Yıllar oldu sanırım sürekli döneceğim, dönüyorum, döndüm diyip duruyorum bloga ama gerçek anlamda bir türlü dönmeyi başaramadım. En aktif dönemim zaten malum üniversite zamanı ama Facebook anılarda mezuniyetimin üstünden 4 yıl geçtiğini söylediğine göre iş hayatı yüzünden böyle olduğumu açıkça söyleyebilirim. Her gün peşi sıra o kadar monoton o kadar sıkıcı ki bu konu hakkında bir şeyler yapmak için oturup planlar kurup duruyorum. Öncelikle haziran çok güzel geçti, güzelce gezip kendime evin yolunu fazlasıyla unutturdum ama temmuz o şekilde olmadı tabi. Haziran ayını başka bir postta anlatırım tabi o ayrı mesele ama madem adeta bir sonbahar havası var ve temmuz da oldukça sıkıcı geçiyor neden kapalı yer etkinlikleri yapmayayım ki dedim ve her hafta 1-2 film izleme kararı aldım. Hepsine sinemada gitmemiş olsam da olsun oldukça eğlenceli vakit geçirdim evde de. Hangi filmleri izlediğime gelecek olursam eğer beğendiklerimden bir kaçını şurada aşağıya bırakıyorum.
1. Yesterday
Film Jack Malik adında kendi kendine müzik ve söz yazarlığı yapıp ünlü olma hayalleri kuran bir adımın hikayesini anlatıyor. Aslında sesi ve müzik yeteneği fena olmasa da söz yazarlığından patlıyor ana karakterimiz. Bir gün tam da müziği bırakmaya karar verdiğinde bütün dünyada aynı anda elektriğin gitmesi yüzünden bir kaza geçiriyor ve birkaç gün sonra gözlerini hastanede açtığında aslında onun var olduğunu bildiği ama başkalarına göre hiç var olmamış şeyler olduğunu fark ediyor ki bunların başında herkesin bildiği Beatles grubu var. Jack gözlerini açtığı yeni dünyada ünlü olma hayalleri ve arkasında bırakmak zorunda kaldığı aşkı arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Film bence çok hoş tam böyle yağmurlu havalarda kahveyle battaniye altında izlemelik bir film. Tamam şuan battaniye biraz çok olur belki ama oldukça şirin, izlenesi bir film.
-asla var olmayan şeyler arasında komik detaylar da var-
2. Tolkien
Tolkien aslında bildiğimiz Tolkien. Yani Yüzüklerin Efendisi üçlemesi, Hobbit, Silmarillion vb. efsane denebilecek fantastik serilerin yazarı. Film de tam olarak onun hayatını konu almış durumda. İlginizi şimdiye kadar çekmiş midir bilmiyorum tabi ama elf dili dahil o bildiğimiz karakterlerin oluşumu, Tolkien'in hayatında geçmiş olayların hayal gücündeki etkisi ve eserlerinin çıkışını anlatıyor film. Bana sorarsanız film çok güzeldi. 2 hatta 3.tura dönebilirim kendisiyle çünkü Nicholas Hoult'un oyunculuğu Tokien'in yakın arkadaşlarına can veren Anthony Boyle, Patrick Gibson ve Tom Glynn Carney'le cuk oturmuş. Lise yıllarında sanatın her türüne gönül vermiş bu dört çocuk ve onların birbirine verdikleri umut ve dostluk kesinlikle izleme değerdi.
3. Annabelle
Annabelle birilerinin öyle ya da böyle duyduğunu düşündüğüm pediofobiler için ölüm sebebi olabilecek bir korku unsuru. Biraz başa saracak olursak eğer yönetmenliğini James Wan'ın yaptığı The Conjuring serisinin yan hikayesidir. Annabelle geçmişi 1900'lü yıllara uzanan, zamanında kendisine kötü bir ruhun musallat olduğu düşünülen bir bebek ve aynı zamanda gerçek olduğu da iddialar arasında. James Wan'ın birbiriyle biraz biraz bağlantılı tuttuğu ana ve yan hikayeler düşünülünce aslında seri çok güzel diyebilirim. Oyunculuklar, korku unsurları, jump scare olsun ben fazlasıyla bu korku serisini beğeniyorum. Annabelle'in bu 3.filmi olduğu için kendi içimde "acaba artık sıkmadı mı bu konu?" dediğim halde ben filmi beğendim. İzlemediyseniz eğer The Conjuring 1-2, Nun, Annabelle 1-2-3, La Llorona filmlerini de ayrı ayrı tavsiye ederim.
4. I am mother
Dünyada insan nüfusu tamamen sıfırlandığında başlatılar bir programla en "doğru" ve "başarılı" insanı eğitmek için bir robot görevlendirilir. Duyguları olmayan bir robotun eğitip ergen bir birey haline getirdiği genç kızın aslında ondan saklanan dış dünya ve onu büyüten "mother"arasında doğru ya da yanlış kararlar alması filmin konusu. Tarafsız olarak sadece programlanan görev doğrultusunda eğitim veren bir robot mu daha iyidir? Duygu iniş çıkışları olan bir canlı mı? Film içerisinde birçok iniş çıkış ve ters köşe bulunmakta. Çok anlamam belki ama bana sorarsanız bilim kurgu alanında oldukça başarılı bir yeri var I am mother'ın. İlgilisine şiddetle tavsiye edilir.
5. White Crow
Beyaz karga bana yıllar önce izlediğim Mao'nun Son Dansçısı'nı hatırlattı diyebilirim. Hoş yaşanmışlığı ve kendi dönemlerinin ideolojileri düşünüldüğünde muhtemelen bu ve bunlar gibi bir çok kişi zorluk çekmiştir. Ünlü rus balet Rudolf Nureyev'in Avrupa turnesi için Fransa'ya gitmesiyle işler biraz karışmaya başlıyor. SSCB'nin baskıcı ve sert tutumundan sonra Fransa'ya ilticasını konu alan film Başka Sinema sayesinde beyaz perdeye gelmiş olsa da kesinlikle gerek görsel gerek işitsel her anlamda izleyeni tatmin edecek seviyede.
Bayaa film izlemişsin ne güzel!! Tam bloga girdim ve acaba Cha yazı yazmış mıdır diye baktım ve o kadar sevindim ki :) iş hayatı bizi mahvetti. senin yazını okuduktan sonra filmleri isim ve afişleriyle ne kadar yargıladığımı fark ettim. Mesela i am mother filmini kaçtır netflixte görüp çaresiz bir annenim hikayesi falan gibi düşünmüştüm ama bambaşka bir şeymiş ahhsjs
YanıtlaSilAslında bir kaç kere dönüp izlediklerim de var da bunlar yeni beğendiklerim ahahahaha. Ben de aynı şekilde diyordum görüp görüp ama biraz boşta kalınca dedim bir bakayım. Baya beğendim de hani ahahaha
SilMerhaba. Bu filmleri not edeceğim. Teşekkürler. Bana da beklerim..
YanıtlaSilMerhaba, tabi ben de uğruyorum hemen :)
Silgelcam yineee :) aaa moira :)
YanıtlaSilBen buralardayım deep istediğinde gel :)
Silyesterday izlicem herhalde çok severim. sinemada kaçırdım yaaa :) yeni annebelle oleeey :) white crow hiç duymadım izliycem, ı am mother ne hoştu yaaa :) e tolkieni de izlemek lazım :)
YanıtlaSilİzle izle bak cidden güzeldi bu izlediklerim :) başka birçok filme baktım ama bunları beğendim doğrusu :)
Silbir netflix canavarı gözüktün gözüme hahaaa
YanıtlaSilAğustos temmuz kadar hızlı başlamadı ama bakalım bu ay neler çıkacak da izleyeceğim ahahaha
SilHoş RTÜK ne der bilemem ama :D