13 Mayıs 2020 Çarşamba

Bir garip rüya serisi #3


Bir sonuca varacak mı yoksa varmayacak mı bilmediğim rüya serimin üçüncüsüne gelmiş bulunuyorum. Rüyaların devamını görecek miyim emin değilim. İşin kötüsü aynı rüya konusuna sahip olmalarına rağmen son iki rüyamı çok iyi hatırlayamıyorum. Daha yeni gördüğüm için aslında daha net aklımda olmaları gerekiyordu ama öyle olmadı nedense.

3.Rüya
AVM tarzı bir yerde gözlerimi açıyorum, aylar önce H&Mde gördüğüm bir elbiseye bakıyorum tekrar ve gerçek hayatta verdiğim tepkinin aynısını verip "bu elbiseye bu para verilmez, indirim gelsin öyle alayım ben" diyorum. Yanımda birileri var biliyorum ama kimseyi tanımadığım için kimsenin yanına gidemiyorum. Bakınıyorum bir şeylere sürekli biri gelsin yanıma da kiminle geldiğimi bileyim modundayım. Bir kız geliyor kısa bir süre sonra yanıma "Cha ben bir şey bulamadım başka yere bakalım mı" diyor ben de olur diyorum baya güleç bir şey bir de kız anında koluma girip hoplaya hoplaya çıkıyoruz. Nasıl bir mutluluk nasıl bir canlılık aklım almıyor hala. Neyse hangi marka olduğunu hatırlamadığım belki de gerçekten de bilmediğim bir markanın mağazasına giriyoruz kıza birkaç soru soruyorum "biz buraya neden gelmiştik ben hatırlamıyorum" diye. Kız bana "Cha sen son zamanlarda bir garipsin zaten bazen hepimizin suratına boş bakıyorsun, hiçbirimizi hatırlamadığını düşünüyorum" dedi. Ben bir anda şok geçirdim tabi hatırlamadığım rüyalar da mı var diyorum içimden falan ben bir şey söylemeden "beni de hatırlamıyorsun dimi? Bir doktora görünmelisin bence" diyor sonra. Hayır işin saçma kısmı nasıl rahat bir kızsa arkadaşının bir süredir amnezik sendrom yaşadığını düşünüyorsun ama doktora gitmesi gerektiği konusunda öğüdü yeni veriyorsun. Gerçek hayatımda böyle bir durumla karşılaşsam o arkadaşımın nöroloji randevusunu ben alırım. Neyse, rüyamda pek ilgili arkadaşlıklar edinmemişim. Madem diyorum böyle bir durum bende sürekli oluyor o zaman çok dikkat çekmez diyorum kendime "cidden karışıyor şu ara her şey, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum" diyorum o arkadaşıma o da "sor bana tamam diyor" o anda da eline bir sarı bir de siyah tişört alıp bana dönüyor o anda yine bana bir huzursuzluk geliyor boşver Cha asıl şimdi doğru zaman değil diyorum. Kızın yanından uzaklaşmak için baya yürüyorum rüyada sonra zaten uyanıyorum. Rahatsız bir uyanma yaşıyorum bir de, dişlerimizi sıkmışım çenem ağrıyor falan öyle sinir bozucu bir uyanma. Sonrasında tekrar uyuyamadım hatta.

4.Rüya
Bir önceki gün huzursuz bir uyku çektiğim için aslında bu uykumda umarım devamını görmem diyordum kendime ama içten içe de istiyorsam demek tekrar aynı ortam içinde uyandım. Huzursuz okul ortamı, kalabalık arkadaş ortamı ve yine uzağımda yalnız oturan Taner. Bu sefer küçük bir fark var, yanımda hatta çok yanımında oturan biri var bana garip garip bakıp duruyor. Tepki vermeyip ortama ayak uydurmaya çalışıyorum ama yok o kadar çok bakıyor ki en sonunda dönüp "neden öyle bakıyorsun" diyorum çocuğa. Kedim senden rahatsız oluyor diyor. O an fark ediyorum ki çocuğun kucağında bana bakıp tıslayan bir kedi var. Normalde çok şirinbulduğum siyah gri arası rengi olan bir kedi bir de ama tedirgin olup uzaklaşıyorum. Bu sefer tamam diyorum uyanırsam da uyanayım yeter artık diyip Taner'in yanına oturuyorum. Herkesin bizi izlediğini de fark ediyorum tabi. Alakalı alakasız masalar bize dönüp benim ya da onun söyleyeceği şeyi bekliyor. Normal bir sohbet amacım var gibi Taner'e ilk önce nasılsın ne yapıyorsun gibi sorular soruyorum. Kafasını kaldırıp bana bakmıyor bile. Daha sonra "ne istiyorsun benden" diyor. Ben de o anda sinirlenip "asıl sen benden ne istiyorsun" diye tepki veriyorum çünkü sanki dosya yüklemesi yeni bitmiş gibi bir anda aklıma onun bana bir şey yapmak istediği bilgisi geliyor aklıma. "Benim seninle ne işim olur, tanımıyorum seni" diyor bana. Ona onun evine geldiğimden kardeşlerini, anne ve babasını gördüğümden bahsediyorum. Önce şaşırıyor sonra "ben tek çocuğum ama" diyor. Karşı çıkıp şöyle şöylelerdi üstlerinde bu bu vardı diye tanımlıyorum o an sinirleniyor, yaşamıyor onlar diyor. Yaşıyorlardı ama gördüm dediğimde de anne ve babasını kendi bile ev içinde görmediğini ikisinin de ruh gibi olduğundan bahsediyor. "sana zamanı değil demiştim" diye bir ses duyuyorum ama duyduğum sesin karşımda oturan Taner'in sesi olduğuna eminim. Bir anda tekrar yüzüme bakmadan "ne istiyorsun benden" diyor. Tam ağzımı açıp "asıl sen benden ne istiyorsun" diyecekken 5 dakika önceyle birebir aynı olduğunu fark ediyorum her şeyin. Kalkıyorum yanından bu sefer kantinin çıkışına doğru ama dışarısı zifiri karanlık olduğu için nasıl gideceğimden emin olamıyorum tereddüt ediyorum. Bir anda o siyahlığın oradan birkaç böcek çıktığını görüp korkmaya başlıyorum. Vücudum kesinlikle gitmek istemiyor ama kendime bir şey olmaz Cha, rüyadasın, her şey kontrol altında korkmana gerek yok diyerek kapıya doğru gitmeye devam ediyorum. Kapıyı açıp çıktığımda uykudan da uyandım tabi. Minik bir baş ağrısıyla uyandım ama saat çok erken bir saat olmadığı için tekrar uyumaya çalışmadım. 

Bir garip rüya serisi #2


Rüya serimin ikinci kısmına hemen geçiyorum, zaten olayı biliyorsunuz. İkinci rüyayı bir sonraki gün değil de "rüya çok ilginç bitti belki devamını görürüm" düşüncesiyle uyanmamın peşine tekrar uyumamla görüyorum. Peşpeşe gördüğüm, birbiriyle bağlantılı olunca anlatma isteği doğdu içimde.

2.Rüya
Rüyada kendimi ne okuduğumu ya da ne işim olduğunu bilmediğim okulda buluyorum. Okul kantini denemeyecek boyutta bir kantinin içinde çay içiyoruz. İlk rüyanın aksine rüyada olduğumun tamamen bilincindeyim ve ilk rüyadaki gibi ne yaptığını ne olduğunu bilen biri değil de hafızasını kaybetmiş ama çevresine çaktırmamaya çalışan biri gibiyim. Konuşmuyorum, sadece çevremde neler olduğunu gözlemliyorum. Tamamen merakıma odaklanmış bir şekilde Taner'in benimle ne işi olduğunu çözmeye çalışıyorum. Oturduğum masada sürekli bir kediden bahsediliyor, yeni doğum yaptığı ama yavrularını kimsenin henüz görmediğini söylüyorlar. Hayat memat meselesi gibi bir şey o kedinin yavrularını görmek ama kedinin kendisi ortadayken yavruları kimse görmüyor. İçimden geçiriyorum neden böyle bir konuyu konuşuyoruz diye ama kesinlikle cevabını bulamıyorum. Aynı zamanda şöyle bir ilginçlik de var, tarih olarak benim Taner'in yanına gittiğim tarihin öncesinde miyim yoksa sonrasında mıyım hiçbir şekilde bilgi yok. Kantinde Taner'i görüyorum uzaktan, yanına gitsem ne konuşacağımı bilmediğim için oturuyorum kendi arkadaşlarımın yanında ama o yalnız ve yine renkler var ortada. Mor var aklımda nerede gördüğümden emin değilim ama yeşil ve kırmızı da fazlaca rüya içeriğinde vardı. Renkleri bir kenara bırakırsak ortamda ilginç bir duygu var rüya içinde benim içimi fazlasıyla sıkıyor. Bir nevi sanki rüyada nefes alamıyorum gibi bir rahatsızlığın içindeyim, dışarıya çıkmak istiyorum ama dikkat çekmek istemediğim için ortamdan ayrılamıyorum. Bir anda biri rüya içinde "Cha hadi bir gel de güneşin altına geçelim sen üşümüşsündür" diyerek beni başka bir yere götürüp bırakıyor ve ben nefes almaya başlıyorum kısa bir süre sonra. Sonradan fark ediyorum ki yanımda kimse yok. O kadar güneş ışığı vuruyor ki ortama gözlerimi açamıyorum bile hatta ama sıcak değil, yandığımı hissetmiyorum. O okul kantinindeki huzursuzluk tamamen huzurlu bir hal alıyor diye orada oturmaya devam ediyorum. Kedi yavrularını da orada görüyorum minicik minicik yavrular komik komik hareket ediyorlar ama aydınlık yüzünden çok da izleyemiyorum. Sesleri geliyor daha çok ben de bir anda kantinde bıraktığım çocuklara yavru kedileri göstereyim de ortamdaki konu değişsin diğer konular hakkında daha çok bilgi alabileyim diye ayağa kalkıyorum bir anda yavruların hepsi kayboluyor ve o güzel güneş ışığı da gidip yerini bulutlara bırakıyor. Kapalı bir hal almıyor ama önceki huzurlu his gidiyor ortamdan. Tamam diyorum orada kendime kedilerden kimseye bahsetmemeliyim ama en azından diğerlerinin yanına döneyim de boş yere zaman kaybetmeyeyim. Kantine dönmek için harekete geçtiğim an kendimi kantinde buluyorum. Huzurlu bir ortamdan huzursuz bir ortama geçtiğim için herkesi oradan kaldırmaya çalışıyorum ama kimse beni dikkate almıyor, oturmaya devam ediyorlar. En sonunda ne olacaksa olsun rüya zaten diyerek Taner'in yanına gitmeye karar veriyorum. Hani zaten rüyanın içindeyim, burası benim bilinçaltım rahatsız olacağım bir duruma düşmem diyerek kendimi gazlıyorum ama yine kafamın içinden "henüz zamanı gelmedi" diye bir şeyler duyuyorum. Kendime "hayır şuan zamanı olmasını istiyorum" diyerek ayağa kalktığım anda da uyandım! 

Zamanı olmayan nedir? Neden seri gibi aynı rüyanın devamını görüyorum? Bu rüyalar bir şeye varacak mı? Yoksa sonunun ne olduğunu öğrenemeden rüyalar öylece havada kalıp bitecek mi çok merak ediyorum doğrusu.

Bir garip rüya serisi #1

Birkaç gündür aynı konudaki rüyayı bir seri halinde görmeye başladım. İşin ilginç kısmı aslında ilk gördüğümde konu ilginç geldi ve uykumu almış bir şekilde uyandığım halde belki devamını görürüm diye tekrar yatıp uyudum. Normalde zor olur bu tür şeyler benim için ama başardım ve ikinci yatışımda ayrı rüyanın tamamen devamı olmasa da aynı konu içerisinde başka bir sahnesinin içinde buldum kendimi ve bitmedi! Sanırım 4 gündür aynı konudaki rüyanın içindeyim ama ilki dışındaki 4ünde bunun bir rüya olduğunun bilincinde bir şekilde neyin ne olduğunu çözmeye çalışıyorum. Bu kısma kadar biraz karışık anlatmış olabilirim durumu ama benim için de aynı şekilde karışık hatta kafa karıştırıcı. Rüyaları biraz biraz anlatayım;

1.Rüya
Okuldayım ama şu zamana kadar dahil olduğum hiçbir okula benzemiyor, sanki yeni bir okula başlamışım da bir süredir okuyorum o okulda. Yeni bir okul olunca tahmin edersiniz ki yeni bir sosyal çevrem ve hayatım var. Yani şuan olduğu gibi çalışmıyorum ama ders de çalıştığımı hiç görmedim nasıl bir öğrenciysem. Neyse, rüyamda bir çocuk var; sanırım yaş olarak benden küçük, sessiz sakin bir tip, kendi halinde takılan çok fazla aktif olmayan biri. Çocuğun adı da benim erkek arkadaşımın adıyla aynı ( Taner diyelim ikisine de şimdilik ). Neden ya da ne şekilde bir durum oluyor hatırlamıyorum ama benim bu Taner'le bir işim oluyor ve konuşmaya başlıyoruz kendisiyle. Çocuğun normal şartlarda sessiz sakin ve fazla arkadaş edinmeyen bir tip olmasının yanında bir de kendi içinde problemleri olan bir tip. Bu günümüz "badboy"ları gibi bir tip değil de dışarıya çok yansıtmayan, hüznünü problemini içinde yaşayan biri ama. Rüya içerisinde bir anda Taner'in bana aslında bir şey yapmayı planladığını öğreniyorum ama bu bilgiyi bana kim veriyor emin değilim. Ben kendimden emin bir şekilde ben istemediğim sürece bana hiçbir şey yapamaz diyerek geziyorum ama bir anda aklıma "benim erkek arkadaşım vardı nerede o? Onun da adı Taner'di, çok ilginç" şeklinde düşünceler dönmeye başlıyor. Ben Taner'le hala birlikte miyim değil miyim rüya içinde sorgulamaya başlıyorum bunu. Daha sonra bir proje ya da iş artık neyse bir sebepten ben rüyadaki Taner'in evine gitmek için aslında İstanbul'da olmayan bir minibüs hattına biniyorum ve yolun yarısından da rüyadaki Taner'i alıp onun evine doğru yola çıkıyoruz. İlk önce aramızda renkler ve mevsimler hakkında konular dönüyor aklımda en net kalan iki renk var biri kırmızı diğeri de lacivert. Sanırım Taner'in odasında da çok fazla lacivert vardı hatta ama neyse, bunlar hakkında konuşurken elinde içi görünmeyen siyah bir poşet çıkarıyor. O an fark ediyorum ki o poşet o minibüse binerken de eve girerken de yanındaydı hep. Tam içinden bir şey çıkartacaktı ki Taner'in annesi 2 tane çocukla gelip çocukları yanımıza bıraktıktan sonra gidiyor. O yatağına uzanıyor ben çocuklarla konuşuyorum. Çocuklar sürekli sorular sorup duruyorlar bana ben de sabırla hepsini cevaplıyorum ama sorular neydi derseniz hiçbir fikrim yok, ne soruları duydum ne de verdiğim cevapları. Daha sonra babası da kucağında sarışın bir kız çocuğuyla gelip çocuğu bana bırakıp gidiyor odadan ( aslında bebek denebilir, iri bir bebekti ama yürümeyi bilmiyordu henüz ). Çocuk kucağımdayken ben Taner'i kendi yatağında yatar bir şekilde bırakıp başka bir odaya geçiyorum ama o noktada bir sıkıntı oluyor içimde. Arkama bakmıyorum odayı değiştirip 2 tane kanepe olan bir odaya geçiyorum. Çocukla sürekli konuşmaya sorununun ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ama bir türlü de bulamıyorum. Sonra bir anda sebepsiz kafamı yana çeviriyorum ve kanepelerin birinde Taner'i görüyorum. Aynı şekilde uzanmış bir elinde siyah poşeti tutup beni bekliyor. Biraz sabırsız, bir şeyler konuşmak istiyor bunu hissediyorum ama sormuyorum sorunun ne olduğunu. Bu arada bebeği kucağıma alıp bir şeyler fısıldıyorum ama ne söylediğimi ben bile bilmiyorum. Daha sonra Taner'in babası gelip bebeği alıp gidiyor. Taner'le odada yalnız kalınca geçip karşısına oturuyorum konuşmasını bekliyorum. Bana bakıyor ben de ona bakıyorum ama konuşma geçmiyor aramızda, ben sadece kafamın içinde "bitmedi, zamanı gelmedi" diye bir ses duyuyorum. 

O noktada da uyandım zaten. Bir de uyandığım halde kafamın içinde o sesi duymaya devam ettim sanırım tam ayılamadığım için ama merak da ettim o rüyadaki Taner bana ne diyecekti acaba diye. Bunu düşünürken de bir anda erkek arkadaşım aklıma geldi. Rüyada onunla hala birlikte olup olmadığımı düşünüyordum ve bu çok garipti diye. Bu merak böyle bi devam edince tekrar yattım ve belki devamını görürüm dedim rüyanın. Şimdi bu rüya bu kadar uzun olunca kimseyi sıkmamak ve gözlerini korkutmamak adına parça parça paylaşayım dedim. Belki gün gün yayınlarım belki birkaç saat arayla emin değilim henüz.

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Neden böyle oldu?

Karantinanın sanırım 50.günündeyiz belki de bazılarımız için daha fazla ya da daha az zaman geçti ama aşağı yukarı 50 gün geçti. Daha önce bana deselerdi ki "Cha bir gün gelecek ve evden burnunun ucunu bile çıkarmadan 50 gün geçireceksin" kesinlikle ciddiye almazdım. Neden alayım ki? Bir insan neden ev hapsine girmek istesin ki durup dururken? "Asla kalamam", "deliririm, mümkün değil evde duramam o kadar zaman" ve "yok canım neden öyle bir şey gereksin, kaçarım bir yere orada kalırım" bu 3 cümleyi zamanında benzer durumlarda söylemiştim ve döndürüp döndürüp söylemeye de devam ederdim. Hani derler ya, asla asla deme diye gerçekten bir konu hakkında kesinlikle kesin bir yargıda bulunmamamız gerekiyor. Gerçekten biz ne kadar plan yaparsak yapalım hayat elinde çekirdeği kıskıs gülerek kendi devreye gireceği anı bekliyor. İnatlaşmak yerine akışına bırakmak en iyisi, tam olarak bir plana bağlı kalmak yerine kendimize birkaç opsiyona hazırlamak özellikle ruh sağlığımız açısından çok iyi denilebilir. Kişisel gelişim kitaplarından bir şeyler söyleyerek bu yazıya devam edeceğimi düşünmüş olabilirsiniz ama hayır. Zaten kişisel gelişim kitaplarını okumayı, doğru anlamayı şimdiye kadar hiç becerebilmiş değilim. Hep olduğu gibi kendimden bahsetmeye devam edeceğim, zaten başka bir işim de yok. 
Şu geçtiğimiz 50 günde zaman zaman düşüşler yaşadığım, kendi içimde sinir krizleri geçirdiğim oldu tabi ama son bir haftadır sanırım zirve noktasına gelmiş bulunmaktayım. Bugün ilk defa evden çıkmam gerektiğini düşündüğüm için çıktım. Ellerim cebimde, maskem yüzümde hafif yağmur yağıyor olmasını aldırmadan yürüdüm ortalıkta. Hatta bir çiçekçiye girip birkaç tane saksı ve fide bile aldım belki onlar çevreyi daha renkli görmemi sağlar diye ama bilmiyorum umursamazlıkta sınır tanımayan ben minik minik bunalıma giriyor gibiyim. Bunun farkında olup yine de engelleyememek de çok kötü bir şey tabi. Kendime inancım tam ama! Eskisi gibi bir şeyler ürettiğim, bir işe yaradığım zamana geri döneceğim! Tekrar zevkle kitap okuyacak, film izleyecek, sosyalleşip kendimi bir tık ileri taşıyacağıma eminim, sadece zamana ihtiyacım var. 

24 Nisan 2020 Cuma

Cha'dan haberler

Ortalıktan kaybolmak gibi bir huy oluştu bende şaka maka. Normal şartlarda insanlar evlere kapanmışken bloglarını bırakmaz daha çok yazıp okur dimi? Benim öyle olmadı tabi. Eve kapandığım günden beri sanki yıllardır bunu bekliyormuşum gibi eldiven/atkı örmeye, tığ işi küçük anahtarlıklar, kitap ayraçları, keçeyle yapılan birkaç farklı iş vs. her şeyi yapmaya başladım. Tabi çok başarılı olduğum söylenemez bir çoğunu hali hazırda youtube videoları sayesinde yapmaya başladım ama oturup el işi yapıyorum bütün gün. Hayır işin kötü yani başka insanlar diyet spor gibi evde formlarını koruyacak işler yapıyor ama ben bütün gün oturuyorum.Yeme içme konusunda kendimi çok takdir ediyor, kesinlikle spor amaçlı mutfağa yürüyüp dolapları karıştırmıyorum ama o kadar çok oturuyorum ki işe başlayacağım zaman tekrar pantolonlarıma nasıl gireceğim hiçbir fikrim yok. Bir ara spor da yapayım dedim kendi kendime ama düşünmekle olmuyor bu işler ve bende uygulama kesinlikle yok... 

Karantina başlamadan önce yeni bir ilişkiye başlamıştım. Aslında hali hazırda arkadaşım olan bir çocukla neden olmasın şeklinde bir ilişki denemesi içerisine girmiştik ama muhteşem ilişkim 1 aydır birbirimizi hiç görmüyor olmamızla nasıl bir noktada gerçekten hiçbir fikrim yok. Zaman zaman görüşmediğimiz için trip atıp farklı bir tavra giriyor ama evden kesinlikle çıkmadığım için ve dışarıdan da kimseyi eve sokmadığım için bu konu hakkında elimizden bir şey gelmiyor. Bu süreç geçtikten sonra sanırım "evet bir ilişkim var" diyebileceğim. Şuan ona söylemiş değilim ama bir ilişkim varmış gibi hissetmiyorum. İşin kötü kısmı sanki sadece flört ediyormuşuz gibi hissediyorum ara sıra ve bir tık arkadaşça yaklaşıyorum. Umuyorum telefonun diğer ucunda sinir krizleri geçirmiyordur. Hoş benim nasıl biri olduğumu da biliyor ama neyse artık o iş biraz karışık gidiyor.

Geçtiğimiz şu bir ay için ne güzel el işine sardım ne güzel stres atıyorum diyor olsam da ciddi bir stres sorunu yaşadığım için biraz tedavi görmeye başladım. İş stresim zaten üst seviyedeydi daha sonrasında iş bitti hastalık geldi derken bütün dengelerim alt üst oldu. İşe gitmeye devam edip evden çalışmaya başlamadan kısa bir süre önce dışarıyla fazlasıyla içli dışlı olduğum için ve kendimi bildim bileli astım hastası bir birey olduğum için minik ataklar geçirmeye başladım. Bu sorunların da hepsini çözdükten sonra ev içindeki sistemi iyice oturttuk tabi. Abim günlük olarak o hala işe gittiği için hafta içi eksikleri tamamlıyor, her şeyi balkona koyuyor ben diğer gün hepsini yıkayıp yerleştiriyorum. İşin tek üzücü kısmı abimi evin içinde kesinlikle görmüyor olmam. O dışarıdan geldiği için aynı anda aynı odada bile bulunmamaya dikkat ediyor ki bir kaç atağıma denk geldiği için iyice uzaklaştı. Aynı ev içerisinde resmen abimi özler oldum. Zaten bütün gün yalnızım neyse ki kedilerim var da konuşacak birileri var çevremde (ne kadar karşıdan aldığım cevabı kesinlikle anlamıyor olsam da). 

Kısaca bu kızın karantinası nasıl geçiyor derseniz benden haberler bu kadar. Var mı evde yapmayı önerebileceğiniz başka şeyler dizin de?  


Görsel kaynağı: https://aspynovard.com/

22 Ocak 2020 Çarşamba

Hiçbir şeyle mutlu olmak

Bugün ansızın aklıma geldi ki ben uzun zamandır blogda bir şey yazmıyorum. Yazdığım son  post da programlayıp yazdığım aslında aylar önce okuduğum Doktor Glas'tı. Ne bir yılbaşında ne yaptığımı yazmışım ne de 2020'nin bana neler getirdiğini falan. Şu sürede belki de hiçbir şey olmadığı için blog aklıma gelmemiştir desem de aslında hiçbir şey olmadı değil doğrusu. Mesela yılbaşı gecemi düşünürsek yıllardır yılbaşında aradığım sükut ve sakinliği bu sene buldum! Bir süredir deniyor olsam da sürekli bir programın içinde kendimi bulduğum için hiç kafa dinleyerek girmemiştim yeni yıla. Bu sene de yine aynı şekilde bir şeyler düşünülmüş olsa da minik iki yalanla kendimi eve kapattım. Hatta telefonumu bile kapatıp kedilerimle bir yılbaşı geçirdim. Kulağa biraz depresif gibi gelse de 26 yaşımda "kafam almıyor artık bunları" moduna girdim bile. Bir de alkolü bırakma durumum var ki o da biraz sıkıntı yaratıyor çünkü içmeyen tek bir arkadaşım bile yok! Yani kimse kadeh elinde beni içmeye zorlamaz biliyorum ama bir noktadan sonra ben isteyeceğim kendimi biliyorum. Bir de sarhoş insanları çekmek durumunda kalmak, gecenin sonunda herkesin annesi rolüne girmek falan bu sene bunların hiçbirini istemedim doğrusu. Buhurdanıma döktüm lavanta yağımı, açtım hafif müziğimi loş ışığımla açtım kitabımı okudum çok geç olmadan da 1-2 gibi yatağa girip sabah kahvaltı için herkesi uyandırdım. Tabi arkadaşlarımın büyük bir kısmı 11-12den önce uyanmadılar ama olsun o da bir şey ne de olsa tatil günü. Yılbaşımda görüdüğünüz gibi bir aksiyonum olmamış olsa da benim için çok güzeldi. Bu yıl da aynı sakinlik içinde geçer diye ummaktan başka bir çarem yok doğrusu.
Bir de yeni kitaplar okuyup sinemalara ve tiyatrolara gitmeye başladım şu geçen 20 günde. Hatta en son Fırat Tanış ve Gonca Vuslateri'nin Erkek Arkadaşım Bir Feminist oyununu izledim. Oyun daha devam ediyor mu bilmiyorum ama çok da tavsiye edeceğim bir oyun değildi doğrusu. Fırat Tanış gerçekten muhteşem bir oyun sergilediyse de Gonca Vuslateri onun yanında biraz sönük kalmıştı bana sorarsanız. Eğlendim eğlenmesine ama yeterli değildi işte. Onun dışında Nevam El Seddavi'nin Sıfır Noktasında Kadın, Yukio Mişima'nın Aşka Susamış kitaplarını bitirdim onları bireysel olarak ele alırım diye şuan çok bahsetmeyeceğim ama kendime zaman ayırabildiğim için çok mutluyum. Bu yıla huzurlu bir başlangıç yaptığım bakalım devamı nasıl olacak.

11 Ocak 2020 Cumartesi

Doktor Glas - Hjalmar Söderberg

Çok uzun zamandır bir kitap tanıtımı yapmıyorum, içimde kalıyor okuduğum ve yorumlamak istediğim şeyler diyerek isyan ediyordum kendi kendime. Madem öyle o zaman eski günlerdeki gibi bir kitap yoruma yapayım da kalmasın içimde dedim.

Doktor Glas'ı aslında kapağıyla hiç ilgimi çekmemiş olsa da Kadıköy'ün sahaflarından birinde yazarın adıyla dikkatimi çekti kendisi. Gördüğüm an "bu adam kuzeyden, belli" dedim ve kitabın arka kapağına bir sarıldım. Orada kitap yorumundan başka bir tanıtım göremeyince de başladım ilk sayfadan ve gerisi daha kitabı almadan gelmeye başladı. İlk olarak tanıtım bülteni;


“Bir İskandinav Başyapıtı.”

—Time

“Sürükleyici bir kitap… Evliliği bir kenara atmış ve aşkı ıskalayan bir adamın ümitsizliğinin ve yaşadığı dönemin güçlü ve yalın bir anlatımı… Doktor Glas hayallerini gerçeğe dönüştürüyor ve bu kitap belki Freud’un “Rüyaların Yorumu” kitabını andıran ilk roman. 
—The Times Literary Supplement

“Olağanüstü… Nadir kalitede bir kitap… Gerçek bir beceri eseri” 
—Glasgow Herald 

“Bir başyapıtın milyarlarca kelimeye ihtiyaç duymayacağını hepimize keskin bir dille hatırlatıyor.”  
—Sunday Telegraph 

“Muhteşem bir sadelik ve derinlik… Yalnızlık ve Romantizmin birlikteliğinin hikâyesi.”  
—The Guardian 

“Bir başyapıt olarak kolayca tanınabilecek bir kitap.”  
—The Observer

____


Benim yorumum kısmına gelecek olursak Doktor Glas aslında kendisine gerçekten üzüldüğüm bir karakter. Her şeyi bir kenara o kadar yalnız bir adam ki zamanında elinden kaçırdıkları, pişmanlıkları vs. hepsiyle yalnız yüzleşmek zorunda kalıyor. Evet tabi insanın kendiyle yüzleşmesi çok doğru bir şeydir ama onun Glas'ın karakteri onun yanında biri olmasını gerektiren bir karakterdi. Düşünceli, kendi içinde çelişen hatta zaman zaman kendisiyle ciddi tartışmalara giren bir adamla karşı karşıya geliyoruz sürekli kitabı okurken. An geliyor anlattıkları o an yaşadığı şeyler mi yoksa yaşamasından tedirgin olduğu hayalleri/planları mı emin olmak çok zor oluyor ama azıcık deli bir adamı okumak da bana fazlasıyla eğlenceli geldi. Günlük tarzı yazıla kitap 12 Haziran - 7 Ekim tarihleri arasında yaşanan olaylardan bahsetmekte. Bazı günler uzun bazı günler kısa yazılmış tam bir günlük. İnsan hayatı sorgulamaya başladığında neyin ne olacağı hiç belli olmuyor gerçekten. Doktor Glas da aynı bu şekilde kendinin bile inanamayacağı şeyleri yapıyor.

Benim fikrimi soracak olursanız kitabı ben oldukça beğendim. Kafayı bulandırmayan, aslında oldukça açık ve kolay bir dille yazılmış bir kitap. Aslında bir nevi çerezlik bile denilebilir çünkü ben bir hafta sonu başladım ve bir çırpıda bitti. Boş boş hissettiğim de bir bitme değildi üstelik. Belki zaman zaman kendimde Doktor Glas'ı gördüğüm için bu kadar hoşuma gitmiştir emin değilim ama bir yere vermeden kitaplığımı süsleyecek bir kitap olması bence çok hoş. Son zamanlarda hiçbir romanı "bu kitaplığımda kalsın" diye kenara ayırmıyordum doğrusu.