19 Kasım 2016 Cumartesi

Eski bir acı bu

Eski blogumu silmeden önce birkaç yazıyı mail adresinde saklama kararı almıştım. Ki sakladıklarım yayınladıklarım değil de asıl yayınlamaya çekindiğim şeylerdi. Şimdi onlara bir bakayım dedim nostalji fena olmaz diye düşündüm ve zamanında minik bir aşk acısı yaşamış Cha'yı unutmuşum ben onu gördüm. Bu yazı üzerinden yaklaşık 7 yıl geçiyor ki bu 16-17 yaşlarıma tekabül ediyor. Kendime demişim ki "bir insan kendisinden bu derece farklı birini nasıl sevebilir?" yıllar geçmiş olsa da bir arpa boyu yol kat edememişim anlaşılan. Hala kime doğru bir meylim olsa farklılıklarımız yüzünden terslik çıkıyor. Sorun bende mi yoksa bu işin jargonu mu bu hala öğrenemedim. Bir de bir insan neden duygularını en yakın arkadaşından bile saklar anlamıyorum. Evet, kendimden bahsediyorum. Kendi çapımda bir aşk acısı çekiyorum ama Mine'nin bundan haberi bile yok. Neden? Çünkü Cha güçlü, Cha duygularıyla değil mantığıyla hareket eder, çünkü o kişiyi sevmem biz çok farklı kişiler olduğumuz için doğru değil ve bu yüzden bunun bilinmemesi gerekiyor. Olayı az çok hatırlıyorum aslında bir süre sonra Mine'ye söylersem bana çok kızacağı için söylemeye cesaret edememiştim ama blogda da yayınlayamıyordum yazıyı çünkü Mine biliyordu blogu. Bir de hiç ilişki ve duygulardan bahsetmezken bloga bunu yapamam demiştim kendime. Zaten hayatıma boş boş kişiler girip çıkıyordu o dönem ve kesinlikle burnundan kıl aldırmayan biriydim. Birini sevdiğimi yazmamın beni küçülteceğini düşünüyordum. Çocukluk işte... O çocuğu hatırlıyorum az çok. Lisemin yakınında arkadaşlarıyla çok takılıyordu. Boş gezenin boş kalfası denir ya hani tam onlardandı. Açık kumral uzun saçlı ama omuzlarına dökülür derece değil kendi çapında uzun, baya yapılı, kolları dövmeden görünmeyen ama yüzü tam bir erkek güzeli biriydi. Adını şans eseri onların sürekli oturduğu yerde biz de oturunca gizli gizli hem kendi arkadaşlarımla ilgilenip hem de onların konuşmalarını dinleyerek öğrenmiştim. Aslında onunla ilgili neredeyse her şeyi o şekilde öğrenmiştim. Fazla kişinin peşinden koştuğu biri değildi, yanında bir arkadaşı vardı onunla daha çok ilgilenirdi bizim okuldaki kızlar ama ben ona takmıştım kafayı. Bazen gözleri kırmızı olurdu, boş bakardı ve şapşal bir gülümsemesi olurdu suratında. Anlardım yani bir şeyler kullandığını ve yine kendi içimde üzülür geçerdim.  O dönem iki kere sevgilim olması ne kadar beni iki yüzlü yapmış olsa da o ikisi hep başkalarının ısrarıyla başlayan şeylerdi ama o çocuk sanırım ilk ve tek saf aşkımdı. Tamam aşk doğru olmadı onu da atlatması bir yerden sonra kolay oldu ama o bilmeden onunla birlikte üzüldüğüm de oldu, ona üzüldüğüm de. Şimdi tekrar onu hatırlayınca kendime neden onunla hiç gidip konuşmadım ki diye soruyorum. Evet belki geleceğim için pek hoş izler bırakmazdı bende ve her türlü pisliğin içine girip çıkmamı sağlardı ama belki de olmazdı... Asla bilemeyeceğim bir şey artık bu. Kendime güçlü, cesur vb. şeyler söylüyorum falan ama aslında o kadar korkak bir insanım ki...

16 Kasım 2016 Çarşamba

Ama bir durun ya

Bazı erkekleri gerçekten anlamıyorum! Blogu ilk açtığım zamanlarda da benzer bir konuda yazmıştım ama gerçekten, 1 değil 2 değil bazen anlamakta oldukça güçlük çekiyorum. Daha önce Mine'nin yaklaşık 2 yıl çıkıp ağzına tek bir evlilik lafı almayan çocuk ayrılıklarının 5.ayında nişanlanmıştı hem de 2 aydır tanıdığı biriyle. Birkaç ay sonra da evlenmişlerdi tabi. Mine'yi nasıl teselli edeceğimi bilememiştim o zaman ki kendim bile şokun etkisinden çıkamamıştım. Hala biraz şaşkınım o çocuk nasıl evlendi diye ama neyse konu o değil. Serkan davetiye getirdi bugün... Evet o da evleniyor. Hadi o kızla evlenme kararı aldın bu kadar kısa sürede tamam da uygulama kısmında biraz daha bekleyemiyor mu ya? 4 aralıkta, o soğukta ne diye evlenir bir insan? -tamam, kendimi bile inandıramadım bu dediğime, kışın da gayet güzel evlenilir. Hatta yazın o sıcağındansa biraz soğuk daha güzel bile olur- Gitmeyi düşündüğüm söylenemez, zaten gidiyor olsam çok garip olabilirdi çünkü ofisin büyük bir kısmı aramızda bir türlü başlayamayan durumu biliyordu. O bir kenara çocuğu sistemimden daha yeni atmışken kendi kafamı karıştırmanın bir anlamı yok dimi ama.
O kızı kıskanıyor değilim bu arada Serkan bana da benzer bir hızla yaklaşmış ve beni açıkça kaçırmıştı kendinden ama en azından beni 6 aydır tanıyordu bu hareketlere başladığında. Bir insanla evlenmek için bu kadar ani karar almak bana o kadar uzak ki anlamlandıramıyorum. Bu gelen ani kararların bir anda uygulanıyor olması ne bileyim çok ilginç. Yargılamak istemiyorum aslında ama "nasıl olur" demeden de duramıyorum. Son bıraktığımda fazla önemli bir karardı bu evlilik peki bu erkekler nasıl oluyor da bu derece önemli bir kararı böyle pat diye alabiliyor? Hayır bir de erkekler bir anda evlenme kararı aldığında kimse garip karşılamıyor ama ben şimdi çıkıp "ben evleniyorum, 2 ay sonra düğünüm var" desem neler düşünülür, neler söylenir arkamdan kim bilir. 

3 Kasım 2016 Perşembe

Halloween de neymiş

23 yıllık hayatımda hiç cadılar bayramının kutlandığını görmedim. Daha doğrusu görmemiştim. Üniversitede gsfler bir şeyler yapardı kendi aralarında ama o kadar, çevremde hiçbir arkadaşın evinde ya da çalıştığı şirkette böyle bir partiyle karşılaşmamıştım. Şu an çalıştığım yer de benim geldiğim seneyi bulmuş olacak ki cadılar bayramı için kostümlü parti düzenledi. Ne kadar "ben hayatta gitmem, gider evde uzatır ayaklarımı kitap okurum" desem de kolumdan tutulduğu gibi götürdüler beni de. Baştan aşağı saçmalık dememdeki sebepleri sıralayacak olsam buradan baya Japonya'ya kadar yol olur bu yüzden listenin ilk ikisini söyleyip geçicem. 
1.si bizim kültürümüzün uzaktan yakından alakası olmayan bir durumken bu kadar özentilik neden? İnsanlar eğlenmek isteyebilir, bunun için kendilerine bir sebep arayabilirler ama şirket çalışanların üzerindeki stresi azaltmak istiyorsa bu şekilde durumu dengelememeli. Madem herkesin içinde olduğu bir parti düzenleyeceksin ona da bir kılıf uydurmadan da gayet tabi yapabilir bunu. Ki zaten ota boka etkinlik düzenliyor.
2. olarak gözüme batan rahatsız edici nokta da "en güzel benim" kapışması. Partide rahat 4-5 tane hemşire, hostes ve hizmetçi vardı. Bazıları direkt kusursuz seksilikteydi bazıları da sağlarına sollarına kırmızı boyayla yaralı imajı vermişti ama genel olarak hepsinde jartiyerlerine kadar açık mini etekler ve üst birkaç düğmesi kapanmayan üstler vardı. Parmakları dudaklarında "şşşş" pozu verip duruyorlardı. Hem meslekleri aşağılıyorlardı bu şekilde görünerek hem de "en güzel vücut benim" gösterişi yapıyorlardı. Vücutlarını sergilemeleri beni ilgilendirmiyor ama meslek dallarını bu şekilde göstermeleri fazlasıyla sinir bozucuydu.
Ben son ana kadar gitmeyeceğim dediğim için o gün içerisinde nasılsam aynı şekilde katıldım aralarına çünkü gerçekten gitmek istemiyordum. Hala "keşke gitmeseydim, ne işim vardı benim orada" diyorum kendime çünkü eğlenmedim de. Birkaç çalışma arkadaşımın içtiklerinde yanlarında durulmayacak kadar itici olduklarını fark etmiş oldum ki belki gece yarısına kadar sürecek partiden 11de döndüm ben. Annem bile ben eve dönünce şaşırdı çünkü dönmeyebilirim demiştim. Evdeki ayaklarımı uzatma planına geçip facebooku açtığımda da bazı kişilerin çocuklarını boyayarak sokağa çıkardığını gördüm. Yaşlı teyzelere dönüyorum belki ama "bu gençlik nereye gidiyor" demeden de duramıyorum. Çok merak ediyorum çocuklarını süsleyip dışarı çıkanlar kapı kapı gezip "şeker mi şaka mı" diye sordular mı? Özentilik ve kültür konusuna çok fazla girmek istemiyorum aslında, ben de çok kültürünü yaşayan ve yaşatan biri değilimdir ama ırta zırta laf yapıp "ama cadılar bayramı bugün" diye ağızlarını yaya yaya konuşan insanlara olan sinirimi bir şekilde bir yerden çıkarmam gerekiyordu. Ne zaman bu hale geldik biz ya...