28 Haziran 2015 Pazar

Gerçekten amacım neydi?

Artık herkesin birbiriyle vedalaşma zamanı geldi ve bütünlemeler de bittiği için sınıfça bir şey yapalım dedik normalin dışında. Sınıf içinde hiçbir zaman öyle çok birlik beraberlik içinde olmadık ki zaten bir sene biri dersi alır diğer sene başka biri derken sık sık aynı dersi alabildigimiz 15-20 kişi var yok gibi bir seyiz ve bu toplanma da o dediğim 15-20 kişi içerisinde oldu. Hiç bütünlemesi olmayan bile kaldı iki hafta daha ve cuma gecesi parti verme kararı aldık bir arkadaşın evinde. Parti deyince aklınıza üniversite partisi, seks, içki gibi uç şeyler gelmesin. Tabi alkolün verdigi rahatlık senelerce birbirine dürüst olamamış kişileri açmadı desem yalan olur ama o televizyonlardaki gibi kocaman bir şey değildi. Pizza söyledik yedik içtik kendi çapımızda dans ettik derken ben kendimi yorgunlukla koltuğa attığımı hatırlıyorum ve daha sonra yanıma biri oturdu ama sonrası bende kesikli hep. Sızmış kalmışım anlayacağınız. Sabah uyandığımda fazla samimi bir şekilde koltukta biriyle yatıyordum ama hayır cinsel bir birliktelik olmamış aramızda. Neyse, küçücük koltukta kiminle neredeyse altlı üstlü yattığıma bakmak için kafamı kaldırdığımda o kişinin Ali olduğunu gördüm. Anında midem ayağa kalktı hiçbir sarhoş kafa beni bu çocuğun yanına getirmez derken kalktım kızdım çocuğa "yatacak başka yer mi bulamadın da burada yattın sen!" diye. Uyku sersemi "cha ne diyorsun sen ya uyuduysak ne olmuş şurada" diye sinirli bi karşılık verdi bana. "O ne demek herkesle yatıyor muyum ben? Nereden geliyor bu samimiyet?" diye çıkışmaya devam ettim derken tam anlamıyla patladı bağırdı çağırdı bana orada kalan herkes geldi başımıza. Herkesin gelip duyması bir kenara Ali'nin ithamları sinirlerimi ciddi anlamda yıprattı. Sürekli ona ışık yaktığımı ama işime gelmediği için git gel onunla oynadığımı söyledi durdu. "Amacın nedir?" dedi bağırarak küfürler ederek. O an kafama bir şeyler vurdu bana olan hoşlantısı ufak bir şey değilmiş. Ali daha sonra çekti gitti tabi durmadı ama kızların dediğine göre ben o benim yanıma oturduktan sonra kafamı omzuna koymuşum daha sonra uyuma moduna girerken de daha çok sırnaşmışım. Hatta beni öpmüş ama onun tek taraflı mı yoksa o kafayla çift taraflı mı oldu bilmiyorum. Sonuç olarak koyun koyna uyumuşuz. Herkes gidip kahvaltı masasına oturunca Ali'yi haklı bulanlar yüzünden sabahtan beri kendimi kötü hissediyorum. Çocuğun ilgilisini hiçbir zaman o kadar ciddiye almamış olmam benim hatam ama o da açık bir şekilde konuşmadı ki. Hem benimle konuşmaya başladığı zaman aralığında bir sevgilisi de oldu, geldi bana onu anlattı etti. O bir kenara gece ne kadar içtiğimi nasıl yorulduğumu görmüş olduğu halde beni öpmesi, bize şekil verip uyumaya devam etmemizi sağlaması neden beni suçlu gösteriyor? Ben ona ikimizden olmayacağını söylemişken neden hala ben suçlu görünüyorum? Vicdanım keşke onu kullanıp atmışım gibi beni rahatsız etmese. Pazar akşam yola çıkıp onu bir daha görmeyecek olmam beni mutlu etse de herkesin içinde söylediği sözler kendimi iğrenç bir insanmışım gibi hissememe neden oldu. Şuradan gitmeden önce böyle bir olay gerçekten kötü oldu. Burayı hatırlatacak kişiler arasına Ali hiç girmeseydi keşke. 

23 Haziran 2015 Salı

Tatil diye diye ölecektim

Biraz önce abim arayıp tam olarak ne zaman döneceğimi sordu. Burada boş yere kaldığımı düşünmesin ve ay sonuna kadar rahat edeyim diye biraz abartarak işlerim olduğunu, eşyaları ayarlamanın, satmanın ve taşıma gibi olayların sıkıntılı olduğunu söyleyip konuyu kapatmaya çalıştım. Başta "ya öyle mi... peki o zaman bana döneceğin tam tarihi ver de  planları ona göre yapayım" dedi ve o an kafamda soru işaretleri bıraktığı için erken dönmekmiş, beni rahatsız edecekmiş hepsini unutup onu sıkıştırmaya başladım. Önceden bir şey söylememe konusunda oldukça kararlıydı ama sonradan o da tutamadı kendini ve annemi ikna ettiğini temmuzda benim de uygun olacağım bir zamanda kamp yapmaya gideceğimizi söyledi! Yıllardır bu konuda anneme yalvarır yanımda abimi de götüreceğimi söylediğim halde olumlu sonuç alamazdım ama ne olduysa abim izni almış! İçim içime sığmıyor şuan o kadar heyecanlıyım ki hemen birilerine anlatmak, yazmak istedim. Abim Mine'nin ailesi izin verdiği takdirde onun da gelebileceğini söyledi ama onun gelebilmesi için anca işten ayrılması gerekiyor çünkü bir senesi dolmadığı halde araya hafta sonunu sokup bir hafta gibi bir izin kullandı kendisi ve patronuyla sorunları var. Bu ne kadar içime dert olsa da geçen sene bensiz gittiği Çeşme tatiline saysın diyorum. Neyse, tatilde abim, sülük sevgilisi, arkadaşı ve ben olacakmışız gibi görünüyor şuan. Bir kişilik boş yerimiz eğer bir başkasıyla dolmazsa iyi bir dörtlü olabiliriz gibi çünkü abimin bahsettiği arkadaşı -ki gideceğimiz araba o çocuğun- benim de uzun süredir tanıdığım çok şeker bir çocuk. Tatil ve kamp kısmında abimin kıskançlığının tavan yapacağı ve benden çok sevgilisine saracağını düşünürsek ben yine şanslıyım. 
Kampa nereye gideceğimizi tam olarak öğrenemedim ama ege gibi bir şeyler çıktı ağzından ama başka bir şey söylemedi adam gibi. Neyse nereye gittiğimiz önemli değil zaten, ben yıllardır istediğim tatili gerçekleştireceğim neresi olursa kabulüm. Umarım giderken ya da oradayken bir aksilik çıkmaz da mezuniyet hediyesi gibi bir şey olur benim için. 

22 Haziran 2015 Pazartesi

Biri iftar mı dedi?

Anne yemeklerinden kilometrelerce uzak olduğum için benden daha çok üzülen bir teyze tanıyorum burada. Kendisi Emine adındaki samimi olduğum arkadaşlarımdan birinin annesi, sınav zamanlarında toplanıp birilerinde kaldığımızda aperatif ve meyve desteği yapan yegane insan. Bugün de iftarlarda tek oluyorum genelde diye -ki aslında pek öyle olmuyor- beni de çağırdı. Kendisi biraz eski kafalı teyzelerden olduğu için açık açık diyemiyorum da "teyzecim benim için iftarın akşam yemeğinden farkı yok düşünme bu kadar" diye. Neyse dedim sonra anne yemeği yemiş olurum onca zaman sonra. O aç olma, sofrada ezanı bekleme havasına girebilmek için de tam bir olarak oruçlu gibi bütün gün ağzıma hiçbir şey sürmedim -sadece sabah sınav sırasında ağzıma attığım bir tane ösym şekeri var-. Öğlen saatlerinde iftar saatine baktığım için de psikolojik olarak hazırdım tabi neredeyse 9a kadar bir şey yemeyeceğim diye. Neyse işte, akşam 7 gibi kalktım gittim hem yardım ederim hem de yemekten hemen önce gidilirse ayıp olur düşüncesiyle masa kurma, salata yapma gibi şeylere yardım ettim. İşin belki de en yanlış yaptığım tarafı yemekte ne olduğunu sormamaktı çünkü çorbadan tutun ara ve ana yemeğe her şey etli! Et yemeyen biri olmasam sofra muhteşem ötesi sayılabilirdi ama benim gözümden bir damla göz yaşı aktı gitti resmen. Hadi teyzemin aklından çıktı benim durumum diyelim o Emine beni biliyor madem o paçangaları sararken hiç mi aklına ben gelmedim? Ya da o tarhanayı kıymalı yaparken annesi benim akşam geleceğimi henüz bilmiyor muydu? Peki ana yemek olan orman kababı mı deniyor o sebzeli köfte yemeğine ne demeli? Açım arkadaşlar açım. Su, salata ve zeytinyağlı sarma dışında hiçbir şey yiyemedim. Teyzeye de "oruçlu değildim zaten teyzecim merak etme sizin kadar aç değilim" dedim durdum. Kadına o kadar dert oldu ki "kızım bir yumurta kırsaydım bari aç açına oturuyorsun" diye diye bir hal oldu. Evime girdiğim gibi dünden kalan bayat ekmek ve yoğurda dayandım tabi o ayrı. O zeytinyağlı olmasa muhtemelen şuan eve dönüş yolunda köşede bir yerde bayılmış olurdum. Zordu anlayacağınız iftar serüvenim ama çok da eğlenceliydi o kalabalık masa. Yıl içinde akşam yemeklerine nadir katılan Emine ramazanda hiç aksatmadan her iftar evde olabiliyor ya o duruma hayranım. Hoş, yıllar önce bizim evde de öyle oluyordu ya neyse artık üzerinden çok zaman geçti.

20 Haziran 2015 Cumartesi

Fen bölümü? Evet evet harika...

Bu sabah fen bilimleri sınavı olan lys-2ye girdim. Matematiği oldukça unutmuşum ama fen bilimlerinde hala iş görebiliyormuşum. Kimya dışında tabi onu hiçbir zaman yapamadım. Neyse, sınav hakkında değil sınava girdiğim yerdeki tiplerden bahsetmek istiyorum aslında. Daha henüz lise tiplerini üzerilerinden atamayan 97 tayfasının dolu olduğu bir sınıfta sınava girdim ve herkesin yüzünde "ben full çıkarır derece yaparım hah!" ifadesi vardı. Kendine güven iyi bir şey hoş bir şey ama aşağılama derecesinde pek iyi değil. İşte gözetmen olarak tepemize diktikleri hocanın "bu sınava sadece fen öğrencileri mi girebiliyor" diye sormasıyla o özgüven patlaması yaşayan ergenlerden birkaçı "yani diğer bölümler de isterlerse girebilirler ama hiçbir şey yapamazlar", "para kaybı onlar için onlar çözemez hiçbir soruyu" gibi yüzlerinde saçma bir sırıtışla laf etmeye başladılar. E tabi özünde bir eşit ağırlık öğrencisi olan ben duramadım olduğum yerde "çalışan yapabilir katsayı gibi bir sorun yok ne de olsa" dedim "gereksiz para veriyorlar işte" dedi sarışın kemik çerçeveli gözlüğü olan bir kız. "İstiyorsa biri özel dersini alır konularını okul dışında halleder ben öyle yapmıştım tm çıkışlıyım ama mf alım yapan bir bölümden bu sene mezun oldum" dedim kız ilk önce suratıma boş baktı sonra "hıh!" dercesine saçını savurarak diğer tarafa döndü. Konuşma burada bitti sınava başlamadan 5 dakika herkes kitapçık kodlamakla falan uğraştı. Fizik sınavı biterken bana tripli bir şekilde kafa çeviren kız "ay ama az kaldığını haber vermediniz bitmedi işaretlemelerim, Siz bize haber vermekle görevlisiniz..." diye cırlıyordu. Gözetmen ya uğraşmak istemedi ya da kızın geleceğiyle oynamak istemedi ama sesini yükseltmesi, onlara kızmasından kaynaklı adam isterse takar sınıftan bile atardı onu. Sınavın bittiminde binadan dışarıya çıkarken aynı anda çıktığım kişilerle "nerede okuyorsun?", "ne okudun?", "şimdi ne düşünüyorsun?" şeklinde karşılıklı kısa bir muhabbet oldu. Sınavımın iyi olduğunu söylediğim halde "eminim öyledir..." bakışları aldım. Hayır yani lisenin son iki yılı fen bilimleri görmeyi bıraktım, açığımı kapatıp istediğim yere girebildim zamanında şimdi hem çalışmadan hem zevk için girdiğim sınavda sanki beni geçmeleri onlar için bir ego tatminiymiş gibi hareket etmeleri fazla sinir bozucuydu. Her şey bir kenara onlar belki dershaneyi, testleri bırakalı 1-2 hafta oluyor ben 4 yıldır elime almıyorum bir zahmet benden çok net yapsınlar öteki türlü sağa sola verdikleri o paraya yazık.

17 Haziran 2015 Çarşamba

Sanırım biraz patavatsız davrandım

Uzun zamandır görüşmediğim dayılarımdan biri eşiyle beni ziyarete geldi hafta sonu için. Hem dönmeden önce bir kez olsun bana geldiklerini söylemek için hem de sanırım ülkede gidecek başka yerleri kalmadı ki bana geldiler. -baskın da olabilir aslında çünkü gelmeden önceki gece haber verdiler geleceklerini- Neyse işte benim bu dayım 30larının başlarında, neredeyse yeni evli sayılabileceği 1-1,5 yıllık bir evliliği var ve sürekli karısı alıp gezdirir durur fırsat buldukça. Hatta bu gezmelerine kayak yapma, paraşütle atlama, doğa yürüyüşleri falan da dahildir genelde. Bu yüzden benim sıkıcı şehrime gelmeleri bir ilginç geldi. Cumartesi öğle saatlerinde beni arayıp evin açık adres ve yol tarifini aldıktan sonra geldiler, öğle yemeği adı altında kahvaltıya oturduk. Yol kısa sürüyor olsa da gelmelerinin uzun sürmesi ilginç geldi çünkü dediğim gibi dayım atlama, kayma, tırmanma gibi şeyler yapan biri ve doğal olarak arabayı uçuruyor. Neyse dedim sorgulamadım, sorasım da gelmedi zaten. Yemek yendi, dinlenildi, gezmeye çıkıldı derken gün içerisinde hep bir şeyler yeme, içme olayına girdik diye yengemi biraz bir kenara çekmem gerektiğini hissettim -çünkü dayım sevdiği kişilerin kendine kötü bakmasına ve sağlıksız/düzensiz beslenmesi gibi durumlara sinir olur- ve dayım yokken "yenge, sen biraz kilo mu aldın? Normalde dikkat ederdin ya ondan sorayım dedim" dedim ve o an bir patlamayla "hamileyim cha, tabi kilo alacağım!" dedi. O noktada benden bir "oh!" çıktı çünkü hamilelikse kilo alması normal bunu kafasına takmaz diye düşündüm bir de o an ağzımdan "he bu yüzden kocaman oldun yani... ben de sürekli bir şeyler yiyince kilo aldın sandım" dedim ama demez olaydım. Ağladı! Gerçekten ağladı! Kitaplarda, dizilerde, filmlerde falan bu hormon dengesizliğini hep abarttıklarını düşünürdüm ama yengem hem ağlayıp hem de "sen kilo almadan hamile kalırsın cha", "canın da çekmez bir şey senin incecik beline bir şey olmaz senin!", "ben bilmiyorum sanki neden böyle olduğunu! Aldım işte kilo aldım göbeğim çıktı ne? Ne var yani bunda?" diye bir patladı bana far görmüş tavşana döndüm o an. Bir de dayım geldi sonrasında karısını ağlattım diye bir posta da o kızdı arada da "işte bizden çok uzaklaştığını söylemiştim yengenin hamile olduğunu nasıl bilmezsin" diye geçirince olduğum yerde pıstım kaldım. 
Diğer gün "günaydın şirin anne, kuzenim nasıl bugün" diye şirinlik yapsam da yemedi. Bir kere kızdı ya daha kolay kolay unutmaz o onu. Oysa hamileler kilo aldıklarını duyduklarında sevinmezler mi? Yani bence sevinmeleri lazım bebek için ne de olsa... Değil mi?

16 Haziran 2015 Salı

Ben yokken bunlar oldu

Bir süredir bilgisayarımla yaşadığım bir aksaklık yüzünden bloga gelemedim. 6 ayda nasıl alışmışsam bu benim için ciddi bir eksiklik oldu diyebilirim ama yoğunluğumun verdiği bitmişlik bloga yazmayı geçtim okumak için bile bloga gelemedim. Bu arada komik bir şekilde bilgisayarım bitirme projemi verdiğim gün bozuldu ve sonrasında hiçbir şeyi düzelmedi. En önemlisi çizim yaptığım programların hiçbiri geri yüklemiyor ama sebebini hala anlayabilmiş değilim. Servisle telefonda artık kanka muhabbeti çevirir bir hale gelmiş olsak da eve dönmemi bekliyor servis için. Tabi bu süreç içinde yaptıklarımdan biri notları daha yüksek olsun diye 2 dersi büte bırakmak ve diğeri de lys matematik-geometriye girmek oldu. Bıraktığım dersler aslında geçebildiğim ama kendi isteğimle bıraktığım dersler oldukları için onlardan yana bir iç yanması hissetmiyorum ama yine de son dakika bir şey çıkar ve kalırsam senem uzayacak diye bir korkum yok değil. Lys ise sadece bir gülücükle anlatabilirim. Öyle ki mat 2yi ciddi ciddi unutmuşum. O sorulardan daha zorlarını lise zamanında gözüm kapalı çözerken 4 yılda aklımda hiçbir şey kalmamış olması kendimi gerizekalı gibi hissettirdi ne yalan söyleyeyim. Resmen beynim formül ve kuralları silip latince için boş yer açmış. Hatta matematikle ilgili ön belleği silmiş bir kaba taslak şeyler dışında hiçbir içerik kalmamış. Neyse dedim en kötü bir sene dinlenir kendime ve cvme yarayacak kurslara gider gelirim. O arada da eğer zaman yaratırsam kendime sınav için tekrar hazırlanırım.

Pazar günü sınavdan sonra sınavımın kötü geçtiğini söylediğim insanlar moralimin de kötü olduğunu düşünerek saçma avuntu ve şebek hallere girdiler. İlgi alakanın ben ve benimle gibi sınava giren diğer birkaç arkadaşta olması ne kadar hoşuma gitse de bir süre sonra sıkılıp kızlardan birini aldığım gibi alışveriş adı altında sadece bakıp almama olayını gerçekleştirdim. Eve döndüğümde ise yeni aldığım babetlerin gazabına uğradım. Vücudumun gerçek anlamda ince olan tek yeri olan ayak bileklerim 2 gündür inmeyecek şekilde şişti. Hoş bunun sebebi dün de dinlenmesine izin vermeden yürümüş olmam sürekli ama işlerim var, taşınıyorum. Okulun facebook sayfalarından birkaçına çamaşır makinesi, buz dolabı, yatak, dolap vb. eşyaların satış ilanını koydum ama gelen mesajların sanırım yarısından çoğu erkeklerin eşya bahanesiyle yavşamaları şeklinde oldu. Hayır yani bunu yapacak işsizler olduğu gerçeği beni ciddi anlamda üzdü diyebilirim çünkü baya baya zaman ayırdılar alacakmış gibi yapıp numaramı almaya çalıştılar alamayacaklarını fark ettiklerinde ise almaktan vazgeçtiler. Saçmaydı yaptıkları anlayacağınız...


11 Haziran 2015 Perşembe

Bahsettiğim tam olarak buydu işte

Daha 4 gün önce Mine'nin yeni sevgilisiyle ilgili düşüncelerimi biraz abarttığımı bilsem de şurada yazmıştım. E ben malımı tanıyorum tabi Mine'nin ağlayarak beni araması sadece 4 gün sürdü. Sebebi de hala atlatamamış olduğu şeyler. Aptal bir kız olmamasına rağmen mantık ve beyin kavramları "sevgilisi" söz konusu olduğunda çantasına evden çıkarken koymayı unuttuğu selpak kadar bile değerli olmuyor. Hal böyle olunca yine aynı şey oldu, yeni sevgilisiyle her yan yana geldiğinde, sarıldığında, öptüğünde vs. "onu" hatırladığını söyledi. Bunu zamanla atlatacağına dair şeyler söylesem de "o çok iyi biri ben onu hak etmiyorum" dedi durdu. Ona ne kadar bunun geçici bir şey olduğunu söylesem de beni dinlemedi daha sonra konuşmanın yönünü değiştirip kendini daha iyi hissedecekse bu iş daha fazla uzamadan ayrılmasını söyledim. Bu sefer de "çok üzülür ama" diyor. Eben Mine eben diyecektim de kız kötü durumdaydı diye içime attım. "Şu bir haftanızın tadını çıkarın, en azından onun açısından güzel geçsin öyle ayrıl o zaman uzak ilişkiyi bahane edersin" dedim buna biraz daha ılımlı baktı. Evet, daha önce atladığım bir detay bu Mine bu çocukla aynı şehirde oturmuyor. Çocuk önümüzdeki hafta gidecek ve aylarca görüşemeyecekler. Neyse işte bizim kızın vicdanı sızlıyor, onu kullandığını düşünüyor falan ama bugün Mine'nin ağzından kaçırdığı ve sonra üstünü kapatmaya çalıştığı bir şey daha öğrendim o da çocuğun cüzdanında taşıdığı prezervatif... Bu ikisi daha 1-1,5 aydır konuşuyor, birkaç gündür çıkıyor onun orada ne işi var? Tamam genele bakınca önemli bir şey korunmak hatta çok çok önemli ama Mine'yi bu kadar kısa bir zamanda kandırabileceğini mi düşündü yoksa önceden mi kalma -ki her iki türlü de o çocuğun kafasını patlatırım- bilmiyorum ama şakağımda sinirden damar atmaya başladı desem yeri. Mine bu konunun üstünde çok durmamış ya da beni sinirlendirecek bir şey tekrar söylememek için üstünde durmadığını belirtse de benim beynim döndürüp dolaştırıp tekrar önüme getiriyor. Her şey bir kenara bunu Mine'nin gözünün içine sokmasında nasıl bir mantık var? Cüzdanında taşıyorsun diyelim yanındakiler sürekli görüyor mu orada onu? Şimdiye kadar görünmeyen şey neden artık görünüyor? -durup dururken kendimi sinirlendirme konusunda üstüme yok resmen-

9 Haziran 2015 Salı

Benden çekinenler de varmış

Ben normalde yeni tanıştığı insana bile olabilecek en güler yüzlü halimle yaklaşır kimseye soğuk davranmam. Bu hallerim beni gerçekten tanıyan biri için yapmacıktır ama yeni tanımaya başlayan kişi çok sıcak kanlı olduğumu düşünür güvenir bana. Beni tanıyan kişilerin yapmacık bulması konusuna gelirsek ben insanlara güvenmem, kendimle ilgili paylaşımda bulunmam ya da yakınıma gerçek anlamda almam. Güven çemberimin içine giren kişiler de zaten sayılıdır (evet, 6 kişi var o çemberin içinde) ki onlara burada isimle hitap edip sık sık konularını geçiyorum zaten. Neyse, ben insanlara olabilecek en sıcak şekilde yaklaşıp yardıma ihtiyaçları olduğunda ettiğimi ve ortamlarından kaçmadığımı düşününce benden çekinen eden pek olmazdı. Daha doğrusu ben öyle düşünürdüm çünkü bu sabah ben daha uykumun güzel derinliklerindeyken bir telefon aldım. Telefondaki arkadaş Emre'nin eski ev arkadaşı olan bizim de arada sohbetimizin olduğu tatlı bir çocuk. Önce yeni uyanmamın verdiği mahmurlukla çocuğun ne dediğini anlayamadım çocuğu tekrar tekrar anlattırdım ne istediğini derken çamaşır makinemi kullanıp kullanamayacaklarını sordu. Ben de gelin kullanın tamam dedim. Telefonu kapatırken de tekrar uyumaya karar verdim ama daha sonrasında peş peşe gelen 1 saat sonra geliriz biz içerikli mesajlarla isyan edip yataktan kalktım. Çocuklar bir tane en büyük boy valizle kapıma geldiler. Şakayla karışık "yuh bu ne böyle ne zamandır yıkamıyorsunuz siz giysilerinizi" dedim iki çocuğunda kafası mahcubiyetle yere indi. Tamam dedim içimden "sanırım fazla utanıp sıkılıyorlar bu durumdan, sorgulama cha". Ben mutfağa çay demlemek için girdim onlar da giysileri ayıklayıp makinenin içine koydular ben de gidip makineyi çalıştırdım. Minimum 40 dakika süren kısa programı düşününce çocuklar da rahat etsin diye ben de rahat davrandım salona oturduk. Naber-napıyorsun-okul nasıl gidiyor-bu sene bitiyor mu sorularından sonra biraz açılıp Emre zamanında tanıdığım hale geldi çocuk ve arkadaşı. Yedik, içtik, sohbet ettik derken son makine çalışırken çocuk bana "cha ben seni çok soğuk bilirdim, günlerdir soramamıştık hatta sana" dedi. Şok oldum tabi haklı olarak ne soğukluğumu gördü ki falan dedim kendime. E malum benimle konuşmaya en son çekinen çocuğun varlığını hatırlamıyorum bile. Kim bilir ne zaman ne sebeple olmuştur o olay. Dedim işte "ya neyden çekiniyorsun canım, insan yemiyordum en son bıraktığında" dedim ama "yok ya biraz bir soğukluğun vardı ilk tanıştığımızdan beri açılmışsın ama sanırım iyi iyi" dedi. Bizim tanıştığımızdaki halimden çok daha içten hareket ediyormuşum hatta. Oysa kafa yapım, davranışlarım hala aynı, ne değişti bende o zamandan bu zamana acaba?
Neyse işte çocukların işleri bitti gittiler gitmeden önce de dönemin başından beri çamaşır makinelerinin bozuk olduğunu hep böyle rica minnet başkalarına yıkattırdıklarını söyledi. Güldüm ettim tabi tam öğrenci kafası ama böyle biriktirme usulu nasıl oldu da bir dönem idare ettiler hayret ettim. Eksik gelen su faturasından biriktirmelerle kendilerine kaç tane yeni çamaşır makinesi alırlardı oysa. Erkekler işte (öğrenciler için) çamaşırlarını yıkatacak bir kız illa arıyorlar. He bir de ilk erkek arkadaşlarına da götürüyorlarmış ama onlar ne bulsalar düşük derecede atıp yıkadıkları için bozulmalar olmuş bu yüzden gerçekten çamaşır yıkatacak kızları arıyorlarmış. Kıs kıs güldüm arkalarından.

8 Haziran 2015 Pazartesi

Utanmaya başladım

Sınav zamanları bende pek yemek pişmiyor. He eğer sınavlardan önce yaptıysam bolca ısıtıp ısıtıp onu yiyorum birkaç gün ama sonra yine kalıyor tabi. Önce öğün atlıyorum sonra abur cuburlarla geçiştiriyorum derken bir süre sonra onlar da kesmiyor ve mecbur dışarıdan söylemeye başlıyorum. Ve evet birkaç gündür sürekli aynı yerden pizza söyleyip duruyorum. Dominosun artık bütün servis elemanları beni tanır oldu ve yavaştan utanmaya başladım. Bir alana bir bedava diye iki tane orta boy pizza alıp bir insan 1,5 gün boyunca onu yer mi ya? Hayvanlıkta sınırları zorluyorum sonra da "cha götü göbeği saldı". Salar tabi iyi bile dayandı bence onlar şimdiye 100 kilo olmam lazımdı. Kendime bu konuda inanılmaz derecede kızıyor olsam da yok yani yapamıyorum illa elim o yemeksepetine gidecek, o "sipariş tekrarı" butonuna basacak. Hayır bir de vejetaryen olana fazla seçenek de yok en fazla kendimi şaşırtıp patatesli ya da ıspanaklı pide söylüyorum ama onu da çok canım istemiyor genelde. Yakındır midemde pizza ağacı çıkacak ama en azından annemin yanında bu tür fastfoodlar yasak. Zaten artık burnumda tüten şehrimde eve dışarıdan yemek sipariş etme gibi bir gaflette bulunursam annem 1 ay trip atar 3 ay da yemek yapmaz. En azından benim yiyebildiğim yemeklerden yapmaz. 

Bu yazının sebebi de yine pizza söyledim ve eminim artık dominostakiler "haha cha'nın yemek saati gelmiş" ya da "şu kız da hala yemek yapmayı öğrenemedi ne tembel ya" diye arkamdan atıp tutuyorlardır. Utanıyorum artık oradan bir şey söylemeye ama nereye kadar söylemicem bu saatte sipariş alan başka yer mi var ki oradan söyleyeyim? Evet söylediğim saatte farklı bir mesele zaten. Ben en iyisi annemin yanına döneyim de bir kilo vereyim, sağlıklı besleneyim. Gidip bir kan testi yaptırsam kanımda mantar ve mısır çıkar ya ne hale geldim ben böyle!

Her şey tip değil tabi

Yakın arkadaşlarımdan biri eşyalı evini giderken devretmeyi düşündüğü için yeni bir kiracı bulmaya çalışıyor şu sıralar. Bugün üç erkek öğrencinin evine bakacağını ama tek başına gezdirmekten ve onlara evi pazarlamaktan çekindiğini söyleyince gittim ben de onun yanına. Saat 3 gibi çocuklar geleceklerini haber verince biz de evin al benisini arttırmak için odaları düzenleyip kusurları kapatma işine girdik tabi. Çocuklar gerçekten saat tam 3te kapıda belirdiler ve biz kalp krizi geçirdik! Gelenler üç kişiydi evet ama içlerinden biri vardı ki boyu, posu, kibar davranışları derken ikimizi de kalbinden vurdu. Diğer ikisi suskundu ki sanırım bizim beğendiğimiz çocuğun orada olma amacı muhtemelen ev konusunda tarafsız bir yorum yapabilecek olmasıydı. Neyse, odaları gezdirip hoş sohbet bir an yaptıktan sonra diğer iki çocuk kira, aidat, eşyalar ve evle ilgili sorular sorup arkadaşımla ilgilenmeye başladılar ben de boş kalmamak adına diğer çocukla biraz sohbet edeyim dedim. Mimarlıkta 5.senesi olduğunu ve tiyatro topluluğuna başkanlık ettiğini söyledi çocuk ki ben o noktada bittim. Checklistte çocuğa tik atmadığım noktası kalmazmış gibi sosyallikte de son nokta. Tabi ben ilgimi biraz belli ettim sanırım çünkü çocuğun da tavırlarında bir flörtözlük bir burnu havadalık baş gösterdi. Baktım başa çıkamıyorum evle ilgili soru sordum ama o noktada "bu eve istenilen para çok, bu eşyalar hep kız eşyaları hepsi çöpe gidecek zaten" dedi. Tamam bazı duvarlarda kelebekli çiçekli yapıştırmalar, askılıklar olabilir ama onlar halledilebilir bir sorunlar -ki evden çıkarken sökülecek hepsi zaten-. Onun dışında yemek masası, koltuk takımı, yatak, dolap, çalışma masası vs. nasıl kız eşyası ya? Basma kalıp eşyalar işte sabit görüntü... Neyse dedim o alıcı değil, arkadaşları beğensin yeter diye ama inceden inceye eve kusur bulup durdu çocuk. Kapıdan çıkarlarken bana bakıp "sizin fakülteden tanıdığım arkadaşlar var sen de istersen bir akşam hep birlikte çıkarız" diyip bir iş atmayla tekrar beni erir bir hale soktu ama -işte bu nokta çok önemli- kapıyı kapatır kapatmaz cama koşup gizli gizli liseli aşıklar gibi onlara bakan ben arkadaşımın giriş katta olmasından kaynaklı bütün konuşmalarını duydum. 
Çocuğun arkadaşı: Kızı bir akşam için çağırdın da Ezgi laf etmesin...
Çocuk: Yok abi merak etme Ezgi bu çarşamba ailesinin yanına dönüyor. 
Çocuğun diğer arkadaşı: Lan benim de böyle kör sevgilim olacak var ya...
.
.
Kör sevgili? SEVGİLİ? 
Sanırım ne demek istediğimi anladınız.

Bir de beni garantiye almak için haftasonu çağıracakmış bir sonraki gün sınav bahanem olmazmış. Ezgiciğine de "ben bu akşam erken yatıyorum aşkım" der herhalde ki gece rahatsız etmesin, ben ve yanımda artık kimi çağıracaksa onlar işkillenmesin. 

Duvarların Dili Olsa -Alice Clayton

Bazı çevirilerinden kaynaklı Dex yayınlarına karşı biraz antipatim olduğunu söyleyebilirim aslında. Ama en son arkadaşlarımdan biri "cha, bu kitap tam senlik al oku" diyerek önüme atınca yayın evine ve kitaba bir şans verip okudum. Tanıtım bülteni;

Bazen duvarlar o kadar incedir ki tutku aradan sızıverir.
"Ah, tanrım."
Tak.
"Ah, aaahhh."
Tak tak.
Neler oluy...
"Oh, aahh, çok iyi!"

Caroline, San Francisco'daki yeni dairesinde ilk uykusundan işte böyle uyandı. Çapkın komşusunun adeta küçük bir haremi vardı. Her gece başka bir kadınla, Caroline'ın yatak başındaki tabloyu kafasına düşürecek kadar hızla duvarları gümbürdetiyordu. Hatta Caroline'ın kedisi Clive bile bu seslere kayıtsız kalamamış, düz duvara tırmanmaya başlamıştı. Artık uyku haramdı. Kapı deliğinde nöbet tutmasına rağmen bu gizemli adamın neye benzediğini bir türlü göremiyor, meraktan ve sinirden çıldırıyordu. En sonunda, bir gece, bu tantanaya daha fazla dayanamayıp hışımla adamın kapısını çaldı. İlk görüşte aşk, hiç bu kadar eğlenceli, komik ve tutkulu yazılmamıştı…

~~


Bir kitaba başlamadan önce adına aslında o kadar takılmamak gerekirmiş. Duvarların dili olsa hem adıyla hem kapağıyla içinde sadece seks barındıran bir kitap izlenimini vermişti bana ama bunun yerine karşıma daha çok argo kelimeler ve türevleri çıktı. 

Kitap, Caroline'ın duvar delen adını verdiği yan komşusu Simon'ın ilişkilerini konu alıyor. Yan komşusunun evine gelen 3 ilginç özellikte kadını yatak odasının ince duvarından dinleyip isimler veren Caroline daha sonra "yeter artık!" nidalarıyla Simon'ın kapısına dayanır ve BAM! yakışıklı fotoğrafçımızla karşı karşıya kalan kızımızın nutku tutulur ama nam-ı diğer duvar delen'e bunu kesinlikle belli etmeden postasını koyarak evine geri döner. Çiftin ilk resmi karşılaşması bu olsa da daha sonra ortak tanıdıklarının çıkması, en yakın arkadaşlarının birbirlerinden hoşlanmaları derken çiftimiz dost olmaya karar verir.

Daha önce de dediğim gibi kitabın ismine çok fazla aldanmamak gerekiyor çünkü cinsellikte bu kadar üst sınıf olan adamımız Caroline'la karşılaştıktan sonra bir durulma evresine giriyor ve kitabın sonuna kadar uslu bir çocuk olarak hayatını sürdürüyor. En başta bir çift olmayı reddeden Caroline daha sonra Simon'ın da hareketleriyle ona doğru yavaş yavaş çekiliyor ama iki karakterimiz de bu çekimden olabildiğince kaçmaya çalışıyor. Tabi bu şekilde kaçarlarken bize "yeter artık sevişin de bitsin şu gerginlik!" dedirtmiyor hatta "bu şekilde iyiler aralarını bozmasınlar bir şeyler yaşayarak" dedirtiyor çiftimiz. Ne kadar Simon'ın piç konuşmaları ve Caroline'ın ORunun zorlamaları olsa da ilişkiye başlama evreleri olması gereken seviyedeydi...

Çeviri noktasında biraz sıkıntım oldu yine ama kitap fazlasıyla güldüren bir kitap olduğu için üzerinde durmanın bir anlamı yok. Eğlendim, güldüm, uykusuz kaldım ve kitap bitti.

Bir de bahsi geçmesi gereken bir Clive var ki kendi kedimi gördüm resmen Clive'de. Yazarın kesinlikle bir kedisi var diye düşünüyorum çünkü Clive çok kedi bir kediydi! Fazlasıyla şapşal, asil ve yaramaz. Bir de onun düşüncelerini okumak var ki en çok o kısmı sevdim kitapta.

Havaların kötü olması ve yazın bir türlü gelememiş olması hesaba katılınca eğlenceli bir kitap insanın keyfini yerine getirebilir diye düşünüyorum ve okunabilir diyorum bu kitap için. 

7 Haziran 2015 Pazar

Biraz hüzünlenmedim değil

Okulun bittiğini, yoluma artık bu evde devam etmeyeceğimi zaten fırsat buldukça söylediğimi biliyorsunuz. Dün arkadaşımın evini son kez toparlamaya yardım etmek için gittim bugün de kendi evime döndüğümde ufak ufak benim de eşyalarımı toplamam gerektiğini fark ettim. Gelirken getirdiğim ve alaturka tuvalete özenle yerleştirdiğim "ihtiyacım olacak bir gün" diyerek sakladığım büyük kolileri açıp çalışma odam diye ayarladığım ama aslında kedimin odası olan yerin ortasına koydum. Gelirken yanımda bir kitaplığın 2 rafını dolduracak kadar kitap vardı ama şimdi dolu dolu 2 kitaplığım var ve ben hepsini düzenli bir şekilde kolilemeye başladım. Daha sonra da kışlık kıyafetlerimi aynı şekilde kaldırıp ufak ufak kendi evimden uzaklaştırıyorum kendimi. Yıllar önce çok severek taşındığım bu evden gidiyor olmak içimde bir şeyleri koparmadı desem yalan olur çünkü büyük bir hüzünle çöktüm yerde usul usul gözyaşı döktüm. Her şeye kolaylıkla ağlayan biri değilimdir ama gerçekler yüzüme acı bir şekilde çarptı o an. Evimden ve çok fazla sevmediğim şu şehirden ayrılırken aynı zamanda en yakın arkadaşlarımdan da ayrılıyorum. Biri Edirne'ye gidecek biri Ankara'ya, Antalya'ya ve diğer başka birçok şehre ve ben döndüğüm anne evinde onlarsız zaman geçirmeye başlayacağım. Kopmayız belki bir süre konuşmalar, yazışmalar, buluşmalar devam eder ama araya o kadar mesafe girmişken hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Son ayımın içinde bunları fark edince tabi içimde "keşke şuraya gidelim dediklerinde kabul etseydim" dediğim birçok anım olduğunu gördüm. Ev insanı olduğum ve belki çok daha fazla anı biriktirebilecekken evde pineklemem içime oturdu. Şimdi okul uzasa bile girme zorunluluğum olmayan dersler, sınavlar olduğu için burada kalmam çok anlamsız olacak ki benimle birlikte kalan da olmayacak. Üzülüyorum şu ayrılıklara ama elden de bir şey gelmiyor.

6 Haziran 2015 Cumartesi

Abarttığım gerçekler...

Şuan belki de aşırı tepki veriyorumdur bilmiyorum ama -aslında biliyorum- Mine'ye gidip onun yüzüne tekrar tekrar aynı endişeleri söyleyemeyeceğim bir gerçek.  Biraz önce bana 1 aydır tanıdığı bir çocukla resmen çıkmaya başladıklarını söylediği bir mesaj yazdı ve bende de o anda itibaren bir önceki yüzünden olan endişeler gün yüzüne çıkmaya başladı. Yeni biri Mine için belki de en iyisi olmasına rağmen birkaç ay önce karşımda eski sevgilisi yüzünden eriyen bir Mine görmek beni parçalamıştı. Çok fazla sevgili deneyimi olan biri değil Mine, liseden sonra insanların dikkatini daha çok çekmeye başlayan hatta kendi güzelliğini görmeye başlayan saf bir kız. Daha sonra üniversiteden arkadaşlarından birinin onu biriyle tanıştırmasıyla belki hayatının en güzel ama aynı zamanda en kötü zamanlarını geçirdi. Onun hayatı hakkında yazmak şuan doğru gelmiyor bana ama kısaca 1 yılı değmeyecek saçma sapan bir çocuk yüzünden heba oldu. Şimdi de "o öyle değil ama" dediği mesajlarla beni ikna etmeye çalışıyor. Nerden bilebilir ki onun da öyle olup olmadığını? Daha ne kadar zamandır tanıyor o çocuğu? Hem daha birkaç hafta önce geldiğinde "megalomanın teki sinirimi bozuyor" demişti bana, şimdi ne değişti? 
Üstü kapalı şekilde tedirginliğimi belli etsem de anlamamazlığa vurduğu bi gerçek. Onun tekrar üzülmemesini istediğimi biliyor ve bana da hak veriyor çünkü ben biriyle flörtleşsem bile anında korumacı bir tavır sergiliyor ama konu kendisi olduğunda "akışına bırakıyorum" diyor. Bıraksa böyle yıpranmaz ben de bu kadar endişelenmem ama bırakmıyor işte, bırakamıyor! Çocuğu daha 1 aydır tanıyor ya 1 ay! Bu süreçte ne kadar görüştüler ki sevgili olmaya karar verdiler anlamıyorum. Ama ilişki konusunda korktuğum bir gerçek çünkü Mine'yi yine aynı yıkılmışlıkta görmeye dayanamam.
Böyle tepki verdiğimi gören/duyan olunca "sanki evleniyorlar amaann" diyor ama boşveremiyorum işte. Evlense de nişanlansa da ya da sadece sevgili bile olsa o kadar yıpranıyor ki elimden bir şey gelmediği için ben parçalanıyorum. Kızlar "iyi işte öncekini tamamen unutacak ne güzel" diyor ama emin değilim işte, tedirginim. Şuan Mine tekrar bana gelsin, kalsın istiyorum. Uzaklaşsın o çocuktan ve şehirden, ben kafasını dağıtayım ve hayatında bir süre daha biri girmeden devam etsin. Bencillikse bencillik yapabileceğim bir şey yok. O nasıl ondan kat ve kat daha güçlü olduğumu bildiği halde benle ilgili endişeleniyor ben de onun için endişeleniyorum işte. Birlikte büyüdüğüm, kan bağımın olmadığı kardeşim gibi olan biri o benim için az mı?


Edit: Fazla yanlış anlaşılan başlık.

Ne tatili ama ya

Seçimler için üniversitelere tatil verildiğini biliyorsunuzdur illa bir şekilde. Bu duruma başka öğrenciler sevindi mi yoksa benim gibi sinirlendi mi bilmiyorum ama benim kafamdan dumanlar çıkıyor. Öncelikle tamam oy kullanmak önemli bir şey bunun bilincindeyim ve sırf bu yüzden taşınırken herkesin yapması gerektiği gibi kaydımı yaşadığım şehre, kaldığım eve aldırdım zamanında ama yine de "oy kullanmaya" evimize gidelim diye verilen tatil ve yazanelerde sürüsüyle öğrenci gördükçe sinirlerim tepeme çıkıyor. Ben sınavlarım bitsin diye çabalarken bir anda bütün sınav takvimi takla attı ve sırf bu yüzden gün içerisinde birkaç sınava girmem gerekecek! Latinceyle ilgili sıkıntılarım zaten devam ederken ve sınav kağıtlarımız hala tek sayfaya düşememişken bir de gün içerisinde birkaç sınava girecek olma düşüncesi bile başımın ağrımasına neden oluyor. "Yehuuu tatil!" diye düşünüp gezmeye gidenler de var tabi bunların içinde ki hepsini bir kaşık suda boğasım geliyor. Tamam bencillik ediyorum şuan kabul ediyorum ne yapabilirim? Tek ders için gireceğimin garanti olduğu bütü de hesaba katınca "mezun olamayacağım" tedirginliği bu tür aksaklıklara sadece sinirlenmemi sağlıyor. Hayır yani o insanlar minimum 2 yıl kalacakları kesin olan şu şehre gelirken neden kayıtlarını taşımıyorlar anlamıyorum. Zaten senenin rahat 8-9 ayını o şehirde geçirecek zırt pırt eve gidebileceklerini mi düşünüyorlardı? Bunu asla anlamayacağım sanırım.

2 Haziran 2015 Salı

Keşke tek gelseydi

Geçtiğimiz hafta mezuniyetim oldu -evet finallerden önce oldu bu durum- ama bir türlü fırsat bulamadığım için yazamadım ve sonra da aklımdan çıktı. Neyse, mezuniyetim oldu! Mezun oldum ama resmen mezun oldum mu belli değil...

Annemi saatler sürecek olan rektör, dekan ve öğrenci konuşmaları sırasında fenalık geçirmemesi için çağırmadım ama abim ve ablamı yanımda olabilirler düşüncesiyle mezuniyetime 5 gün kala ikisine de haber verdim. Ablam o hafta sonu şehir dışında olacağını söyleyip daha önce haber vermediğim için iyi bir kızdı ama abim "ben gelirim abicim merak etme" diyerek kalktı geldi. Geldi ama tek gelmedi... Şu yazıda sevmediğimi sanırım fazlasıyla vurguladığım abimin sevgilisi kendi finalleri biter bitmez soluğu sevgilisinin yanında almış olacak ki o da abimle birlikte benim mezuniyetime geldi. Bir de öyle bir tavırları var ki sanki benim değil onun mezuniyeti! Bir şımarıklıklar, bir istekler susmadı gitti kız geldiği andan itibaren. Bir de sürekli bir cübbenin altına ne giyeceksin sorusu vardı ki çıldırdım. Eteğim kısa olduğu için ısrarla abimin gözünün önünde elbiseyi çıkarmıyordum ortaya çünkü gününde görse sorun olmaz ama önceki gün görürse başka bir şey alma şansını kullanır dışarı çıkarırdı. İşte o kız yüzünden elbisemi gördü abim ve başladı laf etmelere. Daha sonra her zamanki gibi yine benim lafım geçti ama öncesinde gereksiz bir gerginlik yaşandı. Diyorum sus daha sonra gösteririm diye ama yok illa o an görecek. Elbise sorunumuz o gece başladığı gibi bitmişken çıktık akşam dışarıda yemek yiyelim dedik evde bir şey yoktu çünkü. Dışarıda dediysem restoran falan değil ama dominosa gittik yedik derken mezuniyette giyeceğim ayakkabıyı da aldım, ayağım alışsın diye de giydim akşam boyu. Yoruldum ettim ama ayağım alıştı derken -arnavut kaldırımda bile rahat yürüdüm hem de- 5 basamaklı bir merdivende ilk basamağı indiğim gibi kendimi yerde oturur buldum. O noktada pantolonumun yırtıldığına mı yanayım yoksa bacağımın bir çok yerinde görünen çizilme ve morluklarına mı bilemedim ama bir sonraki gün fondöten ve pudrayla yüzümden çok bacaklarıma makyaj yaparken morluklara üzüldüğüm söylenebilir. Kapatıcılar ve ince siyah çorapla sakladım az çok ama hep bir sızı vardı bacaklarımda. Bir de ben kapatmaya çalışırken abimin "o elbise yerine pantolon giyseydin şuan böyle uğraşmayacaktın işte" demesi biraz bu durumdan onu suçlamam gerektiğini hissettirdi ya neyse abimdir diye bir şey demiyorum. Hayır günlük giysem o etek boyunu gam yemeyeceğim ama yok rahatsız oldu beyimiz.

Yorgunluğum, bacağımdaki morlar ve abimin o çok sevdiği sevgilisiyle geçirdiğim mezuniyetimde kıskançlığımı ve zaman zaman ortaya çıkan şımarıklığımı bir kenara koyarsam eğlendim diyebilirim. Belki de milyonlarca fotoğraf çektim/çektirdim ama aralarından çıkarttırıp anneme vereceğim bir tane bile seçemedim. Sanırım eve dönünce açıcam bilgisayarı "seç anne birini" diyip öyle birini ya da bir kaçını çıkartıcam. 

1 Haziran 2015 Pazartesi

Zaaflarımı kullanıyorlar sanırım

Birileri farkında olmadan zaaflarımı kullanıyor bence. Neden mi böyle düşünüyorum? Bugün sınav çıkışı fatura ödemek için ortak ödeme noktasına giderken eskiden kestiğim çocuğu gördüm. Önce görmemiş gibi yapıp gidecektim ama sonra bir baktım kucağında oldukça pis, ağlayan bir yavru kedi var ve gözünü ondan ayırmadan hızlı hızlı yürüyor. Bir anda içimden "nasıl sarmış sarmalamış, kediyi nerden buldu acaba" diye geçirirken bir baktım çocuğun peşinden gidiyorum. Dürttüm omzunu yanına gittim sordum kedinin nesi olduğunu ve onun mu olduğunu derken evinin arka kısmında bulduğunu internetten adresini aldığı yakın veterinere götürdüğünü söyledi. Atladım tabi hemen "olmaz yabancı yere götürme benim gittiğime gidelim hem para alırsa bölüşürüz" dedim hemen arkasından da ister istemez çıkan ince sesimle "ya ne kadar güzel bir şey bu böyle" diye kediyle aramda kalpler oluşturuyorum. Aldım çocuğu gittim veterinere bakıldı neyi var neyi yok diye derken tek sağ ön patisine cam batmış biraz da mikrop aldığı için sarılması gerekiyor. Atladım hemen "bende kalabilir ben bakarım ona" diye ama çocuk "yok ben bakarım hem senden daha boşum" dedi veteriner de "cha, senin şımarık kedin tek gecede mahveder bu yavruyu" dedi. Boynum bükük onda kamasını kabul ettim tabi ne yapayım. Ama içimdeki hayvan sever beynimi ele geçirdiği için bir anda "numaranı versene bir şey olursa veterinere taşımana gerek kalmaz sürekli, ben yardım ederim" dedim o da dünden razıymış gibi saniyesinde söylemeye başladı numarasını. Daha sonra çıktık veterinerden onun evinin yolunda yürümeye başladık derken "çok kokuyor bu ne yapabiliriz" dedi ben de gidelim silelim hemen kabasını o zaten zamanla pırıl pırıl yapar kendini dedim baktım çocuğun evinin önündeyim. Hiç de "cha, ne işin var senin tanımadığın çocukların evinde" demiyorum ama 'gel bir kahve içelim' dese imalı imalı ortada kedi var ya hiç sorgulamam giderim öyle bir haldeyim. Neyse ki en azından çocuk "sen kediyi tut ben bez getireyim, ev müsait değildir şimdi" dedi de eve çıkmadan kapının önünde minik bir muslukla hallettik. Yalnız çocukta toz bezi olabilecek bir şey yoktu sanırım mutfak bezi getirdi onunla sildik kediyi. Umuyorum suyun altında tutup temizlendiğini düşünmez ve mutfakta kullanmaz onları.
Sonuç olarak şu yazımda son derece itici gelmeye başladığını söylediğim çocuk bugün itibariyle gözümde tekrar bir ilah oldu. Tamam hala ilah değil ama o yardım severliği, ilgisi, konuşması derken kapıldım ben biraz. Çocuğun numarasını ben istedim ya... Daha düne kadar kaçıyordum tekrar konuşmak zorunda kalmayalım diye...
Evet fark ettiğiniz üzere ilk zaafım hayvanlar. Genele bakınca herhangi bir hayvan zarar görmüşse ya da acı çekiyorsa -ki bu kedi köpek değil sadece kirpi olur, kertenkele olur, kuş olur hatta baykuş ve karga olmuşluğu bile vardır- yardım ederim ve edene de saygım sonsuzdur.

Bugün karşıma çıkarılan ikinci zaafım ise;
Evet, üzgün erkeklere zaafım var. Acı çekiyorlarsa beni de çekiyorlar yanlarına, hepsini avutma isteği duyuyorum. Bu zaafımla da otobüste eve dönerken karşılaştım. İlk önce sürekli kafası eğik telefonla uğraşan çocuğun burnunun tıkalı olduğunu düşünmüştüm ondan aldırış etmemiştim ama daha sonra bir baktım ki bir kızın instagramına girmiş sürekli bir eskiye bir yeniye bakıp duruyor. Çocuğun suratına baktığımda da gözler kırmızı! Aha dedim ağlamış çocuk hem de bir kız için. Gidip yanına sarılmak mı istemedim ya da sorunun ne olduğunu sormak mı ama gidemedim tabi. Keşke dedim o kadar yırtık bir kız olsaydım da gidip yanına neyi olduğunu sorsaydım! O telefona baktı ben biraz uzağından ona bütün yol böyle geçti gitti. Ama kendimi biliyorum o çocuk da okulda en azından göz aşinalığım olduğu biri olsaydı yanında biter, belki de kendi durağımı kaçırana kadar konuşurdum. 

Hayvan sevgimin getirdiği zaafı kendime açıklayabiliyorum ne de olsa hiçbir canlının zarar görmemesine dayalı bir yaşam felsefem var ama üzgün ya da ağlayan erkek neden sever bir insan mantıklı bir açıklama getiremiyorum kendime. Hayır bir de melankoliden kesinlikle hoşlanmayan biri olarak nasıl oluyor bu hiç mantıklı değil. 

O kafa başka kafa

Tükiye geneli düşünüldüğünde diğer bütün üniversitesiler finalleri bitirirken biz daha yeni başlıyoruz. Sırf bu yüzden rektörün kafasına mezuniyette beni ağlatan ayakkabılarımı fırlatmak istiyorum. Hatta sadece rektör değil bölüm başkanımıza da öteki eşi atmak istiyorum çünkü sınav 5te! O saatte sınav mı olur ya? Saat 4te olmuyor mu en geç derken gittik hocanin yanına "evet, doğru. Saat 5te *** sınavınız var" dedi. Tabi bizde küfürler havada uçuşuyor çünkü sınav takvimi bize o sınavın saat 1de olduğunu söylemişti geçtiğimiz haftalarda. Yani sınav için okula gelmesek öğrenmeyecektik bu durumu. Hayır bilsem sabah 6da gözlerimi açıp tekrar yapmazdım en azından bir 4 saat daha uyurdum! 
Neyse diyorum derin nefes alıyorum su an ama yok uykumdan çalınması kabul edebildiğim bir şey değil. Bir de sınıftan birkaç kız "ay iyi oldu çalışamamıştım" falan dedi iyice sinirlendim. Artık okuldaki son zamanlarım ve son sınavlar olduğu için iyice strese girdim resmen. Artık şu sınavların teki kötü geçse koca bir dönem uzayacak çünkü. Ne iyiydi geçen sene falan en kötü gelecek sene alırım dersi diyip salıyordum falan. Bir de şimdi yumurta kapı misali çalışmadığım kadar çalışıyorum yazık bence bana.