26 Ocak 2019 Cumartesi

Bu nasıl bir evre ben çözemedim

Nasıl evrelerle baş etmeye çalıştığımı şu ara pek kestiremiyorum doğrusu. Son yazımdan sonra kindleıma Gurur ve Önyargıyı yüklememden aslında bir terslik olduğunu anlamam gerekiyordu çünkü peşinden hemen Akıl ve Tutku geldi. Bitti mi sandınız peki? Hayır bir de üstüne Jane Eyre geldi ki ben bu kitapları en son 8.sınıfta okumuştum diye hatırlıyorum. Tamam evet çok seviyorum hala ama ben bir okuduğum kitabı bir daha okumam ki... Yani okumazdım. Güçlü ve kararlı kadın profiline mi ihtiyaç duyuyorum acaba son zamanlarda? Hoş hepsinin sonunda bir yan çizme var ama gerçekten kendime anlam veremiyorum doğrusu. Az önce Jane Eyre bitti ve şuan üçünün de filmini bilmem kaçıncı kez izlemeyi düşünüyorum ama neden kendimi bir anda tarihi İngiliz romanlarında buldum? Terk edilmenin böyle bir evresi de mi var? Yemek yapmak, dizi izlemek ne bileyim anılara dönüp ağlamam gerekmiyor muydu benim? Yani kabul ediyorum ilk saydığım ikisini yapıyorum ama durup dururken Fatih'i düşünüp üzmüyorum kendimi. Aslında onu düşündüğümde üzülmüyorum bile çünkü bana yaşattığı hiçbir anı kötü değil. Terk edildim diyorum mesela ama o bile gerçek anlamda bir terk ediliş değildi. O gayet tabi benim yanımda olmak istediğini söylüyordu ama o önceki kızı bende açıklığa kavuşturamayacağını söylediği için bitti. O artık bende öyle biri yok dediğinde ben buna istesem de inanmayacağım için içimde hep bir şüphe kırıntısı kalacağı içindi. Benim inadım ve güven problemim olmasa bir sorun yoktu anlayacağınız. Zorlamıyorum ama dediğim gibi bir şeyin olmayacağı varsa zorlamanın bir anlamı yok. İnatla, zorlayarak bir güvensizlikle ilerlesek şuan güzel anılardan çok kötü anılarla boğuşuyor olabilirdim ne de olsa. Neyse sanırım bünyem güçlü kadın karakter arıyor ve bunu yaparken biraz sapıtmış durumda yoksa 12 yıl sonra tekrar bu kitaplara dönmüş olmamı hiçbir şekilde kendime açıklayamam. İşin komik kısmı bu türde okuduğum kitap sadece bu saydığım üçü. Kitap okumaya çocuk polisiyeyle başlayıp uzun yıllar o türde gidip araya bu üçünü attıktan sonra fantastik ve bilim kurgu dünyasına oradan distopyaya ve diğer türlere atmıştım kendimi. Yani anlayacağınız sorsanız size bu üçünden başka tarihi romantik bir şey söyleyemem. Tabi şu moddayken önerilere açığım onu da söyleyebilirim tabi.

21 Ocak 2019 Pazartesi

Yeni şeyler denemek gerek bazen

Eskiden ne kadar gamsız ama mutlu bir insandım ben ya. Böyle bir olay yaşadığımda aklıma takılmadan rahatça yaşamımı sürdürebiliyordum. Biri beni terk edince bile aynı umursamazlıkla havalı havalı gezerdim en azından. Çok mu lazımdı bana Fatih gibi biri? Komşu çocuğuna takılı kalmıştım evet de Fatih de vardı o ara ve sanki Komşu çocuğu aklımda gibi davranıp sürekli Fatih'le birlikte gezdim durdum 9-10 ay kadar. O süre içerinde Komşu çocuğu aklıma bile gelmiyordu hem de. Nasıl ayran gönüllüysem artık... Tabi sütten ağzım yandı bir kere kesinlikle bir süre yeni birini hayatıma sokmak gibi bir planım yok kaldı ki çivi çiviyi sökmüyor arkadaşlar, baya bildiğiniz delik deşik ediyor böyle saçma sapan bir şeye dönüyor insan. Kendime evde terapi çeşitleri buluyorum kendi kendime. Önceki yazımda söylemiştim ya hani puzzle olsun kitaplar olsun bir şeyler buluyorum günümü dolduruyorum diye en ama en çok mutfakta zaman geçirir oldum. Fırında pişirilen şeylerde pek iyi değilim onu öğrendim şu süreçte. Yani aslında yapamadığım bir yiyecek yok ama abimin performans değerlendirmelerine göre bazı sonuçlara vardım. Mesela çok güzel bıçak kullanıyorum böyle ince ince bir şeyleri doğrama konusunda kendimle övünmeye bile başladım. Yaptıkça insanın eli açılıyormuş bir de. Pratik yapmanın önemi de burada çıkmış oldu ortaya. Şu süreçte abim neler yedi tahmin bile edemezsiniz aslında. Vegan köftelerden tutun Japon Kore sokak lezzetlerine neler neler işine girdim ben bile kestiremiyorum. Hangi blogda bir yemek tarifi görsem -ki bu Türk olsun yabancı olsun fark etmiyor- o akşam menümüz o oluyor. Bu akşam normalde yapmadığım bir şeyi yapıp bir de tatlı yaptım hatta tarifi de şuradan aldım hatta. İşin kötü kısmı üniversite zamanında başlayan son birkaç yıldır azalan kendi pişirdiğini yiyememe sorunum tekrar ortaya çıktı. Örneğin 2 saat 3 saat bir şeyler hazırlamak için uğraşıyorum diyelim yaptığım tek şey abimle aynı masaya oturmak. Belki biraz salata tırtıklamak belki bir şeyler içmek ama kesinlikle hiçbir şey yiyemiyorum.  Ya da daha basiti ekmeğe bir şey sürüp bile yiyemiyorum. O ekmeği hazırladığım gibi masada bir tabakta kalıyor öylece. Neyse ki iş yerinde öğlen arasında doğru düzgün yemek yiyorum da bir sorunla karşılaşmıyorum. İyiyim yani tek sorunum kendi yaptıklarımda... Mutfak güzel yer ya annemin neden kimseyi sokmadığını artık daha iyi anlıyorum diyebilirim.



Ekler tarifi için teşekkürler Sibel Özer 

18 Ocak 2019 Cuma

Vur patlasın çal oynasın

Ne güzel olurdu dimi hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam ediyor olsam Fatih'in gidişi beni hiç etkilememiş olsa falan. Güzel olurdu doğrusu ama ben bunun yerine her zamanki Cha gibi davranıp "beni öldürmeyen şey güçlendirir" mottosuyla hareket edip "arkadaş ortamımız bizim yüzümüzden bozulmasın" diyerek öyle ya da böyle bir şekilde ortak yerlerde Fatih'le görüşüyorum. Bunu yaparken de her şey gayet yolunda izlenimi veriyorum. Ölüyorum arkadaşlar mallığıma söyleyecek laf yok ama kendimi bitiriyorum böyle ufak ufak. İşten sonra ve gelip kendimi mutfağa falan atıyorum kafamı dağıtmak için. Atkı örüyorum, puzzle yapıyorum, kitap okuyorum, çelloya sarılıyorum kısaca işten çıktıntan sonra yatacağım zamana kadarki süreye binlerce şey sığdırmaya çalışıyorum. Normalde hiçbir moral bozukluğumda kendimi yemek yapmaya falan vermediğim için abim durumumdaki vahametin farkında değil ki onun işine geliyor yaptığım şeyler. Hem işten sonra hemen eve geliyorum, evde sürekli iş yapıp en son kendimi mutfağa atıyorum ki o gelene kadar bir sürü şey yapmış oluyorum. Adam daha ne istesin... Yılbaşında kendimi eve kapatıp "o saate ben uyurum" dediğim halde abimin arkadaşlarıyla gelmesi ve içlerinde Fatih'in de olmasıyla yılbaşına sahte gülücüklerle girdim onun yanında ama aynı zamanda ona çok uzak bir şekilde girdim. Yahu abimin densiz arkadaşlarından biri çıkıp "sen şimdi yenge değil yine Cha oldun dimi? Ayrılmanız kötü oldu ama şu adamı toparlıyordun" gibi konuşmalara girmeye başladı ki abim orada öğrendi ayrıldığımızı. Yılın ilk şoku olmuştu onda çünkü kabullenmişti artık bizi. Birlikteliğimizi cümle aleme yaymadığımız gibi ayrılığımızı da yaymamıştık normalde ama o densiz kişilik sayesinde herkes orada öğrendi. Bir de o noktadan sonra ortamda garip bir gerginlik oluştu abim, Fatih ve benim aramızda. Ben Fatih'e yakın davranıyorum "dostça ayrıldık iyiyiz" izlenimi veriyorum Fatih "e ben artık gideyim" modunda sürekli kapı gözlüyor, abim durup bizi izliyor gerçekten durum nedir diye falan. Kısaca yeni yıl pek iç açıcı başlamadı. Dışarıdan gayet iyi görünüyor olmam herkese karşı "normal" davranıyor olmam da Fatih'in içine birkez daha su serpmiş gibi hissettirdi bana ama gelip de "ikimiz için de en iyisinin bu olduğunu söylemiştim" gibi bir cümle henüz kurmadı. Kurarsa muhtemelen tokadı yer suratına çünkü benim içimde yaşadığım yetiyor bana.