22 Ocak 2020 Çarşamba

Hiçbir şeyle mutlu olmak

Bugün ansızın aklıma geldi ki ben uzun zamandır blogda bir şey yazmıyorum. Yazdığım son  post da programlayıp yazdığım aslında aylar önce okuduğum Doktor Glas'tı. Ne bir yılbaşında ne yaptığımı yazmışım ne de 2020'nin bana neler getirdiğini falan. Şu sürede belki de hiçbir şey olmadığı için blog aklıma gelmemiştir desem de aslında hiçbir şey olmadı değil doğrusu. Mesela yılbaşı gecemi düşünürsek yıllardır yılbaşında aradığım sükut ve sakinliği bu sene buldum! Bir süredir deniyor olsam da sürekli bir programın içinde kendimi bulduğum için hiç kafa dinleyerek girmemiştim yeni yıla. Bu sene de yine aynı şekilde bir şeyler düşünülmüş olsa da minik iki yalanla kendimi eve kapattım. Hatta telefonumu bile kapatıp kedilerimle bir yılbaşı geçirdim. Kulağa biraz depresif gibi gelse de 26 yaşımda "kafam almıyor artık bunları" moduna girdim bile. Bir de alkolü bırakma durumum var ki o da biraz sıkıntı yaratıyor çünkü içmeyen tek bir arkadaşım bile yok! Yani kimse kadeh elinde beni içmeye zorlamaz biliyorum ama bir noktadan sonra ben isteyeceğim kendimi biliyorum. Bir de sarhoş insanları çekmek durumunda kalmak, gecenin sonunda herkesin annesi rolüne girmek falan bu sene bunların hiçbirini istemedim doğrusu. Buhurdanıma döktüm lavanta yağımı, açtım hafif müziğimi loş ışığımla açtım kitabımı okudum çok geç olmadan da 1-2 gibi yatağa girip sabah kahvaltı için herkesi uyandırdım. Tabi arkadaşlarımın büyük bir kısmı 11-12den önce uyanmadılar ama olsun o da bir şey ne de olsa tatil günü. Yılbaşımda görüdüğünüz gibi bir aksiyonum olmamış olsa da benim için çok güzeldi. Bu yıl da aynı sakinlik içinde geçer diye ummaktan başka bir çarem yok doğrusu.
Bir de yeni kitaplar okuyup sinemalara ve tiyatrolara gitmeye başladım şu geçen 20 günde. Hatta en son Fırat Tanış ve Gonca Vuslateri'nin Erkek Arkadaşım Bir Feminist oyununu izledim. Oyun daha devam ediyor mu bilmiyorum ama çok da tavsiye edeceğim bir oyun değildi doğrusu. Fırat Tanış gerçekten muhteşem bir oyun sergilediyse de Gonca Vuslateri onun yanında biraz sönük kalmıştı bana sorarsanız. Eğlendim eğlenmesine ama yeterli değildi işte. Onun dışında Nevam El Seddavi'nin Sıfır Noktasında Kadın, Yukio Mişima'nın Aşka Susamış kitaplarını bitirdim onları bireysel olarak ele alırım diye şuan çok bahsetmeyeceğim ama kendime zaman ayırabildiğim için çok mutluyum. Bu yıla huzurlu bir başlangıç yaptığım bakalım devamı nasıl olacak.

11 Ocak 2020 Cumartesi

Doktor Glas - Hjalmar Söderberg

Çok uzun zamandır bir kitap tanıtımı yapmıyorum, içimde kalıyor okuduğum ve yorumlamak istediğim şeyler diyerek isyan ediyordum kendi kendime. Madem öyle o zaman eski günlerdeki gibi bir kitap yoruma yapayım da kalmasın içimde dedim.

Doktor Glas'ı aslında kapağıyla hiç ilgimi çekmemiş olsa da Kadıköy'ün sahaflarından birinde yazarın adıyla dikkatimi çekti kendisi. Gördüğüm an "bu adam kuzeyden, belli" dedim ve kitabın arka kapağına bir sarıldım. Orada kitap yorumundan başka bir tanıtım göremeyince de başladım ilk sayfadan ve gerisi daha kitabı almadan gelmeye başladı. İlk olarak tanıtım bülteni;


“Bir İskandinav Başyapıtı.”

—Time

“Sürükleyici bir kitap… Evliliği bir kenara atmış ve aşkı ıskalayan bir adamın ümitsizliğinin ve yaşadığı dönemin güçlü ve yalın bir anlatımı… Doktor Glas hayallerini gerçeğe dönüştürüyor ve bu kitap belki Freud’un “Rüyaların Yorumu” kitabını andıran ilk roman. 
—The Times Literary Supplement

“Olağanüstü… Nadir kalitede bir kitap… Gerçek bir beceri eseri” 
—Glasgow Herald 

“Bir başyapıtın milyarlarca kelimeye ihtiyaç duymayacağını hepimize keskin bir dille hatırlatıyor.”  
—Sunday Telegraph 

“Muhteşem bir sadelik ve derinlik… Yalnızlık ve Romantizmin birlikteliğinin hikâyesi.”  
—The Guardian 

“Bir başyapıt olarak kolayca tanınabilecek bir kitap.”  
—The Observer

____


Benim yorumum kısmına gelecek olursak Doktor Glas aslında kendisine gerçekten üzüldüğüm bir karakter. Her şeyi bir kenara o kadar yalnız bir adam ki zamanında elinden kaçırdıkları, pişmanlıkları vs. hepsiyle yalnız yüzleşmek zorunda kalıyor. Evet tabi insanın kendiyle yüzleşmesi çok doğru bir şeydir ama onun Glas'ın karakteri onun yanında biri olmasını gerektiren bir karakterdi. Düşünceli, kendi içinde çelişen hatta zaman zaman kendisiyle ciddi tartışmalara giren bir adamla karşı karşıya geliyoruz sürekli kitabı okurken. An geliyor anlattıkları o an yaşadığı şeyler mi yoksa yaşamasından tedirgin olduğu hayalleri/planları mı emin olmak çok zor oluyor ama azıcık deli bir adamı okumak da bana fazlasıyla eğlenceli geldi. Günlük tarzı yazıla kitap 12 Haziran - 7 Ekim tarihleri arasında yaşanan olaylardan bahsetmekte. Bazı günler uzun bazı günler kısa yazılmış tam bir günlük. İnsan hayatı sorgulamaya başladığında neyin ne olacağı hiç belli olmuyor gerçekten. Doktor Glas da aynı bu şekilde kendinin bile inanamayacağı şeyleri yapıyor.

Benim fikrimi soracak olursanız kitabı ben oldukça beğendim. Kafayı bulandırmayan, aslında oldukça açık ve kolay bir dille yazılmış bir kitap. Aslında bir nevi çerezlik bile denilebilir çünkü ben bir hafta sonu başladım ve bir çırpıda bitti. Boş boş hissettiğim de bir bitme değildi üstelik. Belki zaman zaman kendimde Doktor Glas'ı gördüğüm için bu kadar hoşuma gitmiştir emin değilim ama bir yere vermeden kitaplığımı süsleyecek bir kitap olması bence çok hoş. Son zamanlarda hiçbir romanı "bu kitaplığımda kalsın" diye kenara ayırmıyordum doğrusu.