Haziran ayımın çok güzel geçtiğinden geçen yazımda azıcık söylemiştim. Şimdi geçtiğimiz o güzel aydan bahsedip neden öyleydi onu anlatmak istiyorum. Aslında olan şeyler bütün ayı kapsayan kocaman şeyler olmasa da benim için ciddi bir dönüm oldu birçok konuda. İlk olarak dansa ve yogaya yazıldığımın altını çizmek istiyorum çünkü sanırım üniversiteden mezun olduğumdan beri kendime bunlardan birine yazılacağımı söyleyip sonradan da hep erteliyordum. Bir de mini bir konser verdim arkadaşımla birlikte ki bu da benim için bir dönüm noktası oldu çünkü Mine, abim ve Fatih dışında kimse benim şimdiye kadar çello çaldığımı duymamıştı. Yani birçok kişi biliyordu tabi ama benim çekingen ve mükemmeliyetçi tavrım yüzünden sadece biliyorlardı, hiç duymamışlardı. İlk olarak yogaya yazıldım Haziran başında. İnsana dinginlik vermesi rahatlatması falan bunları ilk zamanlarda kesinlikle hissedemedim doğrusu ama biraz inat biraz da verdiğim paradan kaynaklı dersi bırakmadım. Hatta ilk 2 günde nefes egzersizleri beni rahatlatmak yerine çok yavaş hareket ettiğimiz için strese bile soktu. Bir de meditasyon oturuşu yüzünden bacaklarımın hep bir kalıp gibi kalması, herkesin kalkarken benim uyuşan bacaklarımı açma çabam ilk günler için hiç iyi deneyimler değildi ama artık o kadar da kötü durumda değilim. En azından o kadar uyuşmuyorum.
Hayatımdan beni rahatsız ettiğini düşündüğüm neredeyse herkesi çıkardığımdan beri sürekli boş zamanım oluyor. Yeni bir iş ve okul deneyimim de olmadığı için yeni insanlarla tanışmak aynı zamanda belki biraz bu odun yutmuş bedenim biraz kıvrak hale gelir diye salsa kursuna yazıldım. Yoga haftada 2, salsa haftada 2 ve çello için de 1 gün ayırdığımı düşünürsek evde neredeyse hiç vakit geçirmez oldum. Neyse, salsa kursuna yazıldıktan hemen sonra daha kursun kapısından çıkarken pişman oldum aslında. Fatih'ten ayrıldığım dönem kilo vermiş olsam da onunla olduğum süre içerisinde aldığım kiloları eritmiş değilim ve aşure kazanı gibi kalçamla salsa benim neyime? şeklinde düşünceler beynimi kemiriyordu ki "kime ne benim fiziğimden" diyerek kendimi aniden gaza getirip onun da derslerine başladım. Dans niyetine anaokulunda yaptığım bale ve ilkokul boyunca yaptığım kafkas dansları düşünülünce salsayla ciddi bir kültürel şok yaşadığımı söyleyebilirim. Becerebiliyor muyum? Kesinlike hayır ama çok eğleniyorum ve herkese de tavsiye ediyorum. Aynada kendimi görünce bir gülesim geliyor her seferinde.
Minik konserime gelecek olursak eğer aslında belli bir kitleye hitap ettiğimiz söylenemez ama Kadıköy'ün ortasında insanlar dinlese de dinlemese de bir şeyler çaldım mı? Evet, çaldım. O zaman o benim için bir konserdi. Kurstan Zehra diye bir arkadaşın ki kendisi keman ve violo çalar, zaman zaman sokakta, metroda ve parklarda çaldığına rastlamıştım. Birgün tamamen dalgasına "bir gün de birlikte çalalım" demiştim ve bir akşam Komşu Çocuğu'yla dersimiz tam bittiğinde yanımıza gelip "hangi parçaları çalacağımıza karar verelim bu haftasonu çalalım" dedi ve ben de bir anlık gazla tamam dedim. İzin aldı mı ya da nasıl aldı hiçbir fikrim yok ki ben parkta sandalyeme oturup stopperimi konumlandırmaya çalıştığım ana kadar ne yaptık ne ettik hiç bilmiyorum. İnsanların çok dikkatini çektiğimizi düşünmüyorum, çok da dikkat edemedim zaten ama benim için kesinlikle inanılmaz bir deneyim oldu. Kulak cırmalayan hatalarımı yapmamak için verdiğim çaba, ellerimin titremesi ve terlemesi derken 3 parça çaldık sonra ben kalktım o devam etti. Aslında hiç kimse dinlememiş bile olabilir ama ben yine de bunu ilk mini konserim olarak adlandırıyorum. Ne de olsa ev ve kurs dışında bir yerde birileri için çaldım değil mi?
Bunların hiç biri peşpeşe olmadı ama 30 gün içerisine parça parça sığınca benim için çok güzel bir ay oldu. Sıkılmak için fırsat bile bulamadım doğrusu. Keşke hep bu şekilde kendime eğlenceli uğraşlar bulabilsem.