olmaz diye düşünmüştük çünkü daha önce de birkaç kere kalmıştı. Diğer gün eve döndüğümüzde bizim koca oğlanın cansız bedeniyle karşılaştığımızdaki o anı asla unutmuyorum. Tam bir cenaze havasıyla günlerce hatta haftalarca kendimize gelememiştik hiçbirimiz. Köpekten korkan yengemiz ve o zamanlar küçük olan kuzenlerim bile ağlamıştı bizim çöküşümüzü gördüklerinde. O zaman annem demişti işte eve bir daha hiçbir şekilde hayvan girmeyecek diye. Tabi annemin dediği olmadı. Kendine gelemeyen çocukları için bir anne babanın çırpınışlarıyla eve 2 tane su kaplumbağası girdi ve sonra da çok sevdiğim birinin bana hediyesi olan bir yavru kedi. Zaten sonrası çorap söküğü gibi geldi ve sonuç olarak evde 9-8-4 yaşlarında 3 tane kedi var. Kaplumbağalar mı? Onlar o kadar büyüdü ki (bizim yanlış beslememiz sonucunda) akvaryumları hiçbir yere sığdıramaz olduk ve iyi tanıdığımız birine verdik. Hala yaşıyorlar ve gerçekten kocamanlar! Şimdilerde ise tekrar köpek besleme isteğiyle yanıp tutuşuyorum. Barınaklar, sahiplendirme sayfaları birçok bebek köpeğin ev aradığı bildirimini verirken annemi ikna edemiyor olmak çok üzüyor beni. Büyük ve zaten eğitimli bir köpek aslında işime gelirdi ama kedilere alışması için küçükken gelmesi daha iyi olur diye düşünüyorum. Hoş ikna edememişim annemi büyük-küçük ne fark eder ki? Eskiden "ya tekrar ölürse/öldürülürse?" diye izin vermezdi şimdi ise "hiçbiriniz evde değilsiniz, kim günde iki kere gezmeye çıkaracak? Diğer istekleriyle uğraşacak? İşim başımdan aşkın benim siz sanki ilgilenebileceksiniz" diyor. Aslında haklı bir yerde ama içimdeki evi hayvanat bahçesine çevirme dürtüsüne özellikle havalar bu kadar soğumaya başlamışken engel olamıyorum. Ne olurdu sanki izin verseydi de evi birlikte altını üstüne getireceğim bir arkadaşım olmuş olsaydı... Kediler artık sadece kalorifer önünde, yatakta ya da cam önünde uyuyor kıpırdadıklarını görmüyorum bile. Ama enerji patlaması yaşayan bir köpekle öyle mi olurdu? Bütün sinirimi stresimi hatta üzüntümü alır giderdi. Köpek istiyorum ben ya!

17 Ekim 2016 Pazartesi

Kaç yaşıma geldim hala hasta oluyorum

Günledir nefes alamıyorum lanet grip yüzünden. Geçtiğimiz hafta çarşamba günü mesaiye kaldığımda aslında üstümde zaten bir kırgınlık vardı ama gecenin bir yarısı yağmurda şemsiyesiz kalıp ıslak bir kedi gibi eve dönünce kaçınılmaz sonla buluştum. Başta iyiyim ben dedim işe gitmeye devam ettim ama cuma günü revirde ölçülen ateşimle birlikte 2,5 gündür evde yatıyorum. Biraz kendime gelirmiş gibi oluyorum arada ama yatmak kesinlikle imkansız. Çocukluğunu astımla geçirmiş biri olduğum için gece nefes almaya çalışmanın birçok yolunu biliyorum aslında ama işe yaramıyor. Şimdi bile yarı oturur pozisyonda yattığım halde uyumaktan vazgeçip oturdum. Aslında bugün önceki iki güne nazaran çok daha iyiydim. En azından artık durup dururken ateşim çıkmıyor ama hapşırmalarım, öksürmelerim ve burun akıntım yeter artık dedirtti. En son 2 sene önce final zamanımda bu derece hasta olmuştum sanırım ki o zamanlar bunun altından evde yalnız olduğum halde kalkabilmişken şimdi kalkamıyormuşum gibi geliyor. Sanırım annemin iyileştirici gücüne inanınca kendimi iyice bıraktım. Ama o da çok güzel ilgileniyor be! Ne kadar nazlansam da hatta birçok zaman bıktığını hissetsem de saat başı gelip kontrol etmesi, uyuyorumdur diye normalde paldır küldür girdiği odama sessiz sedasız girmesi şu hassas dönemimde ağlayacakmışım gibi hissettiriyor. Kitap okumama, bilgisayarla ilgilenmeme ne kadar kızsa da evde başka türlü zaman geçmiyor. Bir de yataktan sadece tuvalete gitmek için kalkıyorken hiç geçmiyor! Normalde annem bu kadar üstüme düşmezdi ama en son "yine tansiyonun düşer de yere yığılıp kalırsan nasıl kaldırıcam seni bu yaşta" demesiyle yemeğim bile annemin belirlediği saatlerde yatağıma geliyor, gidiyor. 
İşe başladığımdan beri belli aralıklarla indirimden kitap alıp duruyorum ama hem iş hem sosyal hayatımı aktif tutmaya çalıştığım için bir türlü adam gibi okuyamıyordur. Bu 2,5 gün de bana çok güzel bir zaman verdi bunun için. Öncelikle de Gilles Legardinier'la tanışma fırsatı buldum ki kitaplarını sırf kapaklarından kaynaklı almıştım doğrusu. Bir de Emma Chase ve onun üç kitabıyla tanıştım ama onlar o kadar önemli değil doğrusu. Legardinier'in çevrilmiş iki kitabı var biri "Miyav! Kafayı mı yediniz?" bir de "Miyav! Yarın yeni bir hayata başlıyorum". İkisini tavsiye ediyorum okumak isteyen bakabilir. Diğerleri de umuyorum çevrilir de şu eğlenceli adamın dilini unutmadan devam ederim.
Canım çok sıkılıyor arkadaşlar. Sabah muhtemelen bu kadar yatmak yeter diyip işe gideceğim ama gram uyku uyumadan bunu nasıl yapacağım gerçekten merak konusu.

6 Ekim 2016 Perşembe

Sözlü tacizi iltifat sanmak

Bugün benim üstlerimden biri iltifat olduğunu düşünerek beni sözlü taciz etti. Mesai saatleri dışında ne kadar ense şaplak muhabbetimiz olsa da o saat aralığında hanımlı beyli oldukça mesafeli konuşuruz. Bugün de işle ilgili bir şeylerden bahsederken bir anda durup "ya Cha, sürme şunu söylediklerine odaklanamıyorum" diyerek beni fazlasıyla şoka soktu. "Sürüyorsun süt rengi suratına kırmızı ruju başka yere odaklanamıyor insan" dedi sonra da. "Bu durum sizi ilgilendirmez" dedim tebessüm edip işime devam ettim ama bir mesafe de koydum aramıza çünkü o bunu söyledikten sonra fark ettim nasıl baktığını. Neyse dedim tanıyorum en azından kim olduğunu, kötülük gelmeyeceğini biliyorum. Akşam çıkmaya yakın gözlerim yoruldu artık diye gözlük takıp saçımı da topladım bu sefer de "Cha tam sekreter oldun" böyle dedi güldü. "Bu gün benden ne istiyorsun sen ya" diye tepki gösterince de birazcık "iltifat ediyorum daha ne istiyorsun, güzel görünüyorsun, hoş oluyorsun böyle" dedi. "Sen iltifatla tacizi karıştırıyorsun ama. Kullandığın cümlelerin hepsi kötü anlama çıkıyor farkında mısın" diye tepki gösterince de "hasta mısın kızım bu ne asabiyet. Tamam tamam demiyorum bir şey" dedi. Yakıştırmalar her türlü çok kötüydü ama hatasının nerede olduğunu ya da ne olduğunu hala anlayamadı. Anlamasını beklemek benim hatam mıydı emin değilim ama aşırı rahatsız olduğum bir gerçek.