23 Aralık 2019 Pazartesi

Tarihin en kısa ilişkisi sanırım

Geçen sene bu zamanlarda erkek arkadaşımla ayrılma evresindeydik hatta ayrılmıştık da onun sancıları vardı üzerimizde. Geçtiğimiz 1 yıl boyunca da kendimi herkese karşı kapatıp sakin, dingin bir yıl geçirmeyi hedeflemiştim. Bu hedefim doğrultusunda da karşı cinse çizgimi çok net bir şekilde korudum. Şimdi bu çizgiyi inceltmek için çabalayan bir arkadaştan bahsetmek istiyorum size. Geçen sene Fatih'ten sonraki buhramını burada gören görmüştür zaten aylarca ha kalktım ha kalkacağım dedim durdum ama sonra alıştım ve gerçekten ayağa kalktım. O zamandan beri de kendime karşı bir güven depoluyorum ki aynı hatalara tekrar düşmeyeyim, bu şekilde dağılmayayım. Şimdi de hoş bulduğum biriyle ufaktan bir flört durumumuz vardı. Kendisine açık açık son ilişkimden sonra psikolojik bir çöküntüye girdiğimi kendisini unutmakta zorluk çektiğimi ve yaşanılanlardan sonra da bir güven problemi yaşadığımı açıkladım. Geçmiş geçmiştir tamam ama aynı problemleri yaşama ihtimalimi bile göz önüne alınca "bak kardeşim, ben bunları bunları bunları yaşadım, sen de aynılarını yapacaksan buyur kapı şurada" demek gibi bir şeydi bu yaptığım. Neyse, şimdiki Don Juan'ımız beni çok anlayışla karşılamış birbirimizi tanımanın biraz sohbetin hiçbir sorun teşkil etmeyeceğini söylemişti. Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Keşke gerçekten vaat ettiği gibi olsaydı. Konuşmaya başladığımızın 2.haftasında iş çıkışıma gelip yemeğe götürmesi, haftasonu birlikte bir yerlere gidelim diyerek emrivakilerde bulunması ve sanki liseliymişiz gibi sürekli mesajlaşma isteği boğmaya başladı beni. Tam bunu onunla konuşmak istediğim sırada da naif bir şekilde "çok üstüne geliyorum özür dilerim ama Cha ben senden çok hoşlanıyorum" dedi. Evet bir kadının duymaktan fazlasıyla hoşlanacağı bir cümledir bu kabul ediyorum, benim de hoşuma gitti ama daha sakin olmasını söylemeden de edemedim. Kaldı ki çocuğun duygularıyla oynuyor değilim, ben de kendisinden hoşlanıyorum ne de olsa. Bir akşam kahve içmeye çıktığımızda onu Fatih'le kıyasladığımı ve onunla aynı şeyleri yapacağını düşündüğümü söyledi. Ona kesinlikle böyle bir şey olmadığını söylemiş olsam da pek inandırıcı olmadı onun açısından. Daha sonra hala ona karşı duygularım olduğunu öne sürdü ki bu da söz konusu değil. Bunu da atlatamadık derken ikimiz arasında da bir güven problemi olduğunu söyledim. Ben de Fatih'e senin bana güvenmediğin gibi güvenmiyordum bu yüzden bitti ilişkimiz dedim. O, benim ona inanmam için hiçbir şey yapmıyordu, hiçbir şey söylemiyordu dedim ama ben seninle konuşuyorum, açıkça ne düşünüyorsam söylüyorum dedim. Hala bir ilişki istemiyorsun diyerek konuyu Fatih'e çevirince de artık "birini gerçekten tanımadan bir ilişki istemiyorum" dedim. Yine tamam dedi, beni bekleyeceğini söyledi ve konuyu kapattık. Şerbet gibi tatlı kahveler içmesine konuyu getirerek ortamı bir tık yumuşattığımı düşünüyorum sonrası için hatta.
Son konuşmadan bir hafta sonra da tamam dedim artık adam gelmiş 30 yaşına, hoşlanıyorum da zaten neden ergen genç kız gibi kendimi naza çekeyim ki? Cuma akşamı yemek için eve çağırdım. Abim zaten geç geliyor, annem de bir sonraki hafta geleceğini söylemiş neden dışarıda oturalım ev rahatlığı varken? Önceki akşam eve gelince ortalığı toparladım ve abime arkadaşımın geleceğini söyleyerek düşük olan erken gelme ihtimalini sıfıra indirdim. Akşam da eve gelip yemeği hazırlayıp gelmesini bekledim. Çiçek ve şarapla geldi çakma Don Juan'ımız içmediğimi bildiği halde ama dedi "bu senin için yeni bir başlangıç, zevk aldığın şeylerden iki üç küçük olay yüzünden neden vazgeçiyorsun ki?" Böyle söyleyince kulağa bir hoş gelmiş olsa da içmemeyi tercih ettim. Aklıma yattı bu söylediği kabul ediyorum ama bir yıldır ağzıma sürmemişim şimdi ne diye bozayım bu durumu. Bütün bir akşam hoş sohbet güzel muhabbet bir zaman geçirdik ve dedik ki evet saçma sapan düşünmenin bir anlamı yok en kötü ne olabilir ki? Her şey güzel güzel giderken telefondan gelen bir bildirim sesi her şeyi değiştirdi. Instagram'da bizim kızkıza birbirimize ilginç şeyler gördüğümüzde attığımız bir grup var. Tamamen boş bir şey olsa da bazen bir asmr videosu bazen bir sokak sanatçısının eseri bazen de pratik bilgiler vs. eğlenceli olabilen bir grup. O gruba bir video düşünce tabi peşi sıra birkaç mesaj daha geldi ve bu durum Don Juan'ımızın ilgisini çekti. Burada açıkladığım gibi ona da açıkladım durumu çünkü insanlarda kız gruplarının bütünüyle cinsel içerikli şeylerle dolu olduğuna dair bir algı var. İkimizin de o an izlediği kısa videodan sonra şöyle bir konuşma geçti aramızda;
Don Juan: Cha senin hesabında senin tanımadığın kimse yok dimi?
Cha: Hayır, yok neden?
D: Bir sebebi yok ama sen yine de hesabındaki dekolte ve mini etekli fotoğrafları siler misin?
C: Hepsi çok sevdiğim fotoğraflar neden sileyim onları? Hem dışarıda giyiyorum sorun yok fotoğraf olunca mı sorun oluyor?
D: Çok giymiyorsun zaten daha giymezsin ne olacak.
C: Neden giymeyeceğim anlamadım?
D: Sinirlenmene gerek yok Cha, sadece başkalarının da seni benim gibi görmelerini istemiyorum.
Daha sonrası zaten kavga kıyamet şeklinde ilerledi. Konuşma sırasında bir ara annesinin bu şekilde giyinmemden hoşlanmayacağını bile söyler gibi oldu. En son evden giderken uyumlu bir çift olacağımızı düşünmüştüm ama yanılmışım dendi ve sanırım 4 saatlik bir kısa ilişki rekoru kırmış oldum.

19 Aralık 2019 Perşembe

Ev modundan hiç çıkmamak

Hayatımın sonuna kadar pijamalarım ve ev topuzumla oturabilirmişim gibi hissediyorum kendimi. Hani sanki bundan kesinlikle sıkılmazmışım ya da bunun dışına çıkmam gerekmezmiş gibi. Keşke diyorum zamanında farklı bir yol izlemiş olsaydım da şu an evden çalışıp para kazanabileceğim bir mesleğim olmuş olsaydı. Hem öyle olsaydı İstanbul'un bu keşmekeşine katlanmak zorunda da kalmazdım. En kötü daha küçük bir şehirde bir nevi emekli hayatı yaşardım. Evet kabul ediyorum, 26 yaşımda emeklilik hayali kuruyor olmam çok doğru değil ama çok tatlı geliyor o hayat. Bir şeyler üretmeye devam ettiğim sürece de sıkılmam zaten değil mi? Evimde, kendi konfor alanımda çalışmak ahh ah ne güzel hayal o öyle. Nereden çıktı bu Cha derseniz de bugün şans eseri Feneryolu'nda Potlaç'a denk geldim. İtiraf etmek gerekirse sadece yazın Moda'da yapıldığını düşünüyordum ama yılbaşı dönemi için de açılmış stantlar ve birbirinde güzel o kadar çok el emeği iş vardı ki hepsine ayrı ayrı içim gitti. Satış yapanların yaş ortalaması biraz büyüktü kabul ediyorum ama ne önemi var ki bunun? Kadınlar bir şeyler üretmeye ve kendilerini döndürmeye devam ediyor ki bu çok güzel bir şey. Böyle bir iş bile yapabilirim dedim kendime ilerisi için ama sonradan aklıma geldi benim el becerimin bu tür şeyler için yeterli olmadığı. Bu fark ediş beni biraz üzmüş olsa da içim ısındı doğrusu oradaki ortamı görünce. İstanbul'da oraya yakın olanınız varsa bir uğrayabilir hatta. El yapımı çanta, takı, ev aksesuarı, kıyafet, battaniye vb. o kadar güzel şeyler vardı ki ben gezerken bile çok eğlendim o ortamdaki renkler sayesinde. 

16 Aralık 2019 Pazartesi

Postcrossing ne güzel şeysin öyle

Postcrossing için üyeliğimi ne zaman açtım tam hatırlamıyorum aslında. Çevremdeki insanlara alıştırıp kendim bir türlü bir düzene girememiştim kartpostal konusunda. Yıllar önceden kalan pul koleksiyonum olsun mektup arkadaşlığı, kartpostal atma vs. nedense bir noktada bırakıp daha sonra tekrar başladığım hobiler oldu hep. Tabi son iki aydır aktifleştiğim düşünülürse yılbaşı kartları teker teker gelmeye başladı ve her postada ayrı bir hoş oluyor içim. Mantık çok iyi aslında, ne kadar atarsan sana o kadar gelir diye düşünmüşler ki bu çok doğru bir şey. Bir yerlere attığım kartlar gittikçe bir mutlu oluyorum ve yeni kartlar geldikçe de içim kıpır kıpır oluyor. En başta özellikle abim bunun çok boş bir hobi olduğunu, bana hiçbir şey katmadığını söyleyip dursa da kendimi alıştırınca normalde olduğundan çok daha güzel gelmeye başladı. Postanedeki amca bile artık beni tanır oldu ki bu bile çok hoş bir şey. Gittiğim şehirlerde o yere özel pullardan satın almak olsun, gördüğüm her kartpostala atlamam olsun gerçekten inanılmaz eğlenceli bir aktivite oluyor benim için. Aslında başlarda sanıyordum ki bu ucuz, problemsiz bir aktivite ama kesinlikle benim düşündüğüm gibi değilmiş. Her şey bir kenara yollama ücretlerindeki uçukluk beni ciddi olarak sinirlendirmeye yetiyor. Bir zam geliyor hoopp çok  yakın bir mesafe de olsa saçma saçma tutarlar ödemek zorunda kalıyorsun. Neyse o da bu işin tuzu biberi olsun ne yapalım. Ama kesinlikle herkesin en azından bir kere deneyimlemiş olması gerektiğini düşünüyorum. İnsan bir anda kendini özel hissediyor adına bir şeyler gelince ki yollayan kişi bir de tanımadığın biri olunca insanda minik bir merak da uyandırıyor. Kısaca kesinlikle çok güzel bir hobi.

13 Aralık 2019 Cuma

Çok ilginç biriyle tanıştım a dostlar

Başlıkta da anlaşılacağı üzere gerçekten çok ilginç biriyle tanıştım. Geçen gün Kadıköy'de çok boş zamanlarımda oturup kitap/kahve keyfi yaptığım bir anda daha çok genç olduğu belli olan bir kız oturacak yer bulamadığı için aynı masada oturup oturamayacağımızı sorup oturmak için izin istedi, ben de kabul ettim. Başta aramızda hiçbir diyalog geçmedi ama sonradan ikimizin de kahvesine uzanmasıyla kızın eliyle benim elim birbirine dokundu. Hani yün kazak giydiğinizde her hareketinizle bir sürtünme olur ve sağa sola elektrik çarpmaya başlarsınız ya bende de tam olarak öyle bir durum yaşandığı için kızı baya bildiğiniz çarptım. Öyle ki benim bile o an canım yandı. Böyle bir olay yaşanınca da aramızda minik bir sohbet başladı ve kız aslında kazaktan kaynaklı değil benim kendi enerjimden kaynaklı böyle bir şey olduğunu söyledi. Başta ne demek istediğini anlamadım ve biraz daha açıklamasını istedim. Dediğine göre çevreme çok yüksek bir enerji veriyormuşum ve bu durum insanları benden az çok kaçırıyormuş ama aynı zamanda da o enerjiyi hisseden kişide bir merak uyandırıyormuşum. O kız hissetmiş ve dediği gibi merak etmiş bu yüksek enerjinin kaynağını. Yumuşakça elimi tutup falıma bakmış olması, aslında kartlarını çıkarıp benimle ilgili daha çok şey öğrenme isteği duyduğunu söylese de ortam müsait olmadığı için yapamayacağını söylemesi falan gerçekten çok ilginç bir deneyimdi. Mantığımla sürekli hareket etmemin çok akıllıca olduğunu, bu konuda beni takdir ettiğini, duygusal zeka kısmında biraz kötü olduğumu bu yüzden ilişkilerimi yürütemediğimi söylemesi beni biraz kırmış olsa da yeni ilişkilerimin yolda olduğunu söylemesi beni biraz güldürdü. Dediğine göre birileri girecekmiş hayatıma ve biri uzun biri kısa ilişkim olacakmış. Uzun olacak olan ilişkimden hemen sonra kısa olana geçecekmişim ve onunla diğerinden çok daha fazla şey paylaşacakmışım. Kurduğu cümle şöyle bir şeydi; "Belki de onunla evlenirsin, emin değilim mantığın çok ağır basıyor ve evlilik çizgin çok parçalı. Hızlı bir evlilik ve sonrasında bir boşanma olabilir." Anladığım kadarıyla yalnız ölecek biriyim ama genel itibariyle inatçı ve sağlıklı olacağımı söyledi. Hem yalnız hem de dünyaya kazık çakmış biri olacağım fikri benim çok hoşuma gitmese de kızda bir hayranlık oluşturmuşum gibi hissettim. Çok saçma değil mi ama bir yerde oturuyorsunuz sonra biri yanınıza gelip geleceğinizle ilgili bir şeyler anlatıyor falan. Başta kızın bir yeni nesil dolandırıcılardan olduğunu düşünsem de benden herhangi bir talepte bulunmamış olması sonrasında nasıl ön yargılı bir insan olduğumu düşündürdü bana. Bu da böyle bir deneyim olmuş oldu benim için. O kızla aynı yerde bir daha karşılaşır mıyım merak ediyorum doğrusu. Keşke kalkıp bir yerde kendime tarot da baktırsaydım ondan da eğlenceli şeyler çıkabilirdi diye düşünüyorum.

9 Aralık 2019 Pazartesi

Biraz içimi döküp gidicem ya

Sanırım içimde ardı arkası gelmeyen bir konuşma isteği var. Sinirimden mi böyleyim? Yoksa sıkıldığım için mi? Gerçekten bilmiyorum. Belki de sadece boş konuşasım vardır. Bir nevi iç dökmek için olsun bu yazı o zaman. 4 yıl önce üniversiteden mezun olduğumda şuan bulunduğum işi yapacağımı kesinlikle düşünmemiştim. Geçici bir süre kalır sonra çıkar okuduğum bölümle alakalı bir yerlerde işe girerim diyordum kendime hep ama hayat benim planladığım şekilde ilerlememi istemediği için çok başka bir yerde hiç aklıma gelmeyecek kişilerle çalışıyorum. İşimi zaman zaman seviyorum zaman zamansa gerçek anlamda nefret ediyorum çünkü sürekli olarak insanlarla bir iletişim halindeyim. Herkes bir değildir ve bazı insanlar insan aklını zorlar biçimde bir karaktere sahiptir malum. Geçen yıllar içinde çok iyi dostlar da edindim, hayatıma hiç olmasa da olurdu dediğim kişileri de aldım ama her biri bir şey öğretti bana diye hiç pişmanlık duymadım. Hala pişman değilim, iyi ki arkamdan da konuşuldu, iftira da atıldı, emeğimin de üstüne çöküldü bu sayede büyüyor insan zaten değil mi? Bunlara üzülmenin bir anlamı yok. Üzüldüğüm bir şey var ki keşke iş bulma konusunda hemen pes etmeseydim. Keşke "ben tanıdıkları araya sokarak kendini bir işe soktu dedirtmem" demeseydim de imkanım varken yıllarca beni uykusuz bırakan, gecelerimi gündüzüme katarak okuduğum bölümümde bir yer edinseydim kendime. "O kız torpilli" diye arkamdan konuşulmasını kaldıramayacağım diye düşünmeseydim keşke. Şimdi daha çok görüyorum ki bunu düşünen tek kişi benmişim. Evet ben de yükseldim, beklenenden hızlı oldu ve benden daha kıdemli insanları, bana işi öğreten insanları geçtim ama bunu kendi çabamla yaptım. Ne bir yalakalık ne de başka bir şey. Yaptığım işe değer veriyordum çünkü. Bir görevim varsa bunu layığıyla yerine getirmem gerekiyordu diye düşündüğüm içindi. Hala öyleyim tabi ama ben yükseldikçe işler hiç de olması gerektiği gibi ilerlemiyor. Yetkinliklere bakılmadan tanıdıkları, yalakalıkları iyi yapan kişiler daha hızlı ilerlemeye başlıyor. Öyle bir durum ki bir sonraki aşamaya artık geçmek istemiyorum. Görüyorum çünkü orası düşündüğüm gibi değil, insanlar çabalarıyla gitmedi oraya. İlerleme isteğim içimde bittiği için de artık burada ne yapacağım demeye başladım tabi. Başka bir işe mi girmeliyim? 4 yıl boyunca okuduğum mesleği mi yapmam lazım? Yoksa 4 yıl boyunca çalışıp deneyimlediğim işi mi? Hangisini yapmam gerektiğini ne istediğimi keşke bilebilsem ama yok işte. İstifa edip biraz evde kafa mı dinlesem diyorum bazen de ama o zaman da sadece boş kalacağımın farkındayım. Hiç boş kalmadım ki ben şimdiye kadar şimdi nasıl boş boş evde oturayım? Bir şeyler yapmam lazım ama nedir hala bulamadım.

5 Aralık 2019 Perşembe

Bir çeşit dizi/film/kitap önerisi

Böyle bir anda konuya girmiş gibi olacağım ama havalar da aynı bu şekilde soğumaya başlamadı mı zaten? Evet, yılın o en üşüdüğüm zamanlarına geldiğimiz için bundan biraz isyan edip haftasonu etkinliğim olan dizi film önerisi kısmına geçebilirim. Yazmaya bundan çok alakasız bir şekilde başlamış olsam da bloga uğramamdaki sebep buydu. Az çok bilen bilir benim tek başına etkinliklerden nasıl hoşlandığımı kitap okumak zaten her günümün olmazsa olmazı olsa da dizi/film için vakit bulduğum an onlara da sarıyorum tabi. Şimdi tabi havalar da soğuyunca evden daha az çıkar oldum. Bir de kapalı havanın verdiği buhran yüzünden kimseyi göresim yok ondan böylesi en iyisi bana sorarsanız. Neyse, izlediklerim diyordum.

The Aftermath

Kimse beni yargılamayacaksa itiraf etmek istediğim bir şey var; ben Keira Knightley'i pek beğenmiyorum. Kadında tam olarak ne beni rahatsız ediyor emin değilim ama dönem filmlerindeki başarısını da takdir etmiyor değilim. Filme gelecek olursak; İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın kendini toparlaması sürecinde Hamburg'da görevli olan Lewis Morgan'ın eşi Rachael'ın da yanına gelmesiyle aslında Alman bir mimar olan Stefan Lubert'in evine yerleşmesiyle başlıyor. Lewis görevine tamamen bağlı bir İngiliz askeri olmasına rağmen diğer birçok meslektaşının aksine isyancı, Nazi sempatizanı olmayan Almanlar da olduğuna inanarak evlerine yerleştikleri Stefan ve kızı Freda'ya çok iyi davranmaktadır. Rachael ise savaşın yaralarını hala zihninden silemediği için hem Almaya'da olmasından kaynaklı hem de savaş sonrası kocasıyla arasında oluşan soğukluğun acısını çevresindekilerden çıkarmaktadır. Zaman içerinde aynı ev içerisinde kocasından uzaklaşıp Stefan'la yakınlaşmaya başlayan Rachael içindeki hesaplaşmalardan kurtulup kendine yeni bir yol mu çizmeyi seçecek yoksa ailesini kurtarmaya mı çalışacak bunu izliyoruz. Film, savaş sonrası dönemde geçtiği için biraz karanlık olsa da bana sorarsanız oldukça iyi işlenmiş. Güven kazanmaya çalışan Alman vatandaşları, isyancılar, savaş sonrası harabeye dönmüş bir şehir vs. ne eksik ne de abartıydı. Daha önce filmin çok kötü olduğuna dair yorumlar karşıma çıkmış olsa da ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Filmi gayet keyifle izledim ve dönem filmi sevenlerin de aynı şekilde izleyeceği kanaatindeyim.

Alias Grace

Margaret Atwood'un aynı isimli kitabından uyarlanan Netflix dizisi, yıllarca suçluluğu/suçsuzluğu ispatlanamamış Grace Marks'ın tutukluluğunun 15.yılında Dr. Simon Jordan isimli bir psikiyatra hem hayatını hem de işlenilen cinayetin iç yüzünü kendi gözünden anlatmasını konu alıyor. Daha çocuk denilebilecek yaşta annesini kaybetmesi ve kardeşlerinin sorumluluğunu alması, kendi babası tarafından istismar edilip daha sonra bir eve hizmetçi olarak verilmesi aslında Grace'in hayatı boyunca yaşadığı zorlukların sadece minik bir kısmı denilebilir. Annesini kaybettiği sırada yanında olan yaşlı bir kadının annesinin ruhunun özgürleşmesi için bir cam açılmasını gerektiğini söylemesiyle Grace'in çocuk aklı annesinin sonsuza kadar huzura eremeyeceği fikrine kapılır ve bunun çöküntüsünü yaşar. Aynı zamanda en yakın arkadaşı olan Mary'i kaybettiğinde de camı açmayı unuttuğunu fark eder ve o noktadan sonra daha fazla şoku kaldıramaz. Bir cinayet işlenir ve bunun azmettireni olsun, cinayeti işleyeni olsun Grace açısından bu hep muallakta kalır. Olayları hatırlamasına ve Grace'in aslında gerçekten suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğunu anlamaya çalışan Dr.Jordan da zaman zaman hastasına nasıl yaklaşması gerektiğine karar veremez ve sonuç onun için de kesinlikle beklemediği bir şekilde gerçekleşir. Aslında diziyi izlemeye başladığım an bırakıp ilk önce kitabını okuma isteği uyandı bende, çünkü diziler filmlere nazaran daha uzun ve detaylı olsa da bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi geldi ama başladıktan sonra yarım bırakmanın pek de mümkünü olmayan bir dizi çekmişler. Oyunculuklar olsun işlenme şekli olsun dizi gerçekten çok hoşuma gitti ve kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. 


Bir de bonus olarak;

Kardeşini Doğurmak

Bu kitabı tavsiye etme konusunda aslında oldukça kararsızdım doğrusu. Ben okurken bile dışarıda gören insanlar olsun kendi ailem olsun adından rahatsızlık duyduklarını dile getiriyordu sürekli ama sonradan tam olarak bunun böyle olması gerektiğini düşünmeye başladım. Evet, insanlar böyle bir başlık gördüğünde bile bundan rahatsız oluyorken, bu konuda sürekli olarak bir "sus, ayıp", "bu çok sapıkça bir şey konuşulmamalı", "ensest mi? bu hiç doğru değil" cümleleri ortalarda gezerken insanların bu gerçeklerden kaçmayı bırakıp bunun farkındalığını yaşaması ve özellikle o küçücük bedenleri koruyabilmek adına neler yapabileceklerini, kiminle iletişim kurabileceklerini, çocuklarına nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor. Büşra Sanay da aynı düşüncelerle yazıyor bu araştırma yazısını. İçindekiler ne bir kurgu ne de tek bir kitleyi hedeflemiş durumda. Bilir kişilerle yapılan röportajlar, istismar mağdurlarıyla olan görüşmeler, haberler vs. bütünüyle insanın kanını donduran olaylar ama gerçekler. Bana sorarsanız herkesin okuması ve bu konuda bilinçlenmesi gerekiyor. Mesela herkeste bir yargı var bu olaylar hep doğuda gerçekleşiyor diye ama kitaptan öğreniyoruz ki bunun doğruluğu gösteren doğru düzgün bir kaynak ve araştırma aslında yok. Herkeste bir kendinden uzaktaki insanı kötüleme ve küçümseme söz konusu. Oysa ensest ve istismar küçük büyük şehir fark etmeksizin Türkiye'nin hatta Dünya'nın her yerinde olan bir gerçek. Kitabın bir yerinde diyor ki "Bir toplumun Müslüman olması o toplumda cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık gibi hiçbir suç işlenmediğini göstermez. Bu hüküm ensest meselesi için de geçerlidir. Kısacası, insan varsa, orada her şey olabilir ve iyi ya da kötü her türlü tecrübe yaşanabilir." normalde kitaplarda cümlelerin altını çizmem ama bunun altını çizdim çünkü gerçekten doğru. Söz konusu insansa her türlü pislik gerçekleşebiliyor. Kısaca Büşra Sanay'ın Kardeşini Doğurmak isimli kitabını özellikle anne babalar olmak üzere herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.