30 Mart 2015 Pazartesi

Trafikte bir yazı

Trafiğin sözlükteki karşılığı olan şehirde doğup büyümüş olsam da yeteri kadar alıştığımı düşünmüyorum bu duruma. Bugün de daha doğrusu şu an da öyle bir haldeyim. Otobüs çok kalabalık değil nefes almalık ve azıcık hareket etmelik alan mevcut en azından. Bir süredir  oturup çevreye bakınıyorum bari bir şeyler yazayım dedim. 

Önümde 8.sınıf ya da 9.sınıf olduklarını düşündüğüm iki kız var. Aralarında geçen muhabbet de aynı şu şekilde 
+Canım çok fena dondurma istiyor.
-E al ye artık her yerde var.
+Ama param yok nasıl alayım vermiyorlar ki para.
-Annene söyle o alsın o zaman...
+O da sadece kendini düşünüyor! Hiç düşünmüyor kızım da dondurma ister mi diye. Geçen kendine almış küçük nuggerlardan istedim vermedi! Neymiş hastaymışım ondan yiyemezmişim. Pardon da o kalorifer niye var? Açsın o zaman ben de yerim...
-Neyse o zaman biraz daha bekle...
Kızın yakınmasından ben yaka silktim diyebilirim. Lan küçük ergen bir sus dememek için kendimi zor tuttum. 

İleride bir teyze ara ara yanağını tutarak yanındakine hevesle bir şey anlatıyor. Sanırım dişiyle ilgili bir sorunu var. Teyze gelmiş 70-80 yaşına daha ne dişi anlamış değilim.

Yanımda oturan yine liseli genç uyuyor. Kafası falan düşüyor arada güldürüyor beni ama o kafa benim omzuna bir gelsin gömerim bir tane kafasına. Bu olay en son "muhafazakâr" hocamla aynı ortamda başıma geldiğinde yine sanki ahlaksız bir şey yapıyormuşum gibi tepki göstermişti. Hoş onda çocuğu tanıyordum ve yatmasına ben izin vermiştim ama o günden sonra o hocayla karşılaşma ihtimalim olan yerlerde herhangi bir karşı cinsle temastan kaçınıyorum. Adamı kafama takıyor değilim ama sinir bozucu olmak dışında yaptığı bir şey yok böyle de.

Bu arada geçtiğimiz cumartesi her zaman alkol alışverişi yaptığımız yerin yeni kasiyer kızı benden kimlik istedi. Tam gururum okşandı şeklinde düşünürken kimliğimi bulamamam hiç iyi olmadı. Neyse ki sürekli aldığım satıcı geldi de almama izin verdi yoksa gerisin geri dönmem lazımdı. Çıkınca da eli boş dönmek pek iyi olmuyor tabi...

Bugün otobüs fazla sıkıcı. Normalde birçok insandan yazacak birçok konu olurdu ama bugün suskun herkes. Bir o liseli kızlar bir de ileride oturan teyze konuşuyor, diğerleri ya telefon ya müzik ya da suskunca sağa sola bakınıyorlar. Bu yol nasıl bitecek? Nereden çıktı bu trafik bir anlasam.

28 Mart 2015 Cumartesi

Anca arada bırakın zaten beni

Biraz önce bir arkadaşım aradı ve son zamanlarda bir yanlışı olup olmadığını sordu. Aslında sorunun sebebini anladım ama anlamamazlığa vurup neden öyle düşündüğünü sordum. Herkesin kendisine soğuk davranması iki gündür onu düşündürüyormuş onu söyledi ama bunu da kendisi yaptı. Hem soruyor bir yanlışım mı oldu diye hem de bu konu hakkında konuşunca kızıyor. Erkek arkadaşı gidip onu bize karşı doldururken iyi ama biz ona görmek istemediği gerçekleri söyleyince kötü oluyoruz. E kendimizi geri geçmeyip onunla bu konu hakkında biz daha neden konuşalım? Biz onu sakinleştirmek isterken söylediğimiz en küçük şeyde "büyük konuşuyorsunuz" "sizin başınıza gelmedi anlamıyorsunuz" demeye başlayıp bizi sustururken ona daha ne diyebiliriz ki? İşin kötü yani benim yanlarında olmadığım şu gün diğer kızlar tavır almış arayan arkadaşım da "senin sesinde de bir şey var gibi ama söylemiyorsun. Neyse çıkar kokusu" dedi bana. 

Abimin olayında da söyledim, bana hiçbir şekilde mantıklı gelmiyor seni yıpratan kişiyle birlikte olmaya devam etmek neden? Seni kısıtlarken, geceleri uyumanı engellerken, bağırıp seni sindirirken ve tek kelime söz hakkı vermezken neden yani? Tamam, 5 yıllık ilişki ve biz daha bu sene samimi olduk ama bizi hiç dinlemeyecekse neden yanımıza geliyor? Ona nasıl destek çıkmamızı bekliyor? O çocuk gelip hepimize hesap sorarken, benim kapıma dayanırken bile onların arası bozulmasın diye susuyorduk şimdi de susuyoruz. Ne oldu da batmaya başladı bu durum? 

Ben bu kıza telefonda bir sorun olmadığını söyledim ama kızlar gidip benim ona söyleyemediğimi söylerse ortada saçma bir tartışma çıkacak. Biri "biliyordun madem neden söylemedin" diyecek öteki taraf "kendi paçanı kurtarıp bizi mi yakmayı düşünüyorsun" diyecek. Tabi kızlar bu konuyu kapatıp iki gün sonra normal davranmaya devam ederse bilemeyeceğim ne olacağını ama kapanmazsa bana patlayacak. Kıza gidip "bütün sorun sevgilin" diyeceğim o da kötü sonuçlanacak. Kısaca insanların arasında kalmaktan nefret ediyorum.

27 Mart 2015 Cuma

Kız dediğin güzel yemek yapar(!)

Başlık yüzünden yanlış anlaşılmasın yemek yapamıyorum gibi bir şey yok ortada sadece bu konuda biraz damarıma basıldı o kadar. Damarıma basan kişi de yakında kedi gibi ensesinden tutup kapı dışarı edeceğim Emre. Post içinde hiç bahsetmemiştim ama Emre biraz eski kafa bir çocuk. Anlatılması zor anca birlikte bir masada oturunca demek istediğimi anlayacağınız tiplerden. Sevgilisi olunca aşırı sahiplenir ama takıldığı kız kenarda ölmüş mü kalmış mı zerre kadar umrunda olmaz. Hatta "evlenilecek-eğlenilecek" kız ayrımı yapanlardan dersem daha doğru olur. Biz dünya ahret bacısı olduğumuz için kenara attığı kızlardan değiliz ama durup durup abi edasıyla sürekli bir kızma derdinde. Emre abimle yaşıt olduğu için pek ciddiye alamıyorum tabi o ayrı. 

İşte geçen akşam bizimkilerle eğlenmeye çıktığımızda konu nereden ne şekilde açıldı emin değilim, bizim grubun kızlarının "evde kalacağına geldi". Emre beyimiz de durur mu? Hemen atlayıp "şunlara bak kalkıp evlerine gidince önümüze düzgün bir yemek bile koymuyorlar" demesin mi? Dedi hem de karşısındaki 4 kızın gazabından zerre korkmayarak! Bir de pişkin pişkin "yalan mı? Ne zaman birinize gitsem ya makarna koyuyorsunuz önüme ya hazır köfte falan. Hele Chadaqiel'in evi daha beter kız et yemiyor diye bize de yedirmiyor." dedi. Kızıp "ne istedin de yapmadık acaba? Daha geçtiğimiz aylarda canın çekti diye koca tencere sarma yaptık sana" diyince önce bir sustu sonra yine "o başka gecenin bir yarısı hepinizin canı dondurma çekti diye gidip almadım mı ben de? Bunlar ayrı konular ben normal günden bahsediyorum" dedi. (Şimdi hakkını yememek gerek 4 kız bende kalırken akşamın bir saatinde telefonda çocuğa dondurma aldırıp eve getirtmişliğimiz var. Tabi bunu yapma sebebi de kızların kafasının hafif güzel olması ve o saatte o şekilde dışarı çıkmamamız gerektiği) 
Ben: Normal günde gayet güzel yemek yapıyoruz geçiştirmiyoruz.
Emre: Yok güzelim yapıyorsunuzdur kesin de biz göremiyoruz hep makarna hep makarna. Kocana da hep makarna mı yedireceksin garip gurup soslarla... Buğra kapı önüne koyar seni bir haftaya kalmaz diyim. (bu arada Buğra, tanıştığımızdan beni Emre'nin dilinden düşürmediği ama benim bir türlü tanışmadığım kardeşi. Hep bir beni ona alma geyiği dönüyor aramızda)
B: Sen yemek beğenmiyorsan bizim suçumuz ne?
E: Ben yemek seçmem ama sen yapamıyorsun. Oysa kız dediğin güzel yemek yapar...
Konuşma bu şekilde gitti ve sonuç olarak menemenden başka yemek yapamayan adam bana "beceriksiz" dedi.
Hayır öyle olsak gam yemeyeceğim ama hepimiz çok güzel yemekler yaparız. Defne özellikle tam ev kızıdır elinden her iş gelir, harika yemek yapar ki bana birçok yemeği yapmayı da o öğretti ama o da Emre'nin "siz beceriksizsiniz" lafından nasibini aldı. Adam gibi haftasonu gelse Emre evlere böyle şeyler olmaz hem. Nerede ödev zamanı, sınav haftası hooppp Emre birimizin evinde bitiyor. Tabi o zaman pizza ya da makarnaya muhtaç olur.

25 Mart 2015 Çarşamba

Kördüğüm -Calia Read-



Yabancı yayınlarına son zamanlarda sardığımı bir önceki kitap yorumumda söylemiştim. Kördüğüm de internette yorumları olsun, görüntüsü olsun oldukça ilgimi çekti diyebilirim ki kapak tasarımına bayıldım! Neyse, kitap Fairfax Ruh Sağlığı Enstitüsünde olan Naomi'nin neden orada olduğunu bize düşündüren ve beynimizde paranoyakça fikirler ortaya atmamızı sağlayan benim açımdan başarılı bir kitap. Tanıtım bülteni;

Bir ay önce, akıl hastanesine yatırıldım. Dün, Lachlan ziyaretime geldi. Beni öptü ve aklımı kaçırmaya başladığımı söyledi. Saatler sonra Max düşüncelerimi işgal etti; deli olmadığımı ve bana ihtiyacı olduğunu hatırlattı. Birkaç dakika önce geçmişimi aydınlatmaya çalışarak gerçeklikten daha da uzaklaştım… Şimdi, herkes benim aklımı kaçırdığımı düşünüyor ama ben onun gerçek olduğunu ve ne gördüğümü biliyorum… Bana inanıyor musun?


"Seksi, gizemli ve etkileyici bir hikâye… Calia Read'in kelimeleri sizi esir edecek ve aklınızı başınızdan alacak!" 
-Claire Contreras, There is No Light in Darkness'in Yazarı-


~~

Kitap aslında yorum yapmak için oldukça tehlikeli çünkü ortada herkesin merakını uyandıran ciddi bir sır var ve yazarımız bu sırrı kitabın son iki bölümüne kadar kesinlikle açıklamıyor. En başlarda biraz sıkıldım diyebilirim aslında çünkü bazı şeyler çok "ben buradayım" diye bağırıyordu ki bu beni yeterince tatmin etmedi. Ama daha sonra ne olduysa aslında düşündüğüm şeylerin doğru olmadığını sezdirdi bana. Zaten oradan sonra da hırs yapmaya başladım ve aldım elime kalemimi kağıdımı karakter analizlerine ve olay örgüsünü incelemeye başladım. Doğru sonuca ulaştım mı? Evet ulaştım ama ulaşana kadar iki sayfa teori ürettim. Kısaca bana güzel bir beyin jimnastiği yaptırmış oldu Kördüğüm.

Aslında kitabı anlatmak istiyorum, karakterlerden bahsetmek istiyorum ama dediğim gibi çok zor bir konu olduğu için tereddütlerim var bu konuda. Karakterleri kısaca anlatacak olursam ilk olarak Naomi, ana karakterimiz ve arkadaşının yanında tatile gittiği sırada yaşadığı ya da şahit olduğu bir olay yüzünden başı oldukça derde giriyor ki akıl hastanesine yatmasındaki sebepleri doktoruna anlatırken de anlattığı kısımlar oralar.
Lachlan, Naomi'nin çocukluk arkadaşı ve aşkı. Daha 9 yaşında bir kızken ailesinin yanından gece yarısı kaçıp Lachlan'ın artık büyüdüğü için kullanmadığı ağaç evine gidip yaşının getirdiği hayal gücünü Lachlan'ın da yardımıyla ortaya çıkarıyor.
Lana, Naomi'nin yaz tatilini geçirmek için yayına gittiği en yakın arkadaşı.
Max, Lana'nın ailesinin katıldığı ve aynı zamanda kızları da katılmaya zorunlu kıldığı partide Naomi'nin tanıştığı zengin ve yakışılıklı borsacı.

Çeviriden kaynaklı mı yoksa yine yazardan kaynaklı mı olduğunu bilmediğim ama beni oldukça rahatsız eden nokta kahraman anlatıcı olmasına rağmen anlatımın sürekli geniş zaman olması oldu. Naomi'nin dilinden geçmiş zaman anlatıldığı halde sürekli bir "gider, yapar, eder" şeklinde cümleler görmek bir kitapta görmekten rahatsız olduğum aşırı basit dili gözüme sokup durdu. 

Kitaptaki gizem kendi içinde sürekli minik ipucuları verdiği için bana yeterince tatmin etmedi ama benimle birlikte okuyan diğer iki arkadaşımın dediğine göre ben bu tür kitapları okumaya alışık olduğum için bana öyle gelmiş. Ama yine de güzel kitap olduğunu söyleyebilirim. Bu türde kitapları seviyorsanız bir açıp bakabilirsiniz. Tabi kitapçıya gidip ilk iki bölümü okuyup karar vermeyin çünkü olayın içine girmeye başladıktan sonra kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz.

Bu arada yazarın bir blogu olduğunu söylemeyi unutmayayım. Bakmak isteyen caliareadsandwrites.blogspot.com şuradan ulaşabilir.

Gün aymadan ben aydım

Asla bu kadar erken bir saatte post yazacağım aklıma gelmezdi ama 2 günün tembelliğinin verdiği enerjiden midir nedir içim içime sığmıyor şuan. Erken kalktığımdan zaten bahsetmiştim ama kişisel rekorum artık 7.30! Bir insan kendi özgür iradesiyle hiçbir alarm olmadan bu saatte kalkar mı? Kalkarmış. Kahvaltımı bile hazırladım ki ben normalde kahvaltı etmek yerine o süreyi de uyumak için geçiren biriydim. Sanırım bugün güzel bir gün olacak. Yani en azından olmalı... Hoş, geçen hafta sırası bana gelmek bilmeyen sunumu belki bugün yaparım ama olsun o da aradan çıkar en azından diye düşünüyorum. Hava eğer öğleden sonra bozmazsa belki akşama kadar eve bile gelmem. Sanırım kendimin bu halini özlemişim.

24 Mart 2015 Salı

Ne güzel tembelliğe vurdum öyle

Dün için yapmam gerekenleri yapmadım, arkadaşlarımı ektim, dersi ektim, mesajlara cevap vermiyorum daha doğrusu hiçbir şey yapmıyorum. Eve kapandım resmen ne bir şey yapasım var ne biriyle konuşasım. Akşam içinde söz verdiğim kişiler var ama yok, evden çıkamıyorum resmen. Sırf şu ekme problemleri yüzünden günlerce trip yiyeceğimi bildiğim halde yerimden kalkmıyorum. O kadar hayattan bezmiş bir haldeyim ki kedim bile bana arkasını dönmüş şekilde yatıyor.

İlknoktadan kitap alışverişi yaptım 2 gün önce ve bugün kargoya verildiği mesajı geldi. Yarın evde olmayacağım ve tadaah kesin yarın gelecek ve beni bulamayacak. İşin kötüsü yurtiçi kargo bana biraz ters bir yerde olduğu için şu anki halsizliğimle asla yerimden kalkıp gitmem gibi hissediyorum.

Son zamanlarda yine kendime "bir sevgili mi edinmeliyim acaba" diye sormaya başladım. Bir erkekle arkadaş olmanın dışında nasıl konuşulduğunu, nasıl kur yapıldığını bile unuttum. En son kendime yine bunu sorduğumda çocuğun tekinin istediği ilgi alaka sıkmış ve başlamadan bitirmiştim. Tamam cicim ayları geçtikten sonra zaten biterdi o haller ama sevmediğim, sadece dış görünüşünden etkilendiğim biri için neden böyle bir çabaya gireyim ki? Hoş hala girebileceğimden emin değilim ama içimde öyle bir istek var hani yok değil. Bunun dışında 2 ay sonra mezuniyetime de tek başıma gidecekmişim gibi hissediyorum. Bölümde zaten az erkek var ki sanırım sevgilisi olmayan kızları düşününce erkek başına 2 kız falan düşüyor. Ben koluma abimi takıp gidebilirim gibi. Hoş sevgilisi bunu nasıl karşılar emin değilim ama neyse -evet barıştılar!- 

Sanırım her şeyden önce akşamki buluşmaya gitmem gerekiyor. Bir şey olsa, saat 7de hazırlanıp evden çıkmış olsam keşke ama şuan hiç yapacakmışım gibi görünmüyor.

22 Mart 2015 Pazar

Özentiliğimin sonu

Kendi özgür irademle uykumu almış olarak sabahın 8'inde kalkınca düzenli hayatını kıskandığım biricik arkadaşım Batu'nun her sabah yaptığını yapıp ben de koşuya çıkma kararı aldım. Onun koşu süresinin 1-1.30 saat arası değiştiğini düşününce en azından bir 45 dakika kendim de yapabileceğimi ve zamanla onun gibi uzun uzun koşabileceğimi düşünüyordum evden çıkarken. Koşunun başlangıcı iyiydi evim zaten koşu parkuru bulunun parka çok yakın olduğu için oraya giderken enerjimi kaybetmedim. Birinci tur gayet iyi gitmişken ikinci turun sonunda önce nefesim tıkanmaya başladı. Yavaşlayıp hızlı yürümeye başlayayım dinlenince tekrar koşarım dedim kendime ama en son kendime baktığımda bankta oturup dinleniyordum. İşin en rezil kısmı da rahat bir 50-60 yaşlarında evli bir çiftle aynı anda koşuya başlamıştık ama onlar bana koşarken hem tur bindirdi hem de ben oturduğum halde onlar devam ediyordu... Rezilliğimi siz de içinizde hissettiniz mi?

Bu arada besyo yetenek sınavı için hazırlanan aynı zamanda okulunun futbol takımında olan bir çocukla tanıştım. Rezilliğimi hafifletmek için oturduğum yerde bacağımı ovuyordum ki görenler oturma sebebime "yoruldu, oturdu" demesin. Her ne kadar sebep o olsa da hem de. Neyse, çocuk uzun süre bacağımı ovduğumu görünce kas zedelenmesi olabileceğini düşünüp yanıma gelmiş ağrı şeklini, tam olarak nerede olduğunu falan sordu şirin şirin ilgilendi benimle. İyi olduğumu kramp girdiğini falan söyleyip güldüm çocuğa ama o gidip bana "bikini için mi bu spor" diye sordu. O an içimden resmen "snane be slk" dedim. Hatta kendi içimde "bikini giyemeyecek kadar mı kilolu görünüyorum?" diye bile geçirdim. Çocuğa "düzenli yaşam ve sağlık için sabah sporu gerekli" zırvalıklarını sıkıp eve döndüm. Duşa girip çıktıktan sonra saçımı kuruturken kendimi incelemeye başladım "çok mu kilo aldım ya" diye kendi kendime konuşmaya bile başladım hatta. Psikolojim bozuldu anlayacağınız. Daha da erken kalktım diye koşuya falan çıkmam. Hem rezil oldum yaşımın iki katı olan insanlara hem kendimden küçüğe. 

İşin başka bir ironik kısmı biraz önce kahvaltı ettim ve yediğim şey patates kızarması ve omletti. Bunun saçmalığını da yemeğimi bitirip masayı toplarken fark ettim. Sabah 2 tur koşuda kaybettiğim kalorileri katlayarak aldım anlayacağınız. Neyse artık benim özentiliğim de bu kadar işte.

21 Mart 2015 Cumartesi

Bugün adeta bir Monica'ydım!

Batu'nun yaşına ve cinsiyetine baktığınızda inanması güç olan düzenli hayatı 3 gün bende kalınca bana da bulaşmış gibi bir şey oldu. Çocuk istisnasız her gece 11de evdeki bütün ışıkları kapattırıp beni uyumaya zorladı yetmedi sabah ders olsun olmasın önemsemeden kendisi 7de kalkıp koşusunu yapıp eve geldiğinde beni uyandırdı ve sağlıklı kahvaltımızı ettirip evden çıkmamızı sağladı. Fazla kontrolcü olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak ileride Batu'yu çocuklarımın babası yapabilirim şeklinde bir düşünce bile geçti bir ara kafamdan. Neyse konu bu değildi...

Şekil 1.1
Bir hafta boyunca erken yatıp erken kalkınca kendimce bir düzene girdim ve hafta sonu olmasına rağmen bugün de 9da kalkıp kendime kahvaltı hazırladım. Daha sonra Batu'nun son kaldığı akşamın sabahında "e artık evi bir süpürürsün herhalde bak ben de ayak altında olmayacağım" dedi diye temizlik işine girişeyim dedim. Müziğimi açıp hem dans edip hem de evi silip süpürüyordum (Şekil 1.1). Kısaca her şey benim için oldukça doğal ve güzelken önce annem sonra abim, Batu sırayla aradılar. Annem ve abimin derdi açıktı YGS açıklanmış onun durumunu sordular neler yaptığımı falan her zamanki klasik sorular. -Bu arada beklediğimden düşük bir puan aldığım için biraz üzüldüğüm söylenebilir. Sanırım liseden bu yana sınav için çalışmamak pek iyi bir fikir değildi.- Kısaca onlara durumu açıklayıp "hayırlısı artık..."ı aldım. Batu'ysa ne yaptığımı merak ettiğinden aramış. Sanırım bizim gruba son olayı ve neden bende kaldığını anlatmış olacak ki telefonda arkadan "gelelim mi yanına" nidaları kopuyordu. Canlarım benim beni düşünüyor hepsi demek isterdim ama biliyorum benim ev onların kafada "ye, iç, yat" yerinden başka bir şey değil. Neyse işte Batu'ya evi temizlediğimi onların yanına gelemeyeceğimi söyleyip telefonu kapattım ama kapatmadan önce "üstünkörü yapma geçen holdeki halı kayınca altına dolan tozları gördüm bir de kedi mamalarını daha düzgün bir yere koy ağzı açık olunca çok koku yapıyor ve kitaplığındaki tozlar burnunu kaşındırmıyor mu?" dedi ve ben alnımda çıkmış damarımla gözüm atmaya başlamışken bütün sinirimle evi bal dök yala yaptım! 
Şekil 1.2
Hatta bir ara Şekil 1.2'dekine benzer şekilde elektrikli süpürgenin üzerini bile sildim. Kitaplığımı da beyefendinin istediği gibi boşaltıp her rafın ve kitabın tek tek tozunu alıp en son adadan çıkarken de oda parfümü sıktım. Mutfak ve banyo için çamaşır suyu bile kullandım hatta! Hem de çamaşır suyu kokusunun beni tıkamasına rağmen yaptım bunu. -Yazar bu olay sırasında Batu'yla evlenmekten de çocuklarının babası yapmaktan da vazgeçtiğini fark ediyor- Yağmur arada attırmasa cam bile silerdim de işte emeklerim sonradan boşa gidebilir korkusuyla yapmadım onu. Kısaca evin iç sınırlarında sanırım bir koltukları bir de halıları silmedim e onlar da kalsın değil mi ama. Batu buna da laf ederse veririm eline bezi ona sildiririm ne yapayım... Hoş tatmin olmazsa yapar ama benim yararıma olur o da.

Her şey bir kenara tamam ev çok güze kokuyor her yer pırıl pırıl ama belim, kolum, bacaklarım her yerim o kadar ağrıyor ki sıcak duş bile açamadı kaslarımı. Şuan iki adım atıp yatağa gitmek bile işkenceden farksız gibi geliyor. Sanırım koltukta uyuyacağım bu gece. 

18 Mart 2015 Çarşamba

Ama iyi görünüyorsun...

Son zamanlarda herkesten duyduğum bir cümle bu başlıktaki. Dışarıya kendimi tam göstermediğim, göstermeye gerek duymadığım için insanlar sinirlerimi yıpratmaya tam hız devam ediyorlar. Hayır illa açık açık suratım beş karış mı gezmem lazım ortalıkta ki insanlar daha fazla üzerime gelmesin. Kendi bölümümden bütün arkadaş grubum büyük bir stresin içinde şuan haklı olarak ama bazılarımız bunu açıkça belli ediyor bazılarımız ise daha ılımlı ve sakin hareket etmeye devam ediyor. Olması gereken bence ikinci durum çünkü küçük çocuk değiliz artık ve ilgiye alakaya bu denli ihtiyacımız yok. Ama bazı kişiler her türlü konudan yıpranmış olan sinirlerimi daha fazla hırpalıyor. 

Temel konuların zaten ailevi ve eğitim şeklinde olduğunu söylesem yeterli çünkü bu ikisinden daha büyük bir konu olamaz şu yaşımda bence. Küçük konulardan bahsedecek olursam da, en yakın arkadaşlarımdan biri yaşadığı belli başlı şeyler yüzünden (ki hepsini detaylarıyla ben de bilmem) sosyofobi. Ben farklı bir şehre geçince iyice eve kapanıp kendini hayattan soyutlamıştı ama son 1-1,5 senedir bu hastalığını biraz biraz yenmeye başladı yeni kişiler, insanların birçoğuna tekrar güvenme şansı falan vermeye başladı ama yaklaşık 3 haftadır (yani ben eve döndüğümden beri) yeni tanıştığı kişilerin onun hakkında yanlış yargılara kapıldığını fark ettim ama bunları benim düzeltmem onlara "a evet demek gerçekten öyle, yoksa kendi söylerdi"yi düşündürür ama arkadaşımla konuşmam da onun yine kendini soyutlamasına ve eve kapanmasına neden olur çünkü insanlar ve onların fikirleriyle uğraşamayacağını düşünüp kaçıyor. Evet bunu daha önce de yaşadık oradan biliyorum. Belki herkesi kendi haline bırakmalıyım onlar görüp düzelirler belki de el atmalıyım bilmiyorum ama onun yine eski haline gelmesi düşüncesi beni çok korkutuyor.

İki gün önce akşam evde yiyecek bulamadığım için ekmek almaya markete çıktım ve evim oldukça güvenilir bir semtte olmasına rağmen sarhoşun teki tarafından takip edildim. Yanıma yaklaşma anı bile kusmama yetecek kadar kötüydü. Hem korku hem de adamdan gelen yoğun alkol kokusu yüzünden nasıl kaçacağımı şaşırdım ve markete girdiğimde nasıl görünüyorsam kasadaki çocuk hemen yanıma gelip beni bir köşeye oturttu su falan getirdi. Biraz kendime geldikten sonra da beni evimin yakınına kadar bırakmak zorunda kaldı çünkü ben hayatımda ilk defa telefonumu yanıma almayı unutmuşum ve bizim çocuklardan herhangi birinin telefonunu ezbere bilmiyorum. Eve girdiğim gibi Batu'yu arayıp durumu anlattım o da aldı çantasını geldi, salonda koltukta yatıyor iki gecedir. Aslında iyi de oldu sayılır proje konusunda birbirimize biraz yardımda bulunduk sayılır ama yine de kendimi tam anlamıyla güvende hissetmiyorum. Evin iki aşağı sokağındaki karakola böyle bir şey yaşadığımı anlattım onlar da kontrol edeceklerini söyleyip beni geri yolladılar. O adam hala dışarıda değildir umuyorum çünkü Batu'nun bende daha fazla kalması sıkıntıya yol açacakmış gibi görünüyor. Öyle ki Batu'yla yalnız aynı otobüse binip inmemiz bile dedikodu sebebi olmaya başlamış gibi çünkü Batu'nun eski kız arkadaşı bugün kantinde "biliyordum" bakışları atıp resmen gözleriyle beni öldürdü. Batu'yla Emre yer değiştirsin şeklinde bir öneri aldım kızlardan ama bir çoğu bilmiyor ki Emre ve ben aynı evde kalamayız, akşamı etmeden yaka paça kovarım onu. Aslında Emre'yle hala nasıl arkadaşım ben de pek emin değilim çünkü çocuk benim düşünce yapıma tepki olarak doğmuş biri ve yalnız kaldığımızda genelde tartışmaktan öteye geçemiyoruz. Diğer arkadaşlar da daha önce evime hiç gelmediler ve onların yanında rahat olabileceğimi de pek düşünmüyorum zaten. Hal böyle olunca tedirgin bir şekilde evde oturmaya devam edeceğim sanırım bir süre.

"O onun hakkında bunu demiş, şu şuna şunu demiş" muhabbeti yüzünden arada kalma durumu da yaşıyorum son zamanlarda. Küçük çocuk gibi kafalarına taktıkları şeyleri anlatıp duruyorlar ama içim sıkıldı artık bu konulardan. Bitsin istiyorum okul artık mezun olayım da görmeyeyim 5 kişi dışında kimseyi. 

16 Mart 2015 Pazartesi

Mantığını kaybetmeden seveceksin abi

Uyandıktan sonra bir daha uyuyamamak çok sinir bozucu bir şey olabiliyor. Mesela şu an tekrar uyumam imkansız gibi bir şey ama uykusuzluktan başım ağrıyor. Uyanık olma sebebim ise komik ama çok sevdiğim abim. Sevgilisinden ayrılmış daha doğrusu ayrılması gerekiyormuş onu anlattı hem de 4 saat boyunca. Siz bir sarhoşun sizi uyandırıp 4 saat telefonda konuşması ne demek bilir misiniz? Ben kimseyi onun kadar kafama takmadım hayatımda ya. Tamam seviyorsun anladık, uzun zamandır birliktesiniz onu da anladık, biraz daha zaman geçip hayatın oturduktan sonra evlenmeyi düşünüyordun ona da tamam neden ayrılık kavgasını gecenin 3.30unda yapıyorsunuz? Bir dolma noktası sonrası kavga bu biliyorum ama yatın uyuyun sabah daha sağlam kafayla konuşun olmaz mı? Ben abimin birkaç hoş olmayan ailevi mesele dışında (o da biz daha küçükken) ağladığını görmemiştim ama çocuk şimdi telefonda kırılan sesiyle bana ayrılma sebebini anlattı. Sinirlendim mi? Evet hem de deli gibi ve bu kızgınlığın sebebi tamamen uyandırılmam değil abimi o bodur sürtüğün yıpratması!

Kızın bu ilk vukuatı değil. Zaten ne zaman okulu ekip abimin yanına gitse bir kavgaları oluyor. Kavga sebeplerinin geneli de salak saçma çocukça şeyler ki örnek vermek gerekirse abimin evine arkadaşlarını çağırmasından tutun evden çıkarken haber vermesine hatta izin istemesine kadar gidiyor. E pardon da çocuk gelmiş 24-25 yaşına ne izininden bahsediyorsun sen? Kız da benden 1 yaş küçük ve şehir dışında okuyor arada kaçıp gidiyor işte. Onların tanışması da benim dershane zamanıma geliyor hatta düşünün ilişkileri cidden uzun ama kız ergen. Tamam abim de çok olgun sayılmaz ama büyüdü sayılır artık bir şeylerin yanlışlığının farkında. Telefonda "artık her konuştuğumuzda sanki boğazımı sıkıyormuş gibi hissediyorum ama ayrılamam, seviyorum nasıl ayrılayım" dedi durdu. Bir de "söz verdim bırakamam" diyor. Bağırıp artık "ne bok yedin de söz verdin" diyince de kızdı susturdu beni sonra başladı yine iç çekmelere "ayrılmam lazım" demelere. 

Garibim bir de bu soğukta sokakta kaldı tabi. Kavga sırasında kıza "yeter bi siktir git" gibi bir şey söylemiş sanırım sonra da gecenin o saatinde bir yere gitmesin diye kendi çıkmış evden geri dönemiyordu. Tabi şimdi gitmiştir ve kesin kızı yatakta fosur fosur uyurken bulup yine saçma aşık tavırlara girmiştir. Çünkü saf romantik çocuk kızı uyurken izlediğini falan anlatmıştı zamanında. 

Konuşma sırasında belki 30 kere ayrıl demişimdir o da en sonunda tamam dedi ama bakalım bu tamam kaç gün sürecek. Kız okula gitmez abimle kalmaya devam ederse akşama tekrar barışırlar tabi o ayrı mesele. Ama olay bu şekilde bana gelmişse o kız artık rahatça hareket edemez. Gerekirse gider kafa göz girerim huyum olmadığı halde. Bir de gerçekten evlendiklerini düşünemiyorum bile intihar eder herhalde abim, ben de katil olurum. 

14 Mart 2015 Cumartesi

Uykunun tutmadığı an

Sabah uzun zaman sonra ilk defa sınava gireceğim arkadaşlar. Hani belki daha önce bahsetmişimdir şu an emin değilim ama şöyle, bölümümü çok sevdiğim halde bir şeyleri eksik hissediyorum ve eskiden yapmak istediğim şeyleri yapmadığım için pişmanlık duymak istemiyorum hayatımda. İşte sırf bu yüzden okul hayatımı uzatma kararı aldım ve sabah YGSye giricem. İşin komik kısmı  ben sınava son girdiğimden bu yana çok zaman geçti ve resmen hiçbir şey bilmiyorum. Yeni bir bölüm kazanabileceğimden pek emin değilim ama şansımı denemek istiyorum. 

Ben sınava son girdiğimden bu yana sınav fiyatları bile artmış hem. Ben 35 tlyle kendi zamanımda sınava kaydolmuşken bu sefer 50 tl verdim. E yuh ama herkes okusun diyip bu yaptıkları nasıl bir ironidir böyle?

Neyse sınavda artık ne yaparım ne yapamam bilmiyorum ama umarım  kendimi rezil edecek bir sonuçla karşılaşmam. Hepinizden şans dileneminizi istiyorum su an. Bir şey bitirmişsin bu ne doyumsuzlu diyeniniz olursa da yapacak bir şey yok içimde kalmasından iyidir. Belki 96lilarla aynı sınıfta olmak istiyorumdur ne malum? -yok aslında oyle değil de neyse artık-

Nerede benim ilhamım?

Nerede benim olur olmadık zamanda gelen ama en ihtiyacım olduğu anda ortadan kaybolan ilhamım? Yine neyi beğenmedi de gitti? Rahat 2 saattir bilgisayarın karşısında makaleler okuyorum, başka çalışmaları inceliyorum ama kendi çalışmam için ortada bir şey yok. Sunum yaklaşıyor ben hala bir şeyler düşüneceğim de onun taslağını hazırlayacağım da sonra konuşmasını yazacağım. Tamam, önümde projede değişiklik yapmam için birçok zaman olacak ama genel hatlarıyla neyi nereye koyarım olayı çıkmıyor bir türlü! Belki her şey mükemmel olsun diye düşündüğümden böyle oluyordur ama ne yapayım bitirme projemi baştan savma yapacak halim yok. Stres yaptım kendime durduk yere. Bir de bölgeyle ilgili sorunlar var tabi onlar da bu kararsızlığımın mimarlarından. Şuan resmen ne yapacağımı bilmiyorum. Her şey son ana mı toplanacak ondan da emin değilim. Yumurta kapıya dayanınca harika şeyler çıkardığım söylenebilir tabi ama bunu riske atmaya değer mi emin değilim. -Hayır aslında eminim. Kesinlikle riske atmam- Neyse artık ben biraz daha bakınayım belki bir şeyler gelir bir anda bir ışık hüzmesi camdan girer bana ilham verir falan. Küçük umutlar bunlar işte...

13 Mart 2015 Cuma

Tanıdık bir yüz

Bugün dersi ekip pazara gitmeye karar verdim çünkü normalden sinirli kalktım ve kimsenin bana olur olmadık laf söylemesini dinleyemeyeceğimi düşünüyordum. Önce eksik listemi hazırladım sonra hazırlanıp evden çıktım. Ben pazarda hangi meyveden alırsam evde bozulmadan daha uzun süre kalır diye düşünürken arkamdan bir ses "ayyy bu sen misin gerçekten nasıl değişmişsin kızım ya" dedi ve sonrasında boynuma dolanan kolları görmemle şok olmam bir oldu. Başta bir algılayamadım kim olduğunu ama sonradan lisede hakkımda olur olmadık şeyler söyleyerek insanları bana karşı doldurmaktan zevk alan ama son sınıfta bir anda benimle can ciğer kuzu sarması olmaya çalışan Yeşim olduğunu gördüm. Kızla son görüştüğümde mezuniyet partimizde sarhoş olup envai çeşit rezillik çıkarmıştı. Neyse, ayak üstü "nasılsın? Seni buraya hangi rüzgar attı? Boşsan şurada bir çay içelim mi?" sorularını sorunca neden bilmiyorum kabul edesim geldi ettim gittik kafemsi bir yere. Başta tekrar neler yapıyorsun sorularına gelince hayatımla ilgili yüzeysel şeylerden bahsettim işte okuyorum, dersler, ev falan geçinip gidiyorum dedim. Herkesin sorduğu fix soruyu sordu o da "hayatında biri var mı? Ne zaman evleneceksin?" diye. Yakın gelecekte düşünmediğimi söylediğimde ise "çocuğunla aranda ileride 30 yaş mı olsun yani" dedi. "Olsun, gerekirse 35 yaş olsun ben kendimi hazır hissedeyim yeter" dedim "ben doğurdum gayette iyiyim" dedi. O an çay fincanı elimden düşecek sandım öyle bir şok yaşadım çünkü Yeşim evlenilecek türden biri değildi. Yani en azından o olgunluğa erişmiş biri değildi. Ne zaman evlendiğini ve çocuğu sordum şaşırtmadan "evlilik aceleye geldi aile arasındaydı ondan duymamışsındır" dedi 2 yıllık evliliği ve aynı yaşta çocuğu düşünülünce evlilik sebebi belli oldu tabi. Yargılamak bana düşmez diye o konuda bir şey sormadım daha çok merak ettiklerimi sordum neler yaptığını, mutlu olup olmadığını, kocasının neler yaptığını falan. Sürekli çok mutlu olduğunu vurgulamaya çalışıp durmasından bir sorun olduğunu düşünsem de benim kuruntum olabilir diye düşünüyorum. 

Okulla ilgili içinde bir yara olduğu çok belliydi ama belliki bir öncekini bırakmak zorunda kaldı ve şimdi kocası bir kez şansını denemesi için izin vermiş. Zamanında gazeteci olma hayalleri vardı belki hala aynı bölümü istiyordur ya da kafasında bir şey kalmamıştır bilmiyorum ama eğer bir kerelik bir şansı varsa umarım kafasında ne varsa yapar ve ileride o çocuğa "senin yüzünden" ile başlayan cümleler kurmaz. 

12 Mart 2015 Perşembe

Pekiyi bir gün olmadı bugün

Geçen hafta müşterimiz olan dekanımızla görüşmek için randevu almış sonra hasta olduğum için iptal edip bugün için başka bir randevu daha almıştım. Aslında kendi öğrencilerini sürekli çay kahve için çağıran muhteşem bir dekanımız olduğu halde son iki haftadır ona ulaşmak imkansız bir hale geldi. Önce sabahın köründe tasarımını yapacağımız alanı tekrar bir görmeye gidip notlarımı aldım sonra da şantiye alanından çıkıp koşarak dekanlık binasına gittim. İşin ilk kötü anı şantiyeden çıkarken koca bir çamur yığınını görmeden üzerine basmam ve neredeyse dizime kadar çamura bulanmam oldu. Daha sonra normalde zamanlamalara dikkat eden adamın görüşmeye geç kalacağı tuttu ve beni hem çamurlu hem de zaman yoksunu bir halde bekletmeye başladı. Tamam çok geç gelmedi ama o 15 dakika benim için çok değerliydi ve ölüm gibi geçti! 

Hocamla konuşup maksimum maliyeti, dilek ve istekleri öğrendikten sonra eve gitmeyi düşünüyordum ki bugünkü tek dersimin hocası beni görüp "kesinlikle derse giriyorsun okul burası senin süsüne bakmaz" diye kızınca kuyruğum bacak aramda peki diyerek kantine geçip ders saatini beklemeye başladım. Bu arada da aldığım notları değerlendirip neler yapabileceğime kaba taslak çizimlerle bakıyordum. İşte tam o an kantinden içeriye bizim bölümün dersle alakası olmayan gereksiz tayfası girdi ve başladılar benimle kendilerince eğlenmeye zaten hala sesim düzelmediği için insanlarla konuşmaya çekiniyorum bir de onlar yüzünden iyice sinirlerim bozulmuştu ki Ali gelip beni kurtardı. Kurtardı derken çekip yanlarından götürmedi beni, aksine yanımıza oturup konu bana geldiğinde onlara laf sokup sıkılmalarını sağladı. Kalkıp gittiklerinde Ali'ye tam teşekkür ediyordum ki geçen dönem dünyalar şirini dediğim kız Ali'yle kantinde tek oturuyorum diye gözlerinden ateş saçarak yanımıza geldi. En son aramızda geçen "kardeş" muhabbetinden sonra Ali kız arkadaşının fazla kıskanç olduğunu, nefes almak için bile izin istediğini söylemişti. O an anladım çocuk bunalmakta haklı ama diyecek lafım yok. Hele kızın o halini gördükten sonra bir şey söyleyeceğim varsa bile söylemem yoksa bana patlar. Neyse işte kız yanımıza geldi Ali'nin kolunu kendi omzundan atıp başını omzuna koydu derken ben kısa bir süre daha oturup eşyalarımı aldığım gibi kaçtım yanlarından.

Çamurlu günün son yarısına gelirken tam evime gireceğim sırada kapımda acil üst kata çıkmamı söyleyen bir not gördüm. Tabi, ne oldu? Neden çağrıldım derken banyosunu yaptıran üst komşumun borularına aşağıdan müdahale edilmesi gerektiğini bu yüzden ustaların bana gelip gelemeyeceğini sordu komşum. Peki dedim gelsinler ama çalışmam gerekiyor bu yüzden erkenden halletmeleri lazım. Avan projem için salı gününe sunum hazırlamam lazımken ben şuan matkap, doğrama, vurma sesleriyle cebelleşiyorum. Banyom ne hale geldi zaten görmeye bile korkuyorum o ayrı mesele tabi. Günün koşuşturmalarının beni bedenen yorduğu yetmezmiş gibi bir de bitirme projem için kafa çalıştırmam resmen ölü bir hale getiriyor beni. Hala ezber yapmalarım da cabası tabi öğrenemediğim bazı bitki türü isimleri yüzünden bazı hocalarım beni dikkate bile almıyor. Hayır bir de sanki onlar hiç hata yapmıyor! Derste kaç kere yazarken ya da söylerken kelime hatası yaptılar ama biz öğrencilere gelince "mükemmel olmalısınız". Bok yesin bütün hocalarım. Uyumak istiyorum ama onu bile yapamıyorum ve çok muhteşem muhafazakar hocalarımdan birine yarın dersim olduğu için daha da yorulacağımı biliyorum. Konuşmaları bile insanı intihara sürüklüyor bazen...

11 Mart 2015 Çarşamba

İnsan bazen dayanamıyor

Benim hasta olduğum zamanlarda asla bitmek tükenmek bilmeyen bir aşerme sorunum var. Ama hamile aşermeleri gibi, yemezsem hiçbir şeye odaklanamadığım ya da uyuyamadığım şekilde bir aşermeden bahsediyorum. Neyse işte ben yaklaşık bir dört gündür falan çiğköfte aşeriyorum ve aldığım hiçbir yer tat konusunda tatmin edemediği için yakın arkadaşlarıma sardım onlardan da biri ev arkadaşının ve sevgilisinin Doğulu olduğunu söyledi sonra da arayıp benim için yapıp yapamayacağını sordu. Çocuk başta bir şaşırdı etti anladığım kadarıyla ama ne şekilde ikna edildiyse dün akşam kız arkadaşıyla birlikte bana gelmeyi kabul ettiler. Malzemeler alındı, ev toparlandı edildi derken aşırı tatlı-sert çiftimiz kapıma geldi. Kız en başta bir soğuk davrandı, sevgilisinin kolundan çıkmadı derken ne ara oldu anlamadım kızla ben sohbetin dibine vurmaya başladık. Benim arkadaşlar zaten ciddiyet yoksunu kişiler olduğu için ortam anında ısındı. Mutfakta malzemelerin yerlerini gösterdim sonrasında zaten iki sevgili mutfaktan çıkmadılar, hatta beni de içeriye almadılar yardım etmem için. Başta bir "çiğköfte canın çekiyor ama içine et koymayacak mıyız? Öyle çiğköfte yaptığımı babam görse evlatlıktan reddeder beni" falan dedi ama sonra onun algılayamayacağını bildiğim halde vejetaryen olduğumu ve et yiyemediğimi söyledim. Bir süre sonra kız artık "tamam aşkım kız yiyemiyormuş zorlama ona zaten ağır gelecek yaptığımız, ayırırız onunkini" dedi çocuk anında sustu. İçimden "nerede böyle tek lafa anında susan erkek? Bu çocuğun kodu mu oturtan bir şey olması gerekmiyor muydu?" desem de dışımdan kıza teşekkür edip içeriye geçtim. 

Masa hazırlandı, yeşillikler ortalandı, ayranlar kondu derken en son kurtarıcılarım dört büyük servis tabağıyla geldi ve sonrası ziyafet zaten. Yeni arkadaşlarım ne kadar acıdan kıvranacağımı düşünmüş olsa da Batu'dan daha az dikkat çekecek şekilde yandığıma eminim. Yani Batu zaten sarışın bir de çocuğun ailesinin yolladığı baharatlardan mıdır nedir saç diplerine kadar morardı gözleri kızardı falan çok şirin bir şeye döndü. Sanırım 22 yıldır yediğim en güzel çiğköfteydi ve o çocuğun artık benden kurtuluşu yok. 

Bütün gece herkes tarafından dalga konusu olduğumu söylememe gerek yok sanırım. Hatta Defne iki sene önce ateşimin 40a dayandığı bir hastalık evremde ağlayarak kornişon turşu istediğimi bile anlattı. Şahsen ben o olayı hatırlamadığım için reddetsem de içten içe "yapmışımdır kesin" diyorum çünkü annem de komşularla dedikodumu yaparken anlatıyordu böyle saçma isteklerimi. Benim de huyum bu ne yapayım ileride es kaza hamile kalırsam kocam düşünsün artık. Hoş, öyle bir durumda başta annem olmak üzere bütün çevrem uyarır adamı ama olsun. Sonuç olarak benim çiğköftem harikaydı ve bugün derse yüzümde gülücüklerle gidebildim.

9 Mart 2015 Pazartesi

Kapanan konular

Ali ve Mehmet konusunda açık kapı birçok konu vardı ve bugün onların hepsi kesin bir şekilde kapandı. Geçtiğimiz gün arkadaşlar toplanıp bana gelince boşboğaz arkadaşlarımdan biri olan Esra "e sen Ali'yle konuştun mu? Neymiş derdi?" diye ortaya laf söyledi. Bunu duyan benim şapşallarım olan Batu ve Emre de "Ne Ali'si? Ne konuşacaktın onunla? Bir şey mi yaptı ki konuşacaksın?" şeklinde bir dayılanma söz konusu oldu ben de gayet ılımlı bir şekilde olayı anlatıp bir şey olmadığını vurguladım. Bunlar başta bir sinir olsalar da akşamımızı zehir edip saçma sapan hareketlere girmediler ki zaten bunun için fazla zamanları yoktu çünkü evde yapacak bir şey bulamayıp soluğu dışarıda aldık. Neyse, Mehmet konusunda zaten bir şey yoktu sadece normalde olduğundan çok daha bir yakınlaşması vardı o kadar o da bugün hiç yanıma gelmemesi ve konuşmamasıyla sanırım bitti. Ali'nin konusunun kapanması da yine ortak arkadaşlardan aynı zamanda Ali'nin ev arkadaşı olan Samet'in yanıma oturup Ali hakkında saçma sapan konuşması (bu konuşmalar Ali'nin horladığı, suratının kutu gibi görünmesi ve bugün çoraplarını farklı giymiş olması falan) sonrası Ali'nin gelip Samet'i kovmasıyla başladı. Önce bir özür diledi davranışlarını yanlış değerlendirdiğim için -sanırım bizim çocuklardan biri bir şeyler söyledi emin değilim- sonra yine kız arkadaşıyla sorunu olduğunu ve ne yapacağını bilemediğini anlattı. Hatta "kardeşimsin, ben arkadaşlarımı paylaşamıyorum pek" falan garip saçma şeyler de sıraladı ama bundan sonra daha dikkatli olacakmış. Yani en azından öyle dedi bakalım o "dikkat" ne şekilde olacak.

Ali ve Mehmet kim sorusunu soran olursa kendilerinden şuralarda bahsettim. Ali'nin yazısı ve Mehmet'in yazısı

6 Mart 2015 Cuma

Bugünden biraz

Bugün sanki birkaç gün önce kar yağmamış gibi kuşların cıvıltılarıyla uyandım. Önce bir kendimi yokladım bugün derse gidebilir miyim diye sonra baktım ki hiçbir şeyim yok şu saatten sonra anca kendimi kandırıp derse gitmemezlik yapabilirim. Neyse, hazırlandım çıktım evden sabahın kör bir saatinde. Okulun başından beri her sabah derse giderken durakta karşılaştığım ve ayaküstü sohbet etmekten oldukça zevk aldığım teyzeyle uzun zaman sonra tekrar karşılaşınca selam verdim. Hoş sohbet iyi güzel giderken bana ev arkadaşımın ne yaptığını onu görmediğini söyledi ben de dedim ayırdık biz evleri. Kadının bir oh çekişi var karşısında ben şok geçirir vaziyette kaldım. Ben öyle boş bakınca suratına "kaç yaşıma geldim tanıyorum artık insanların suratına bakıp. O kızla senin aynı evi geçtim benzer çevrelerde olmanız bile saçmaydı. Neydi o öyle dikkat geçmek güzel görünmek için giydiği giysiler, samimiyetsiz muhabbetler falan. Belliydi zaten ne mal olduğu, iyi iyi kurtulmuşsun" dedi ve ben sadece "öylesi daha uygundu" dedim kaldım. Ben aynı evde olmasak asla anlamazdım nasıl biri olduğunu ama teyze sabahları birkaç kere durakta karşılaşmayla anlamış. Kendimi biraz saf-salak hissetmedim değil hani... Ben kendi iç çatışmamdayken teyze konuşmaya devam etti. "Benim kızım da üniversiteyi şehir dışında okudu. 3 kere ev arkadaşı değiştirdi, olmayınca olmuyor tabi. Sen de zorlama olsun diye bak benim kız en sonunda erkek arkadaşı ve onun arkadaşlarından biriyle eve çıktı rahat etti" dedi ben bir şok daha yaşadım ve o teyzenin kızını fena halde kıskandım! Ben anneme sevgili demeyi geçtim "erkek" arkadaşlarımdan biriyle eve çıkacağımı söylesem sanırım kalpten gider. Hadi gitmedi diyelim sorguya başlar "o kadar ciddi mi düşünüyorsunuz?", "daha önce sende kaldı mı?", "bir şey geçti mi aranızda? Allahım gitti namus" vb. sorularla beni hayattan soğutur. Oysa duraktaki teyze "bizim kız bakkala gitti" der gibi rahat bir tavırla durakta onca insan içinde bana "sevgilisiyle eve çıktı" dedi. Kadındaki rahatlık karşısında gözümden bir damla yaş gelecekti neredeyse ki otobüs geldi, ben de içimdeki kıskançlıkla okula doğru yol aldım.

Hasta olduğum için kendime daha çok bakma gereksinimi hissettim normale nazaran çünkü normali beyaz olan suratım hastalık yüzünden yeşil-gri arası bir tona bürünmüştü. Saçıma başıma bakınca doğal olarak giyimime de dikkat ettim ama unuttuğum nokta dersine gittiğim hocanın aşırı tutucu orta yaşlı bir adam olması. Derse 3-4 dakika geç kalınca ses çıkarmadan içeri girip yerime geçeyim dedim ki hoca ben daha yerime oturmadan bütün sınıfa "biraz daha az süslenip derse zamanında gelin bundan sonra" dedi ve kınarcasına beni süzdükten sonra derse geri döndü. Sesimi çıkarmadan arkadaşımın arkasına oturup not kağıtlarımı çıkarıp derse odaklandım. Ara verdiğimizde hoca beni yanına çağırıp "dersimde bu tür seviyesi düşük davranışlar görmek istemiyorum" dedi. "hocam ne gibi bir saygısızlığımı gördünüz? 10 dakikaya kadar derse girmemize izin verdiğinizi söylemiştiniz" diye kendimi savununca "surat boya küpü, topuklar tak tak ses çıkarıyor herkes koptu dersten bundan sonra daha dikkatli olun!" dedi ben de "peki hocam" diyerek sinirle arkadaşımın yanına gittim. Sanırım bu dönem kendimi ilk defa hoş hissetmek istediğim için suç işledim(!)

Dersten sonra 6-7 kişi bir yerde kahve içmeye karar verdik. Önce nereye gidelim muhabbeti yaptık da boş yani hep gittiğimiz yer belli. Artık kahve içmeye başka bir yere gitsek sürekli gittiğimiz kafenin sahibine saygısızlık olur hissimiz var. Neyse oturduk, güldük, eğlendik derken bir anda herkes yarın bende toplanmaya karar verdi. Ben ev sahibi olarak "yok olmaz, ev dağınık ben hastayım hiç temizlik yapamam" desem de kimse aldırış etmedi akşamüstü bende toplanmaya karar verdiler. Hayır evde televizyon yok bir şey yok bilgisayarı takıp film izleyelim dicem ama ne yapıcaz o kadar kişi ben de anlamış değilim. 

5 Mart 2015 Perşembe

Hasta olmak

Normalde havaların yavaş yavaş ısınması gerekirken 2015in bize ilk kazığı havaların böyle kötü olması sanırım. Geçtiğimiz seneleri düşününce ben şu anda elimde kahvem ve ders notlarımla aşk yaşıyor, bitirme projem hakkında çalışmalar yapıyor olmalıydım ama tam aksine ben yataktan çıkmadan ne kadar yaşarım rekoruna koşuyorum. Geçtiğimiz günlerde yediğim soğukların acısı su an çok güzel çıkıyor hatta. Baş ağrım gözüme vurup onları sökme isteği doldururken ve beynimi burnumdan yavaş yavaş kaybederken derslere bakmam beklenemez tabi. Kat kat giyinip üzerine bir de bitki çayı deposu yapmama rağmen tık demiyor bu grip.  

2 gün önce annemle konuşup oldukça iyi olduğumu yemeğimi yiyip ilaçlarımın hepsini düzenli aldığımı söylemiştim. Sanırım erken konuşmuşum çünkü söylediklerimin ikisi de yalan oldu gitti. 

Derslere gidemeyince arayan çok oldu tabi. Hoş kimse hasta olduğuma inanmadı evden çıkmaya üşendiğimi falan düşündü ama olsun. En azından 2-3 tane lafıma inanıp bana bakmayı teklif eden vardı. Canlarım benim dedim ettim telefonda ama kimseyi kabul etmedim. Malum şimdi gelir biri yatar yanıma hooopp o da hasta oldu derken kimsenin sağlığını bozmaya gerek yok. 

Hala çok yorgun ve uykulu hissediyorum ama kalkıp bir şeyler yemezsem ölebilirim sanırım. Umarım hemen iyileşirim çünkü derslerin aksaması hiç iyi olmadı benim adıma.

4 Mart 2015 Çarşamba

Tersyüz -Amy Harmon-

Yabancı yayın evine son zamanlarda biraz dalmışken DR'ın sürekli olarak gözüme soktuğu bir kitap kendisi. Amy Harmon Tersyüz'le 18 yaşında genç bir çocuğun 11 Eylül olayıyla hayatının ne şekilde değiştiğini bizim gözümüze sokuyor diyebilirim. 

Tanıtım bülteni;


Ambrose Young okulun en çekici çocuğu ve kasabanın yıldız güreşçisiydi. Uzun boylu ve yapılı bir vücudu, omuzlarına değen saçları ve yakıcı gözleriyle aşk romanlarının kapaklarını süsleyebilecek kadar yakışıklıydı. Fern Taylor bunun farkındaydı ve Ambrose Young'a âşıktı. Belki de bu kadar yakışıklı olduğu için Fern asla onunla birlikte olabileceğini düşünmemişti. Ta ki her şey tersyüz olana ve Ambrose'un eski yakışıklılığından eser kalmayana kadar… 

Tersyüz, beş genç adamın küçük bir kasabadan kalkıp savaşa gidişinin ve içlerinden sadece birinin geri dönüşünün hikâyesi... Hayatı, benliği, güzelliği kaybetmenin hikayesi... Bir kızın, yıkılmış bir çocuğa ve yaralı bir savaşçının, sıradan bir kıza olan aşkının hikâyesi... Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiliğin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin'i...

~~

11 Eylül olayını gördükten sonra tipik bir Amerikan dramı olacağını düşünmüştüm kitabın ama kesinlikle şunu söylemeliyim Tersyüz'e bayıldım! O kadar güzel bir kitaptı ki hemen bitti hem de bitmesini istemediğim halde... Şiddetle alıp okumanızı tavsiye ediyorum kitabı bilginize.

Kitap ilk olaydan son olaya kadar o kadar güzel ilerliyor ki ya ben kitabı sevdiğim için bir açık bulamadım ya da bir açık yok. Ambrose, her şeyiyle mükemmel bir çocuk olduğu için zamanla kendine bir kaçış arıyor ve kaçış yolu olarak bulduğu şeyin askerlik olması ne kadar doğrudur bilinmez ama o gittiği andan itibaren okuyucu hop oturup hop kalkıyor. Şahsen ben sanki kendi sevgilim askere gitmiş gibi her an bir şey olabilir korkusu yaşadım sürekli. Ki oldu da...
Fern, birçoğumuzun ilkokul ve lise zamanında yaşadığı gibi diş teli ve gözlük sorunu yaşayan kızıl saçlı çıtı pıtı bir kız. Anne ve babasının artık ümitlerinin bittiği noktada varlığını öğrendikleri için herkes tarafından çok sevilen ama "güzellik" sorunu olan biri. Fern lisedeki her kızın olduğu gibi Ambrose'a ilgilisi var ama ben hayatımda Fern gibi güzel seven birini daha görmedim hayatımda. 

Ambrose ve arkadaşlarının askerde yaşadığı trajik olay sonrasında Fern'ün Ambrose'a ulaşmaya ve onu eski haline getirme çabaları, onun var olan bütün fiziksel kusurlarını hiçe sayıp eskisi gibi görmesi sanırım benim göremeyeceğim kadar güzel bir sevgi türü. Ne kadar Ambrose'un Fern'ü yeteri kadar sevmediğini düşünsem de bazı küçük noktalarda onu da haklı görmedim desem yalan olur. İnanılmaz güzel işlenen aşkları Shakespeare soneleri ve Hamlet alıntılarıyla resmen tam olması gereken düzeydeydi. Ne çok sıkıcılardı ne de çok cıvık. Kısaca günümüz edebiyatında görmediğimiz kadar güzeldi ikisinin de birbirine olan tutumu.

Kitapta ne kadar yan karakter olsa da başrolden daha çok ilgimi çeken bir de Bailey vardı. Fern'ün kas distrofisi olan kuzeni kendisi. Aynı zamanda Fern'ün kendini ona yardım etmeye adadığı muhteşem kişilik. Öyle ki Bailey'in yanında Ambrose halt etmiş diyerek onun olduğu sahneleri iple çektiğimi kabul etmeliyim. İnanılmaz güçlü ve cesur bir karaktere sahip Bailey aynı zamanda çok açık sözlü ve hayata olan bakışıyla beni kendine hayran bıraktı.

Kitap yer yer içimi fena ezdi. Dram okuyamam diyen biriyimdir normalde ama okumamak elde mi elimden bırakamadım ki kitabı. Ambrose ve Fern'ün aşkları olsun, Bailey'in patavatsız konuşmaları, Rita'nın yaşadıkları derken son birkaç aydır okuduğum en iyi kitabın Tersyüz olduğunu söyleyebilirim. Hatta sanırım bunu bu yazıda o kadar çok vurguladığım halde  cümleleri çevirip çevirip aynı şeyleri yazasım geliyor. Bakmanızı şiddetle tavsiye edeceğim bir kitap Tersyüz.

3 Mart 2015 Salı

Dedikodu

Eski ev arkadaşımın arkamdan konuşmaları yavaş yavaş kulağıma gelmeye devam ediyor. Bu konuşmalarda genel olarak benim ne kadar sıkıcı, umursamaz ve soğuk olduğum oluyordu ama bugün bir seviye atladık ve kulağıma aynı zamanda ne kadar orospu olduğum geldi. Öyle ki erkeklerle konuşmalarım, düşüce şeklim ve okuduğum kitaplar ona öyle olduğumu düşündürmüş. -Feminist bir düşünce yapım var ve ortalama bir insanın takılmadığı bir şey benim gözüme çarpabiliyor. Örneğin; Samsung bir reklam panosunda bilgisayarın ince olduğunu vurgulamak için çok zayıf bir kadının belini kullanmıştı ve o bana kadını meta gibi gösterdiklerini, o reklam kampanyasının yanlış olduğunu düşündürmüştü. Ya da Beyaz'ın Candan Erçetin'le olan atışmalarından birinde Nuri Alço'yu kullanıp gazoz ve ilaç muhabbeti yapılması beni sinirlendirmişti. Neyse, bir de bekaret ve namus kavramları benim için boş ve karşımda bir bakir olmadığı sürece benim yanımda o konuyu açıp konuşamaz.- Davranışlarım bu yönde olduğu için okuduğum kitapların da etkisiyle eski ev arkadaşım "o kesin okuduklarını deniyor. Eminim! Zaten bazı hareketleri de belli ediyor" gibi bir şey demiş. Hayatımın en boş bakışlarından birini attım o an sanırım. Bir şeyler yaşayıp yaşamamış olmam onu zerre alakadar etmezken beni bu konuda yargılıyor olması onun hakkındaki düşüncelerimde beni daha bir haklı çıkarttı. Üstelik beni bu şekilde davranışlarımla yargılarken kendisinin benim her şehir dışına çıktığımda erkek arkadaşını eve alması da oldukça ironik. Kendisinin artık kapalı olup fazladan dedikodumu yapması da öyle tabi. Durup durup düşünüyorum ben o kıza nasıl 6 ay boyunca katlandım?  Pek sabırlı olmadığımı düşünürdüm ama hem onunla yaşayabildim hem de arkamdan konuşmalarını duyduğum halde gidip dövmedim. Bence bendeki büyük başarı.

Bana sürekli yeni bir ev arkadaşı bulmam gerektiğini, bu şekilde kendi psikolojimin alt üst olabileceğini ve benzer lafları sürekli söyleyip duruyorlar ama aynı ev içinde tanımadığım biriyle yaşayınca ve kendi düzenimi az çok ona göre değiştirince nasıl daha iyi olacağımı düşünüyorlar anlamıyorum. Kendi açtığım ve eşyalarının tamamını kendim temin ettiğim evime bir başkasını kalıcı olarak almak istememem bence en doğal hakkım. O kız bile gitmeden önce evi sömürmek adına eşyalara zarar vermeye başlamıştı. Sözde benden intikam alacaktı bu şekilde ama amacını elde edemeden çekip gitmek zorunda kaldı. Bir başkası da "aman boşver öğrenci evi zaten" diyerek bir şeyler almaya çalışmıştı benden. E tamam öğrenci evi ama masrafını ben yaptım her şeyini ben aldım onlar nasıl böyle rahat konuşup hareket edebilirler? Hangi yüzle? Hoş o şekilde davrananlar bir daha eve giremediler ama sonuç olarak o muameleyi görmüşken ben neden yine yabancı biriyle aynı evi paylaşayım? Daha sonra her fırsatını bulduğunda hakkımda insanların açıkça görmediği şeyleri başkalarına yaysın diye mi? Yok ben almayayım, böyle daha iyiyim ben.

1 Mart 2015 Pazar

Ve tekrar yalnızlık

Kendi boş ve soğuk evime gelince geçtiğimiz günlerde eve erken dönmek istediğimi söylediğim için kendime kızıyorum. Buranın neresi bana iyi gelecek diye düşündüm de erken döneyim dediysem artık. Neyse, sonuç olarak evimde biraz buruk biraz sorumluluk dolu hislerle oturuyorum anlayacağınız. 

Dün yazdığım yazıda Mehmet'ten nasıl kurtulacağımı bilmediğimi yazıp kendimce panik yapmıştım ama buna hiç gerek kalmadı. Hem Mehmet elimdeki eşyanın azlığı yüzünden hem de "gereksiz para harcamayalım onunla bir yerlere gider bir şeyler içeriz" dememle hemen ikna olup otobüs şirketinin servislerine binmeye ikna oldu. Derken bu sorun çok hızlı ve kolay bir şekilde çözülmüş oldu.
Evime girdiğim andan beri yaptığım tek şey kedim kucağımda kitap okumak. Hoş onunla oldukça zor oluyor bu etkinlik ama o da beni özlemiş olacak ki inmiyor kucağımdan. Gece de muhtemelen üzerimden inmez ama olsun çok özlemişim onu. 

Biraz önce bu sene okuyacağım kitapları bir düzene koydum. Hedefi az tutmaktan yanaydım ama 15 kitap oldu bile şimdiden ki ben zaten şu ana kadar 3 kitap bitirdim bile. İşin sonu nereye gidecek ben merak ediyorum doğrusu. Sanırım yine kitaba verdiğim para yüzünden aç geçen akşamlarım olacak.

Bir türlü dinlenemedim. Geldiği an bir insanın uyku sorunu başlar mı ya? Benim başladı! Şaka maka bu şehir bana sorumluluklarımı hatırlatıyor ki bunlar da bana ağır geldiğinden uykularım kaçıyor. Ne yaparım bilmiyorum ama benim uyku için hızlı ve kesin sonucu olan bir şeye ihtiyacım var gibi.