29 Eylül 2015 Salı

Sapık gibi insanları dinler oldum

Evde oturmaktan sıkılınca internette duyduğum kitaplı cafelere sarmaya başladım. Aslında henüz sardım denemez çünkü uzun zaman sonra ilk defa gittim. Neyse, havanın kötü olmasına aldırmadan çıktım oturdum birinde daha sonra oturmak pek sarmadı diye insanları dinlemeye başladım. Kızın teki kıkırdağını deldirmek istediğini ama çok korktuğunu söyleyince ben de yıllar önce kapanan 3. ve 2. deliklerimi açtırmaya karar verip kalktım yakındaki bir eczaneye girdim. Kapanan deliklerimi açtırdıktan sonra "kıkırdak deldirmek çok acıtıyor mu?" diye sormadan edemedim ve evet kıkırdağımı deldirdim. Neden yaptım emin değilim baya sıkıntıdan oldu ama hoş durdu sanırım. Herhangi bir iltihap sorunu yaşamazsam onunla yaşamaya devam edebilirim ama şuan için belli değil, benim kulaklarım ve deliklerim her zaman problem olmuştur.

Rüzgar ve yağmur peş peşe gelince dayanamayan şeffaf şemsiyemin yerine yeni bir şeffaf şemsiye alırken arkamdan bir kızın hararetli bir şekilde konuştuğunu duyup ister istemez ona kulak kabarttım. Kız telefonda karşıdakine "Ben anneme Şebnem'lerde kalacağımı söyleyerek çıktım bile, şimdi eve dönemem... Nerdesin sen? ... Mustafa nerdesin diye sordum!"diyordu. Kız da tam 15-16 yaşlarında liseli bir tip. Okul yeni açılmış artık okula mı gitmiyor, önemsemiyor mu yoksa başka bir şey mi bilemem ama aklıma kendi lise zamanlarımı getirdi. Benim de zamanında sabahçı olduğum halde sabahın 6sında evden çıkıp Mine'yle parkta uyumaya gitmişliğim vardır. Ya da okulca gideceğimiz televizyon programının sonrasında "servis bizi okula bırakacak oradan gece eve dönemem ondan okulun yanında oturan arkadaşın evinde kalacağız" diye yalan söyleyip gün doğana kadar orada burada gezmişliğim var 3-5 arkadaş toplu bir şekilde. Şimdiyse evde oturmuş boş duvara bakıyorum, yere yatıp ayaklarımı o duvara dayıyorum, koltukların yerini değiştirmeye annemi ikna etmeye çalışıyorum ve hava bozuk olsa da evden dışarıya çıkıyorum. Nerdeeennn nereye işte.

Otobüsle eve dönerken birkaç gencin kendi arasında konuşmalarına da kulak misafiri oldum... Benim çeyreğim kadar bir kız yukarıdaki tutacaklara uzanamadığı için benimle yer değiştirmeyi teklif etti ben de onun kenara geçmesine izin verdim. Ha ortada ayakta dikilmişim ha kenarda ne fark eder ki? Neyse, kız arkadaşlarıyla sohbete başladığında konu six packlere geldi. 1 kız 3 erkek ve six packler... Gülücem gülemiyorum gibi bir durum oldu bir an. Çocuklar kıza "bir erkeği tanımlarken kaslarından bahsederek bunu yapman seni onun gözünde çok düşürür bu yüzden yapma" dedi. Kız da "size tanımlamak için en belirgin özelliğinden bahsettim, yoksa söylemezdim" falan diye mırın kırın etti biraz. Daha sonra kızın yanındaki çocuklardan biri "bende de vardı onlardan..." diye kafa başladı hemen yanındaki çocuk da lafını kesip "evet sonra bira içmeye başladın ve göbek oldu o" dedi. Güldürdü herkesi ama çocuğun "hayır öyle değil, sınav zamanı sporu bırakmak zorunda kaldığım için saldım, tekrar başlayacağım" şeklinde kendini kurtarmaya çalışmaları benim için daha komikti. Ben içime doğru gülerken çocuğun arkadaşları "yav he he" şeklinde tepkiler vererek onu pek önemsemediler. Tahmin ettiğiniz gibi yol boyu onları dinledim. Zaman zaman çok mantıklı bazen de "tamam bu kadar ciddiyet yeter" diyerek dalga geçmelerini dinlemek can sıkıntımı büyük ölçüde aldı. Eve girdiğimde zaten balkondaki köşeme geri döndüm. Sanırım bu yıl direkt balkona taşınsam benim için daha kolay olur.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Nasıl insanlarsınız siz ya

Bana gelen bazı komik ya da anlamsız aramaları toplayıp belki bir gün onlarla ilgili bir yazı dizisi yaparım diye biriktiriyorum. Bugün de yine canım sıkılınca bunu düşünerek istatistiklere bakıyordum ki hem midemi bulandıran hem de sinirlenmeme sebep olan bir arama gördüm. Arama aynen şu "zorla tecavuze ugrayan ve hamile kalan genc kizlarin hikayesi ve pornosu"!
Tecavüzün zaten bireyin isteğinin dışında "zorla" gerçekleşen bir eylem olduğunun farkında olmayan ya da bunun farkında olup olayın vurgusunu arttırmak isteyen bir kişiden sadece durup dururken beni sinirlendiren bir arama kendisi. Tecavüz fantezisi, hamile fantezisi ya da genç kız fantezisi ayrı ayrı konularken hepsi bir arada olunca arayan kişiyi bulup bir güzel dövmek istedim. Bir genç kızın yaşadığı travmayı izlemenin onlara zevk verdiği yetmezmiş gibi bir de bu olaydan kaynaklı oluşan ve muhtemelen o kızın hayatının daha fazla alt üst olmasına neden olacak bir hamileliğin hikayesini okumak ya da izlemek nedir? Neden, nasıl zevk verir birine? 
Neden böyle bir aramayla bloguma gelindiğine bakmak için arama sayfasına bakınca bazı insanları anlamıyorum adlı yazıma gelindiğini gördüm. O kısımda tamam dedim bu yazıda fazlasıyla eşleşen kelime olduğu için böyle bir aramada blogumun çıkmış olması o kadar anlamsız değil. Ama yine de böyle aramalar yapılıyor olması, insanların sert bir tepki verdiğim bir konuya böyle bir arama ve taleple gelmiş olması tekrar sinirlenmeme neden oluyor. Belki arama amacı düşündüğüm kadar kötü değildir, arayan kişi farklı bir amaçla bu cümleyi kurmuş ve aramayı yapmıştır diye düşünüp umut etmekten başka şansım yok gibi görünüyor.
Aynı arama sayfasında daha önce görmediğim ama Dizüstü Edebiyatı'ndan Garson ve Mutlu adında bir kitap çıkarmış Fulsen Türker'in kendi yaşadığı olayı anlattığı şu yazıyı gördüm. Siz de bakmak istersiniz belki diye linki koydum ama yazı benim sinirlerimin daha çok bozulmasına neden oldu. Bu durum üzülmekten ya da acıma duygusundan kaynaklı değil tabi, benim sinirlenme sebebim yapılan küçük bir eylemin sonucu ve daha sonra ailenin verdiği tepki. 1998 yılında yaşanmış bir olay, o dönemin insanları ve diğer şeyleri bilemem, o zamanlar daha 5 yaşında küçük bir çocuktum ama aklım almıyor. Böylesine tepkiler, karşılarındakini düşünmeden yapılanlar... Nasıl şu yukarıdaki aramayı yapanlara söyleyecek bir şey bulamıyorsam aynı şekilde darp ya da tecavüze uğramış insanlara sanki onların suçuymuş gibi tepki veren insanlara da söyleyecek tek bir kelime bulamıyorum. Ve hala bulamıyorum. Ne söylersem söyleyeyim sadece havada duracak çünkü o kelimeler. Ne şu aramayı yapan insanlar değişecek ne de kardeşine, kızına, yeğenine ya da torununa onun suçuymuş gibi davranan kişiler, sadece söylediğimle kalacak.

27 Eylül 2015 Pazar

Tatlı Bela/ Ayaklı Bela/ Belalı Düğün -Jamie McGuire

Yabancı yayınlarının çalışanlarına maaşlarını ben ödüyormuşum hissini uyandıran alışverişlerime devam ederek Jamie McGuire'nin Türkiye'de çıkan bütün kitaplarına el attım. Tatlı Bela serisinden önce Araf-Cehennem-Cennet serisini okumak istesem de kronolojik sırayı bozmak istedim ve ilk kitap olan Tatlı Bela'dan başladım. Normalde kitaplardan toplu olarak bahsetmesem de bitirdiğim serileri bu şekilde ele almak daha doğru göründü gözüme. Neyse tanıtım diyordum...

Tatlı Bela


Tanıtım Bülteni;

Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan ve vücudu dövmelerle kaplı yakışıklı Travis Maddox onun hayatını değiştireceğe benziyor. 

İyi kız ve kötü çocuk… Bu birliktelik bir aşkın mı habercisi yoksa bir felaketin mi?

Tatlı Bela sadece bir "bestseller" değil, uluslararası bir fenomen. Yayımlandığı günden beri tüm dünyada büyük yankı uyandıran bu kitabı okumayan kalmayacak.

~~

Bir ilk kitap için fena değil diyebilirim sanırım. Kitap Trav'in Abby'e olan askıntılığıyla başlayıp sonuna kadar aynı istikrarda gitti. Ama bir ara Travis gibi bir sevgilim olsa arkamda her şeyi bırakarak şehir ya da ülke değiştiririm diye düşünmedim desem yalan olur. Adam o kadar yapışkan ki! Ama bir yerde hep hissettirdi o saplantısının stalkerlık dışında aşk olduğunu ki bu yüzden Trav'e kızmadan Abby'e kızarak geçirdim kitaptaki birçok yeri. Özellikle "ilk" terk etme sonrasında kitabı bırakmayı düşündüm çünkü "Abby bu kadar aptalsa bu kitap okunmaz!" diye kendimce bir atar yaptım. Kitabın en rahatsız kısımları da oralardı benim için hatta. 

Abby kitabın yarısından çoğunda geçmişinden kaçmak istediğinden bahsedip duruyordu. Yazar o kısımda birazcık gizem katmak istemiş olsa da konu oraya gelince olayı çok hızlı geçti gitti ama o kadar üzerinde durmaya fırsatım olmadı onun çünkü Abby'ye hak verdiğim Travis içinse üzüldüğüm olaylar yaşanmaya başlamıştı. Şimdi ne kadarlık bir kısımdan bahsedersem spoiler olur emin olamadığım için susmayı doğru buluyorum.

Kitapta birçok yan karakter vardı ama söz edilesi iki kişi vardı ki onlar da America ve Shepley. Shepley Travis'in kuzeni ve aynı zamanda ev arkadaşı, America ise Abby'nin çocukluk arkadaşı ve Shepley'in sevgilisi. Çalkantılı ilişkileriyle Abby ve Trav söz konusu olunca Shepley ve America çok kusursuz bir çiftti diyebilirim. Aslında dıştan bakıldığında America zaman zaman çok Türk kızı ve Shepley de çok kılıbık bir izlenim veriyordu ama yine de onları daha çok okumak daha hoş olabilirdi. Özellikle America'yı...

Kitapla ilgili ya da yayın eviyle ilgili büyük bir şikayetim var. Daha önce Optimum yayınlarından çıkan Gabriel'in Cenneti kitabında da yaşadığım ama yayın eviyle iletişime geçip çözdüğüm sorunun aynısı Yabancı yayınlarında da karşılaştım. Kitapta aklınızın alamayacağı kadar yazım ve noktalama hatası vardı. En başta tırnak işaretlerinin yanlış yerde olması ya da hiç olmaması sorun etmesem de daha sonradan nokta olması gereken yerde kullanılan virgül ya da yanlış-eksik yazılmış kelimeler beni kitaptan oldukça soğuttu. Sorun belki 3.baskıyla ilgilidir ya da yanlışlıkla piyasaya sürülen bir basımdır bilmiyorum ama ben ilk kitap için verdiğim paraya ister istemez üzüldüm.

Ayaklı Bela


Tanıtım Bülteni;

Aşıksan başın belada!

Abby Abernathy; geçmişini unutmak için kalkıp uzak bir şehre okumaya gelen, temkinli, kendi hâlinde bir kız. Travis Maddox; hayatını dövüşerek kazanan ve aşka inanmadığı için tek gecelik ilişkilerle avunan bir erkek. Aşk ve bela birbirine hiç bu kadar yakışmadı...

Travis annesinden hayatla ilgili iki şey öğrendi: Aşkı bul. Ve onun için ölümüne mücadele et. 

Bu hikâyeyi biliyorum demeden önce bir kez daha düşünün. Her aşk hikâyesinde iki taraf vardır: Esas oğlan ve esas kız. Tatlı Bela'da esas kızı dinledik; peki ya, esas oğlan? 

Bir erkeğin aşkı için verdiği mücadeleyi kendi ağzından tüm içtenliğiyle dinlemeye hazır olun...

~~

Açık konuşmak gerekirse neden yazıldığını anlamadığım bir kitap olmuş Ayaklı Bela. Kitap bir öncekinin aynısı ama bu sefer Travis'in ağzından anlatılmış versiyonu. Peş peşe okuduğum için okurken oldukça sıkıldığımı söyleyebilirim ama itiraf etmem lazım olayları sürekli kaçan Abby'nin dilinden değil de aşık çocuk Travis'in ağzından okumak çok daha güzeldi. Seriyi okumak isteyen olursa iki kitabı almak yerine sadece birini -ki benim önerim ayaklı bela- alması çok daha doğru bir karar olur hem 19tl de kara geçmiş olursunuz.

Travis'in önceleri nasıl Abby'i yatağa atma planı olduğunu daha sonra yavaş yavaş ona bağlandığını anlaması, kendini ona layık görmemesi ve daha sonra onu bırakmamak için yaptıkları oldukça güzeldi. Yani anlayacağınız tam olarak ideal aşık ve erkek modelini oluşturuyor Travis -genç kızların saf fantezileri için birebir- 

Kitabın sonundaki epilog bölüm 5.çıkan kitapla ilgili spoiler içermesi beni biraz kızdırdı. İçeriği bilmeyince sorun olmazdı belki ama elimde 5.kitap da olduğu için bu durum beni pek memnun etmedi.

İşin iyi yanı ikinci kitap ilk kitap gibi yazım ve noktalama hatası dolu değildi. Yayın evine bu konu hakkında bir mail atmış olsam da geri dönüş alamadığım için biraz kızdım. Neyse ki bu durumun ilk kitapla alakalı olması iyi bir şey.
Çeviriyle ilgili bir sıkıntım var aslında. Karakterlerin birbirlerine "kanka" demeleri bir nebze kabul edilebilir bir durum olsa da "hocam" demeleri... Ya da biraz fazla Türk ağzına sahip olmaları gözüme battı. İlk kitapta daha çok olsa da bu kitapta da "hacı nabıyon ya" şeklinde bir dil kullanılmıştı ki sanmıyorum orijinali öyle olsun. 

Belalı Düğün



Tanıtım Bülteni;


Abby Abernathy beklenmedik bir şekilde Bayan Maddox olmuştu. Abby ve Travis'in bir anda ortadan kaybolarak, Vegas'ta evlenmeleri hakkındaki her şey bir sırdı… 


Şimdiye kadar Abby neden Travis'e bir anda evlenme teklif etmişti? Düğünden önce neler yaşanmıştı? Bütün bunları başka kim biliyordu? Ve en önemlisi Travis ve Abby için gerçekten bir mutlu son var mıydı? Tatlı Bela ve Ayaklı Bela hayranlarının tüm soruları bu kitapta cevaplanıyor!

~~

Arkadaşlar, son kitap elimde süründü! Kendisi çok ince ve aslında hemen bitirmelik bir kitap olsa da Abby'nin ağzıyla başlayan kitap bende "lanet sürtük! Sen Trav'i haketmiyorsun!" diyerek kitabı bir kenara bıraktım ve yaklaşık 1 ay kadar o köşede durdu. Daha sonra "yazar acaba son kitapta ne anlattı" dememle de tekrar elime aldım. 

Kitap adı gibi Abby ve Travis'in düğününü anlatıyor. Yani çocuklar o korkunç olaydan eve dönüyor ve kısa bir süre sonra Vegas'a uçuyorlar. Daha sonra da dünya üzerindeki belkide en hızlı düğün için kolları sıvıyorlar ki ikisinden başka kimse yok. Ne America ne de Shepley, sadece ikisi. Kitabın yarısını zaten daha önceden iki kitabın onunda da okuduğumuz için bir sürpriz olmuyor. Onun dışında tipik Abby zaten. Travis nasıl sevdi onu öyle anlamış değilim. Ama kitabın tamamında (147 sayfa) sadece evlenmeleri... Jamie McGuire neden 3.kitabı yazdı aklım almıyor.

Diğer iki kitaba nazaran bu kitapta dil sürekli değişiyordu. Bir bölüm Abby'nin ağzından bir bölüm Trav'in ağzından şeklinde. Bunu her seferinde dile getiriyor olsam da bir kitapta en sevmediğim şeydir dilin değişmesi. Neyse, Abby'nin bölümleri bir kenara Trav'in bölümlerinde çiçekler, böcekler, kalpler, gökkuşakları falan saçtım her yere çünkü Trav inanılmaz şapşal bir aşık. Anlayacağınız yazar erkek karakteri gerçekten genç kızlara özel işlemiş ve ideal erkeği bulmuş. Şu dünyada Trav gibi biri olmaması çok üzücü olsa da eğer gerçekten olsaydı eminim Abby gibi gereksizin tekini bulur ona kaptırırdı kendini.

Hiç üç kitapla da uğraşmadan direkt 1. ya da 2. kitabı almak en doğru karar bence. Son kitap zaten anlamsızken bir de 1 ve 2yi ayrı ayrı okumak biraz okuycuyu sıkabiliyor. Belki birini okuduktan sonra başka bir kitap okuyup sonra diğerini okusaydım ben aynı sıkıcı etkisi olmazdı ama peşpeşe aynı konu, farklı anlatımlar biraz gereksiz hissettirdi. Kitaptan nefret ettim diyemem Travis'i, America'yı ve Shepley'i çok sevdim ama Abby fazla ergendi. Hoş 19 yaşında bir genç kızdan başka ne beklenirdi bilmiyorum ama Abby'nin iticiliği Travis'in sempatikliğiyle ne kadar laf etsem de üç kitabı da bana okuttu. Yani en azından minik bir övgüyü hakediyor diyebilirim.

Hay ben senin gür sesine!

Şuan kendi evimin salonunda evde yalnız olmamın verdiği rahatlıkla bir güzel yayılmış pineklerken üst komşunun telefon konuşmasına şahit olmak zorunda bırakılıyorum. Tamam, ikimizin de camı açık olduğu için sesin böyle gür gelmesi doğal bir şey belki ama yukarı çıkıp "NEDEN BAĞIRARAK KONUŞUYORSUN BE KADIN!" diyerek omuzlarından sarsmak istiyorum. Belki biraz hırpalarım da. Telefon çekmiyor bu yüzden camın önünde konuşuyor diyeceğim ama yok yani arada evi turluyor sonra tekrar camın yanına geliyor ki yaklaşık 40 dakikadır konuştuğu düşünülürse yeter artık beynim patladı. Koridora geçiyor ses boğuk geliyor falan ama sanki şuan benim evimin salonundaymış gibi konuşuyor. Bir de o kadar boş konuşuyor ki gel de çıldırma. Birazdan vileda sopasıyla tavana vuracağım o olacak ama onu da anlamaz karşılık verir kesin. Hayır bir de evde yeniyim diye çıkıp şikayet de etmek istemiyorum hemen yoksa ben gidince kadın yine annemle komşu olmaya devam edecek, sorun olacak aralarında. Kulaklığımı takıp kendimi soyutlamayı deneyeceğim artık ama o da olmazsa kulaklık falan takmaz komple bütün sokağa dinletirim müziğimle ne yapayım.



25 Eylül 2015 Cuma

Duygusal olabiliyormuşuz biz de

Belki de yıllardır yaşamadığım duygusal anlardan birini yaşadım abimle. Hoş bu durum onun kendine öz hal ve hareketleriyle yaşanmış olsa da içerik olarak beklemediğim bir şeydi. Kurban bayramının ilk günü doğum günüm olduğu için kimseden hiçbir beklentim yoktu, zaten görüşmek istediklerimle önceden görüştüğüm için de kendimce triplere girmiyordum. Derken kurbandı yardımdı işleri erken bittiği için abim akşam "gel kahve ve pasta ısmarlayayım sana" dedi çıktık dışarı. Daha sonra Mine'nin bana ve Yelda'nın da abime yazmasıyla onlar da katıldı aramıza. Yelda yanında şehir dışında yaşayan kuzeniyle gelince onunla da tanışmış olduk Mine'yle çünkü abim onunla zaten önceden tanışmış. Neyse güzel güzel sohbet edip üzerinde minik bir mum diktiğimiz küçük pastamla günü sonlandırıp eve döndük. Akşam abimle odada Yelda ve ilişkileriyle ilgili konuşurken ondan gelen mesajla abim bir sinirlendi. Sonra hızını alamadı kendi odasına geçip onu aradı. İş baktım tartışmaya gidiyor erken müdahale amacıyla (merakımdan değil kesinlikle...) abimin odasının kapısına gidip gizli gizli dinlemeye başladım. Yelda'nın abimi bir şeye ikna etmeye çalıştığı çok barizdi çünkü abim sürekli "istemiyorum, olmaz öyle şey", "saçmalama, öyle bir şeye izin vermem" dedikten sonra "kardeşimin pezevenkliğini mi yapmamı istiyorsun sen?" dedi ve ben de yalandan kapıya vurup odaya girdim yatağa oturup telefonu kapatmasını bekledim. Zaten ben de gelince telefonu kapatıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Önce doğal olarak neden tartıştıklarını ve o "pezevenklik" olayının ne demek olduğunu sordum. O da "boş ver" ya da "önemsiz" derse benimle de tartışacağını bildiğinden Yelda'nın kendisine kuzeniyle benim aramızı yapmayı önerdiğini söyledi. Ona "neden bu kadar sinirlendin? Kıpkırmızı olmuşsun" dediğimde bu sefer beni yanlış anladı "ne yani ayarlasın mı Yelda? Hoşlandın mı iki dakikada çocuktan?" diye çıkıştı. Öyle olmadığını sadece neden bu kadar sinirli tepki verdiğini sordum çünkü daha önce yanımdaki erkekleri hiç dert etmedi ya da böyle tepki vermedi. Nereden çıktı da tuttu bu abilik damarı diye merak ettim doğal olarak. Sonra başladı artık büyüdüğümden, yanımdaki kişilerle çocukça bir ilişki yaşamayacağımın farkına vardığından ve bundan rahatsız olduğundan bahsetmeye. Söylediği hoşuma gitti başta sonra kimse mi olmayacak yanımda sen rahatsız hissediyorsun diye dedim. Sürekli yanımda olmayacağın bir ilişkin olsun dedi. Sanırım Yelda kafasında abim, o, kuzeni ve benim olduğum dörtlü bir grup oluşturup bunu da abime dile getirdi. "İleride çok sevdiğim biri olursa seninle tanışmasın, onunla aran iyi olmasın mı diyorsun yani?" dedim bu sefer de "öyle değil, tanıştıracaksın tabi ben görmeden olmaz ama yanımda mıç mıç olursanız döverim o çocuğu" dedi. Gittim sarıldım hemen böyle hissettirmemişti daha önce diye sonra "e evlenirsem ne yapıcam pardon da gizli saklı mı yapacağım her şeyi" dedim güldüm ama o gülmedi "sen yine gözümün önünde öpüp sarılamazsın ona" dedi. Normalde laf eder "hayır efendim sen bana karışamazsın" diye çıkışmam gerekirdi çünkü normal şartlar altında bir Cha öyle yapar ama bu sefer içim pamuk pamuk olduğu için "zamanı gelince dert edersin onu boşver şimdi" dedim ve konu kapanmış oldu.
Bir tarafta ablam bana potansiyel sevgili ararken diğer tarafta abimin bunları bloke etmeye çalışması beni biraz eğlendirdi desem yalan olmaz. Bir de abimin kendini benden çok daha büyük görüyor olması da ayrı bir gülme konum ama alıştım artık bu duruma çünkü 26 ay onun için çok çok önemli. Seviyorum ben bu çocuğu ya. Kendisi aşık bir öküz olsa da seviyorum yani.

Mim: Zor sorular

Erkek arkadaşıyla tanışması, ilişkiye başlaması ve birlikte yaşadıkları anıları yazıp kitap okur gibi kendine bağlayan Sonsuza Dek Mutlu beni şurada mimledi. Kendisine buradan da tekrar çok teşekkür edip zor sorularıma başlıyorum.


1) Bu gece öleceğinizi bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder misiniz? Peki neden söylemediniz?

Sanırım bu gece ölsem öyle bir sıkıntım olmayacakmış çünkü "keşke ...'ya şunu söyleseydim" dediğim bir şey bulamadım. Ama birine bir şeyi söylemediysem o şey ya karşımdaki üzülmesin diyedir -ki konu üzerine düşünüp en az üzecek şekilde dile getirmeye çalışırım- ya da utangaç olduğum anlardan birine denk gelmiştir onun da o anının geçmesi gerekiyor yoksa bazen parmaklarıma kadar kızarıyorum bazense sanki her gün yaptığım bir işi yapıyormuş gibi umursamaz oluyorum. Dengesizim biraz.

2) Günün birinde çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değiştirir misiniz?

Değiştirmem. Değiştiremem daha doğrusu, yıllarca kendi çocuğum sanıp büyüttüğüm, sevdiğim, ilgilendiğim bir çocuk o ne de olsa. Sırf kan bağım yok diye sanki bozuk mal gibi değişim mi yapacağım, olmaz öyle şey. O çocuğu da tanırım, yakın davranır, severim ama onun anca teyzesi gibi sevdiği biri olurum, kendi çocuğum yıllarca baktığım çocuk çünkü. He ama olur da çocuğum orada kötü muamele görüyorsa, mutlu değilse onu da yanıma almak isterim. Kardeş kardeş büyürler birlikte.

3) Hayalinizi süsleyen bir yerde bir hafta tam porsiyon, harika bir tatil için uçan bir kelebeği yakalayıp, ayaklarınız ve kanatlarını koparır mıydınız?

Ya aslında soruyu ilk okuduğumda "koparırım" dedim ama nereye koparıyorum, ben yağmurda topraktan çıkıp kaldırıma doluşan salyangozlar ezilip ölmesin diye tek tek toprağa geri koyuyorum. Kaldı ki bir kelebek yakalayacağım, o minicik bacaklarını tutup koparacağım sonra yetmeyecek kanatlarını koparacağım? Yapamam ben. Vicdanım el vermez yapmaya. 

4) Bir yemeğe davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mısınız?

Yemeğin içeriğini öğrenmeden ağzıma bile sürmem. Kokusu kötü olmadığı sürece yiyebilirim herhangi bir şeyi ama içinde et olmadığından kesin emin olmam gerekiyor. Yoksa davetmiş misafirlikmiş yok yani o içerik bilinecek.

5) Sevdiğiniz biri için yalancı şahitlik yapar mıydınız? Örneğin bir yayaya çarptığında, direksiyonda dalga geçtiğine rağmen, çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (anne, baba, eş, sevgili)

Bu tür konularda hep kaçan tarafı oynamışımdır. Yani şahitlik yapmam. Konu hakkında ne gerçeği söylerim ne de yalan söylerim, kaçarım bir köşeye beklerim kimseye bir şey söylemem. Öteki türlü o çarptığı kişinin durumu yüzünden ya da o yakınımın başı benim yüzümden yandığı için içim içimi yer bitirir.

6) Yetişme tarzınızda değişiklik yapma imkanınız olsa ne değiştirirdiniz?

Yani bence olmuşum ben, yetiştirebilmişler de bu soruyu anneme sormak lazım. Yok yani o kesin bir şeyler bulup söyler çünkü.

7) Eviniz ve içindeki eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir kez daha içeri girme şansınız var. Ne kurtarırsınız?

Kedilerimin ikisi de çıktıysa çantamı ve taşınabilir hard diskimi alırım. Zaten aşağı yukarı aynı yerdeler, biri masanın üzerinde öteki masanın ilk çekmecesinde. Şanslıysam yani bilgisayarım topluysa onu da düşünebilirim ama muhtemelen o an yüzüne bakmam onun. Ama her şeyimin içinde yedeği olan hard diskimi kaybedersem muhtemelen depresyona girerim.

8) Yarın sabah başka birinin kimliğinde uyanma olasılığınız olsa, bunu değerlendirir miydiniz? Kimi seçerdiniz?

Zor oldu bu baya... Bu durum ölene kadar için mi geçerli yoksa geçici mi o kısım önemli. Geçiciyse birilerinin yerine kısa süreliğine geçebilirim. Bu kim olur emin değilim ama muhtemelen onun için derdi tasası olmayan birini seçerim. He eğer kalıcı bir şeyse yok ben böyle iyiyim 22 yıldır iyi idare ettim bir başkasının düzenine ayak uydurmakla uğraşılmaz.

23 Eylül 2015 Çarşamba

Orada bir yerlerde biraz "saygı" olacaktı...

Benim çok saygılı, muhteşemlik örneği bir insan olduğum söylenemez ama ne olursa olsun toplum içinde yapılmaması gereken şeylerin farkında olarak bunları elimden geldiğince uyguluyorum. Bu konuya girmemdeki sebep de bugün gittiğim sinemada yanımda oturan genç kızın -ki benim yaşlarımda olduğunu düşünüyorum- sürekli olarak çevreye verdiği rahatsızlık. Yerime geçerken aslında kızın bacak bacak üstüne attığı bacağını sürekli ön koltuğa vurmasından biraz sorunlu olduğunu anlamıştım ama önceki uyarıp kız oturma şeklini değiştirince sorun ortadan kalkar diye düşünmüştüm. Reklamlar sırasında sürekli yanındaki arkadaşıyla konuşan kızlardan biri benim yanımdakine "telefonunu sessize aldın mı" diye sormuş olmalı ki benim yanımdaki sorunlu kız "niye sessize alayım ki? İnsanlar mı rahatsız olur hah" diye gevrek bir dille arkadaşına cevap verdi. Arkadaşı "ben rahatsız olurum ses çıkarırsa" dedi bu sefer ama kız telefonu sessize almak için hiçbir şey yapmadı... Neyse dedim film sırasında da aynı saygısızlıklara devam ederse uyarırım şimdi durup dururken tatsızlık çıkarmanın anlamı yok dedim ki zaten film arasına kadar bir sorun da çıkmadı. Ara verildiğinde kızın telefonu bir çaldı sonra film başlayana kadar konuştu hatta film başladı o da konuşmaya devam etti! Kolunu dürtüp "biraz sessiz olabilir misiniz" dediğimde de "tamam tamam kapatıyorum" diye bir cevap aldım. Tamam, insanlara karşı soğuk biri değilimdir ama bu nasıl bir cevaptır ya? Daha sonra zaten filmi sıkıcı bulduğu için sürekli şekil değiştirdi durdu. Hayır yani beğenmediysen kalk git ne diye çevreni rahatsız ediyorsun dimi ama. Yok ama o ısrarla filmin sonuna kadar kaldı! Başkalarına karşı saygılı olmak bu kadar mı zor anlamıyorum. Kabul ediyorum ben de bazen toplum içinde olduğumu unutup sesli konuşabiliyorum ya da gülebiliyorum ama bu şekilde bir saygısızlık... böylesi resmen kasıtlı ve sinir bozucu. Sanki salon kendininmiş gibi davranması ve bizim de o film için para verdiğimizi hiçe sayarak davranması falan iyi çıkışta o sinirle dövmedim kızı.

22 Eylül 2015 Salı

Çocukların ahlakını bozuyorum

Aslında durum başlıktaki gibi değil pek... Yani öyle ama ortada kasıtlı bir şey yok. Olay tamamen benim isteğim dışında gelişti çünkü ben demedim küçük kuzenime "al bilgisayarımı sims oyna" diye. Bana bırakmışlardı benim cimcimeyle birlikte ablasını o da çok sıkıldı ve istedi diye oyunu açtım verdim bilgisayarı. Başta tablette sürekli oynadığı oyun olduğu için sorun yaşamadı patır patır götürdü oyunu ama daha sonra ingilizcesi olmadığı için benden yardım istedi. İlk önce çocuk yapmayı unuttuğu için karakterlerinin çocuk yapmasını istediğini söyledi ben de aldım oyunu elime iki saf temiz kızı sağıma ve soluma alarak salondaki üçlü koltuğa kuruldum. Daha sonra bir baktım ki kuzenin yaptığı karakterler evli değil... "Tatlım bunlar evli değil önce evlendireyim mi?" diye ilk sorumu sordum ama yanlışmış bu durum çünkü kız şok oldu "çocuğu evli olmadan yapabilirler mi ki?" diye. Haydaa... dedim 10lu yaşlarındaki kıza şimdi anası babası neyi ne derece anlatır bilemeden ne denir ki diye kaldım. Daha sonra "oyunda yapılır" dedim "tamam o zaman bebek yap" dedi, karakterleri yakınlaştırmaya başladım. İstediklerini yapıyorum, alıyorum falan oyun ilerlerken karakterlerin ikisi de öncelikli isteklere first kiss düştü. Ben de dedim demek zamanı geldi şu ikisini öpüştüreyim diye ama ikinci şok dalgası burada çıktı "evli değiller ama öpüşüyorlar..." diye. Hiç duymamış gibi yaptım saf temiz kız ve bilmesi için erken. Şimdi gider özenir falan önüne geleni öper sonra suçlu ben olurum diye. Daha sonra kızların yanından kalktım geçtim içeri bebek yapma işini hallettim ve o hamile kalma belirtisi olan malum melodiyi duyup oyunu kıza tekrar verip kitabıma döndüm. Kuzenim biraz daha oynadıktan sonra tekrar beni çağırdı ve öncelikli isteklerde fazla puan getiren şeyi nasıl yapacağını sordu. Bir baktım adam evlenmek istiyor, tamam dedim bu kolay zaten sevgililer. Aldım tekrar oyunu evlilik teklifini yaptırdım verdim tekrar. Saatlerce oynadıktan sonra bilgisayarla tekrar yanıma gelip bebeğin nasıl yapıldığını sordu ben de birazdan bakacağımı söyleyerek elimdeki kitabın bölümünün bitmesini bekledim. O da o arada çözdü tabi yaptı ikinci bebeği. Bir de kıkır kıkır bir tiplere girdi bakıyorum karakterlerini seviştirdiği için kıkırdamış. İçimden de diyorum o an ben de simsi o yaşlarda oynuyordum ama o zamanlar sims 1 vardı ve pek bir şey yoktu bir de şimdi her şey açık. Bu oyunu bu kıza vermekle ne kadar iyi bir şey yaptım diye. Benim tipik battı balık yan gider düşüncemle aldım götürdüm karakterlerin yaşamlarını. Hatta evlilik teklifinin yeterli olmadığını bir de evlenmeleri gerektiğini unuttuğum için ikinci çocuk da evlilik dışı oldu ama olsun bunun oyunda olduğunu bilmesi yeter. Neyse ki evlendiler rahatladı kuzenim. Hep de "evli değillerken başka kızlarla konuşmasın" dedi durdu erkek karakteri için... Çocuk olduğu için böyledir umarım diyorum çünkü ileride de böyle düşünürse yandık. "onların bebekleri var kızı aldatmamalı, onlar evlenecek" demesi var bir de. En başta dese evlendir öyle çocuğu yap diye belki bunlar yaşanmayacaktı ama onun dediklerini yapmıştım ben... Neyse aklımın her köşesine not ettim ama "çocuklara sims yok!" diye. Zaten dayımla sıkıntım var benim gerçekten çocukları bozduğumu düşünüyor bir de bunlar tuz biber olmasın duruma.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Biraz renklendik

Son zamanlarda o kadar çok sıkılıyorum ve insanlara abuk subuk sarıyorum ki durumumu doğru bir şekilde anlatmanın bir yolu olmadığını düşünüyorum. Cuma günü abimle artık yalnız kalmaktan sıkıldığım için Mine'nin yanına gittim, en azından bir aile ortamı görür kendime çeki düzen veririm diye düşündüm çünkü onun babası sağolsun çok güzel sıraya diziyor bizi. Neyse, ne yapacağını şaşırmış iki insan olarak liseli hallerimize özenip eskiden gittiğimiz yerlere gittik gezdik falan biraz zaman öldürdük. Eskiden müdavimi olup 1-2tlye bileklikler kolyeler satan bijuteriye girelim dedik. Aslında oraya gitmeyi bırakalı 5 yıl kadar oluyor çünkü hitap ettiği yaş aralığı en fazla 12-17 civarı... Bir bakalım neler değişti acaba diyerek ki gördüğümüz tek şey hala aynı yaş aralığına hitap ettiği ama tek farkı kasanın yanındaki saç tebeşirleri oldu. Normalde tebeşir ya da renkli jöle kullanmak yerine direkt boyayan biri olduğum için hiç merak edip almamıştım ama artık profesyonel hayata adım atmaya çalıştığım için saçımı renkten renge sokamıyorum... O tebeşirler de nasıldır ne yapar acaba diyerek her renkten aldık ve hemen eve döndük. İlk önce kuru saça biraz deneyip hep memnun kalmayınca saçımızı iyice nemlendirip her rengi attık kafamıza. Benim saçım koyu renk olduğu için tutması zor oldu ama renklerin hiçbiri sırıtmadı da. Keşke o şekilde renkli kalabilsem (hatta diplerim de öyle gelse keşke ama nerde...) diyorum kendime ama gerçekler acı yani yapacak bir şey yok. Mine normalde doğallığın dışındaki halleri sevmiyor olsa da onun bile çok hoşuna gitti o hali. Bizim lise zamanımızda olsaydı bunlar muhtemelen bokunu çıkarır her haftasonu farklı ya da renkli renkli sokağa çıkardık sanırım. Akşamında o halde sokağa çıkıp liseden beri hep gittiğimiz hatta yerin sahibiyle bile arada oturup bir şeyler içtiğimiz yere gidip oturduk ve rahat 6 yıldır barmanlik yapan arkadaşımız hatta abimiz Serkan bizim masaya doğru gelirken "arkadaşlar kimlikle...Cha? Mine? Ne oldu size?" şeklinde ayakta bir şok yaşadı. O haline katıla katıla gülsek de "lise zamanı bile size kimlik sormazdım şimdiyse halinize bakın. Yakıştı mı yaşınıza başınıza" diye dalga geçti. Rezil olduysak da olduk yani düşündüğüm en son şey bile değil o halim ama akşam yorgun argın eve dönüp kendimizi yatağa attıktan sonra sabah yüzümüzün gözümüzün renk değiştirmesi, yastığın ve çarşafın baş kısmının boyanması Mine'nin annesi ve bize büyük bir şok yaşattı. Aslında düşünmemiz gerekirdi, tebeşir yani tabi bulaşır diye ama boyarken giysi ve ellerimizin batması tamamen aklımızdan çıkarak bir dolu çamaşır çıkardık kadının başına. İşin bir de diğer kötü tarafı saçlarım o kadar kuru ve bakımsız göründü ki besleyici kremlere boğdum kendine gelmesi için. Yani siz de boyamak isterseniz ya yatmadan yastığınıza havlu koyun ya da yatmadan önce suda akıtın gitsin zaten hemen akıp gidiyor. Benim kafamda o kadar çok renk vardı ki sabaha aslında çok bir şey kalmamış olmasına rağmen duşta rengarenk bir suyla karşılaştım. Onunla bile oynadım hatta... Neler oluyor bana ya.

12 Eylül 2015 Cumartesi

Çok basit sanıyor herkes

Hayatının herhangi bir kısmında ev hayvanı olmayan insanlar, ev hayvanı olan insanların onları kaybetme acısını hiçbir şekilde anlayamıyor. Bugün aşı zamanı gelen kedilerimi veterinere götürdüğümde de gördüğüm tam olarak buydu. Ortalama benim yaşlarımda iki çocuk ellerinde üst kapağı açık bir taşıma kutusuyla yavaş yavaş gelip benim de bulunduğum bekleme kısmına geldiler. Yanıma yaklaştıklarında kutuda kıpırdayacak hali olmayan büyük bir kedinin ön patisinde damar yolu açık bir şekilde yattığını gördüm. Çocuklardan biri sürekli kedinin başını okşuyor içli içli nefesini çekiyor ve gözler şiş. Ya ağlamaktan ya da bütün gece uyanık kalmaktan ki bence ikisinden sebep çocuk öyleydi. Yanındakinin de durumu pek iyi değildi çocuğun yani ikisi de fazlasıyla üzgün ve yorgunlardı. O kediyi acil müdahale odasına alıp beni de normal muayene odasına aldıklarında tekniker mi teknisyen mi bilmediğim gence o kedinin nesi olduğunu sordum. Zerre kadar aldırış etmeden "ölmeden önceki son çabalar işte" dedi, sonra da "uyutalım dedik ona da yanaşmadılar, oysa kedi yani her gün gelip yaptıkları masrafa yazık" dedi yüzsüz yüzsüz. "Sizin hiç ev hayvanınız oldu mu?" diye sordum çocuğa kafasını sallayıp "hayır" dedi. Aslında bu konu hakkında hiç affetmem yoktur o çocuğa bağırıp çağırmam gerekiyordu ama nasıl olduysa tuttum kendimi ve "bir hayvan sahiplenip onunla yaşamaya, ona göre hareket etmeye, onu düşünmeye başladıktan ve onu kardeşiniz ya da çocuğunuz gibi görmeye başladıktan sonra sizin dediğiniz kadar kolay olmuyor hiçbir şey" dedim. Ağzının içinde kem küm bir şeyler sayıklayıp veterineri çağırdı. Bu konuda sabrım yok çünkü 10 yaşımda ilk köpeğimi kaybettiğimde de duydum bu "o sadece hayvandı" lafını ilk kedim ortaokulda araba altında kaldığında da. Oysa ben orada "o bir hayvandı" diye değil "o benim kardeşimdi" diye düşünüyorum. İnsan kardeşini kaybedince nasıl mahvoluyorsa yıllarca aynı evi hatta yatağı paylaştığı canlıyı kaybettiğinde de param parça oluyor. 12 yıl geçti üzerinden köpeğimin eşyalarını veremedim hala hiç kimseye ve aradan onca zaman geçmesine rağmen fotoğraflara bakınca hala gözlerim dolar. Şimdi yaklaşık 10 yıldır kedisi olan biriyim ve düşünemiyorum onlardan birini bile kaybetmeyi. Büyük kedim evde olduğu için bir 10 yıl daha bizimle olabilir en fazla bunun farkındayım ama o zamanları şimdiden düşünüp kendimi üzmeye hiç niyetim yok. Hastalandıklarında bile evdeki kimsenin gözüne uyku girmezken ikisinden birinin gitmesi durumunu düşünemiyorum bile.

11 Eylül 2015 Cuma

Ben annemi korkuturken asıl tehlike ablammış

Güvendiğim dağlara karlar yağdı arkadaşlar! Ben anneme "sakın biri varmış muhabbetine girme alırım çantamı giderim, kimse istemez beni" diye tehditler savurup görücü muhabbetlerini annemin daha telefonda "yok bizim kız için daha erken" diye geri savurmasını sağlarken ipleri annemden habersiz ablam ele almış. Hoş, ablamınkiler anneminkiler gibi evlilik bazlı olmasa da isteğim dışı olan şeyler hoşuma gitmiyor. Önce bir akşam "Cha, bilet aldım sinemaya gidiyoruz bu gece" emriyle ablam, eniştem ve ablamın 2 arkadaşıyla birlikte sinemaya gittik sonra da gece yarısı falan demeden bir yerlere oturmaya gittik. Sohbet muhabbet güzel giderken öğrendim ki o arkadaşlardan biri benim yaşlarımdaymış. Ablamla arasında 7 yaş var demek oluyor bu ki ablam kendinden küçüklerle takılan biri değildir. Neyse dedim konuşkan falandır belki ondan ablamın arkadaş çevresine dahil olmuştur falan derken sohbet muhabbet iyi güzel bi gece geçirdik oradan da ben daha eve gitmedim ablamlarda kaldım. Sabah ablam "ee beğendin mi filmi" diyerek önce bir lafa başladı sonra "xxle de baya sohbet ettiniz" dedi. Aldırış etmedim konuyu kapattım derken akşamüstü ablamın dışarıda birkaç içi var diye dışarı çıktık sonra da onun yine 3 kız arkadaşıyla buluştuk. Nasılsınız, ne yapıyorsunuz muhabbetinden sonra ablamın arkadaşlarından biri "ee Cha, xx hakkında ne düşünüyorsun" dedi ve ben bir an mavi ekran verdim. Ablam benim yerime "iyi anlaşamadılar sanırım sabah sordum beni de geçiştirdi" dedi oradan bir başkası "xx ve Cha aynı ortam insanı değiller tabi ben sana dedim **in kuzenini ayarlayalım diye" dedi derken bir anda "yok Cha onu beğenmezdi", "o çocukla kardeşimi yanyana getirmem ben" gibi farklı kişiler için farklı yorumlarda bulunmaya başladı ablam ama ortada isteyip istemediğimi bana soran yok! Toplum içinde yapmamam gerektiğini bildiğim halde beni takmadıkları için sesimi yükselterek "nerden çıktı bu ben böyle bir şey mi istedim ki siz birilerini bulmaya çalışıyorsunuz bana" diye tepki gösterdim duruma. Ablam hemen "tanıştırdığımız çocukla sevgili ol demiyoruz ki, sen tanış illa arkadaşı falan bir şeyi vardır onun da" diyerek kendini sözde savunmaya başladı. "Bakma benim adıma birilerine istesem ya da beğendiğim biri olsa kendim halledebilirim, o kadar özgüvenim var" desem de "sen yine farklı ortamlara bir gir, tanış hem diyorsun o kadar İstanbul'da doğru düzgün arkadaşım yok diye. Al işte sana saçma sapan kişilerle zaman kaybetmen yerine bildiğimiz kişilerin ortamı" şeklinde bana göre saçmalamaya başladı. Aslında kendi kafamda insanların olduğu bir ortama direkt girmek benim de hoşuma gider ama bu şekilde bana sorulmadan yapılan şeyler tanımadığım insanlardan soğuttu beni. Her şey bir kenara hayatıma bu denli müdahale edilmesi tabi hoşuma gitmedi. Hayır bir de bu kadın zamanında kendi arkadaşlarıyla yakınlaşıyorum diye arkadaşlarına "ağırdan gelin, o benim kardeşim" ayarını vermiş biri. Şimdi kendisi yapıyor çöpçatanlığımı.

8 Eylül 2015 Salı

Neler yapıyorum

Eve döndüm dönmesine ki bunu siz de biliyorsunuz zaten ama bir türlü yerimde duramıyorum. Ev resmen basıyor beni, sürekli bir yere gitmem gerekiyormuş gibi geliyor. Evde durduğum zamanlarda da zaten sıkıntıdan ne yapacağımı şaşırıyorum. İş başvurularını dediğim gibi yaptım döner dönmez ama arayan olmadı henüz ve olmayacak gibi görünüyor çünkü her yer benim bilmediğim (okulda gösterilmeyen) programlar ya da en az 2-3 yıllık iş deneyimi istiyor. Benim deneyim için de fırsatım olmadığı için -yeni mezunum sonuçta- henüz kimseden geri dönüş almadım. Bu arada yeni kitaplar bitirip kendimi sahil kenarlarına atıyorum. İnsanlar çoğalmaya başladığında da birilerini arayıp orada burada geziniyorum. Aslında evde annemin yokluğu ve abimin akşam gelmesinin keyfini sürmem lazımdı ama gelmiyor içimden işte.

Artık farklı insanlarla tanışmam gerektiğini az çok fark ettiğim için liseden arkadaşlarla daha sık görüşür oldum. E tabi ben liseden 1 kişiyi bile arasam çıktığımızda 4-5 kişi oluyoruz. Böyle böyle tekrar sosyal bir insan olma ümidim vardı. Geçen gün bu planımı ilerletmek amaçlı tekrar birilerini dürtüp buluşalım dedim ve bir kızla tanıştım ama keşke tanışmasaydım. Üniversite çevremden bir bir ayıkladığım asalak tipleri dağıtma gereksinimi duymadan yanında tutuyormuş bir arkadaşım ve benimle buluşmaya da yanında onu getirmiş. Kız başta oldukça şirin, kitap okuru, çıtı pıtı bir kızdı ama konuşmalar ilerledikçe sevgilisini nasıl kullandığını, onu aptal yerine koyduğunu falan gururla anlatmaya başladı.  Bir süre sonra "o ödeyecek tabi, hem onun yanında ben cüzdanıma uzanırsam onuru kırılır..." şeklinde bir laf etti. "Çıkmaya başladığınızdan beri herhangi bir şey için sen teklifte bulundun mu peki?" dedim o zaman da "niye öyle bir şey yapayım?" dedi. Anlayacağınız Cha'nın kafasından dumanlar çıktı bütün akşam. Hayır, erkeklerle bu muhabbete girmemiş olsam ve fikirlerini duymamış olsam neyse ama genelinden "bari teklif etseler, böyle bir süre sonra hesap/fatura ödemek için yanlarındaymışım gibi hissediyorum" şeklinde yorumlar aldım ki haklılar da hani. İnsanları kullanmaya ne gerek var ki? Hele erkek arkadaşı alışverişe çıkarıp aldığın şeyleri ona ödetmek ne demek? Durup durup sinirleniyorum böylelerine. (Bu hesaptı ödetmeydi kıza kızdığım noktalardan sadece biri, sevgilisini açıkça her anlamda kullanıyor o kız) Tekrar kendi kafamda insanlar nasıl bulacağım hiç bilmiyorum ama denemeye devam edeceğim bir gerçek çünkü tek başıma zaman geçirmekten sanırım deliriyorum ve psikiyatrım bu durumdan hiç memnun kalmayacak.

1 Eylül 2015 Salı

Hüzünlü dönüş yolu

Ben hayatımda böyle ağladığımı hatırlamıyorum. Emre de Batu da haftalık izinlerini ikidir benim için kullanıp normalde dinlenemediklerinden yakındıkları günlerini benim için harcadılar. İstanbul'da gördüklerimin yanında küçük bir oyun alanı gibi görünen bir lunapark var okuduğum şehirde ve son günümü orada geçirdik. Normalde hep "ya burası çok küçük", "siz gelin ben sizi daha iyilerine götürücem", "burada yeterince alet yok" diyerek dünyanın en çekilmez ve şımarık arkadaşı oluyordum ama son günüm olduğu için dün o ufacık ve yavaş gondolda bile çılgınlar gibi eğlendim. Kahkahalar attım, yanımda iki erkek olmasına rağmen başkalarıyla ilgilendim, oturduğumuz yerlerde her zamanki adisyon kavgasını ettim derken hayatımın sayılı en güzel günlerinden birini yaşadım. Akşam eve döndüğümüzde dışarıdan aldığımız pizzalarla kurulduk koltuğa film izlemeye başladık. Bir tarafımda Emre bir tarafımda Batu olunca kafamı koyacak hazırda iki omuz olmuş oldu bir o tarafa döndüm bir diğer tarafa. Hoş ben böyle kendimi beşikteymiş gibi sallayınca uyudum kaldım filmin sonunu göremedim o ayrı. Ama izlediğim kısmıyla Transcendencei öneririm. Sonu hakkında bir fikrim yok ama batırdılarsa orada benden bilmeyin. Neyse ben uyuyup kalınca öküzce dürtülerek uyandırıldım sonra biraz zor uyudum ama o az biraz sohbet o kadar güzeldi ki yatağa girdiğim gibi "dönmek istemiyorum ben" iç çekişleriyle ağlamaya başladım. Sabah da şiş gözlerimi gören çocuklar önce bi şaşırdılar sonra sarılma evresi derken ben yine ağladım iç çeke çeke. Hayır yani biliyorum çünkü ikisi de İstanbul'a gelmez, Emre ya Edirne'ye ya da Sivas'a gider Batu da Rize'ye döner ki ben bir daha ne zaman görürüm bu çocukları. Ki belli yani Batu ilk dönem mezun olabileceğini söyledi Emre de bu sene artık kesin bitirir ve dönerler. Yakın yerlerde de değiller günü birlik ya da 2-3 günlük gelseler falan. En iyi ihtimalle senede 2 kere görürüm o da şanslıysam. Zamanla da koparız zaten ister istemez ama istemiyorum öyle bir şey olmasını. Gittim geldim sarıldım ev içinde çocuklarla çıkana kadar. Onlar işlerine ben de otogara gidene kadar da zor tuttum yine ağlamamak için. Otobüste biraz kötü olur gibi oldum ama sakinleştirdim kendimi sonradan. Hiçbir ayrılık böyle içimi ezmemişti daha önce, keşke tekrar aynı şehirde yaşama gibi bir imkanımız olsaydı ama hayal dünyasında yaşamanın  bir alemi yok.