5 Aralık 2019 Perşembe

Bir çeşit dizi/film/kitap önerisi

Böyle bir anda konuya girmiş gibi olacağım ama havalar da aynı bu şekilde soğumaya başlamadı mı zaten? Evet, yılın o en üşüdüğüm zamanlarına geldiğimiz için bundan biraz isyan edip haftasonu etkinliğim olan dizi film önerisi kısmına geçebilirim. Yazmaya bundan çok alakasız bir şekilde başlamış olsam da bloga uğramamdaki sebep buydu. Az çok bilen bilir benim tek başına etkinliklerden nasıl hoşlandığımı kitap okumak zaten her günümün olmazsa olmazı olsa da dizi/film için vakit bulduğum an onlara da sarıyorum tabi. Şimdi tabi havalar da soğuyunca evden daha az çıkar oldum. Bir de kapalı havanın verdiği buhran yüzünden kimseyi göresim yok ondan böylesi en iyisi bana sorarsanız. Neyse, izlediklerim diyordum.

The Aftermath

Kimse beni yargılamayacaksa itiraf etmek istediğim bir şey var; ben Keira Knightley'i pek beğenmiyorum. Kadında tam olarak ne beni rahatsız ediyor emin değilim ama dönem filmlerindeki başarısını da takdir etmiyor değilim. Filme gelecek olursak; İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın kendini toparlaması sürecinde Hamburg'da görevli olan Lewis Morgan'ın eşi Rachael'ın da yanına gelmesiyle aslında Alman bir mimar olan Stefan Lubert'in evine yerleşmesiyle başlıyor. Lewis görevine tamamen bağlı bir İngiliz askeri olmasına rağmen diğer birçok meslektaşının aksine isyancı, Nazi sempatizanı olmayan Almanlar da olduğuna inanarak evlerine yerleştikleri Stefan ve kızı Freda'ya çok iyi davranmaktadır. Rachael ise savaşın yaralarını hala zihninden silemediği için hem Almaya'da olmasından kaynaklı hem de savaş sonrası kocasıyla arasında oluşan soğukluğun acısını çevresindekilerden çıkarmaktadır. Zaman içerinde aynı ev içerisinde kocasından uzaklaşıp Stefan'la yakınlaşmaya başlayan Rachael içindeki hesaplaşmalardan kurtulup kendine yeni bir yol mu çizmeyi seçecek yoksa ailesini kurtarmaya mı çalışacak bunu izliyoruz. Film, savaş sonrası dönemde geçtiği için biraz karanlık olsa da bana sorarsanız oldukça iyi işlenmiş. Güven kazanmaya çalışan Alman vatandaşları, isyancılar, savaş sonrası harabeye dönmüş bir şehir vs. ne eksik ne de abartıydı. Daha önce filmin çok kötü olduğuna dair yorumlar karşıma çıkmış olsa da ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Filmi gayet keyifle izledim ve dönem filmi sevenlerin de aynı şekilde izleyeceği kanaatindeyim.

Alias Grace

Margaret Atwood'un aynı isimli kitabından uyarlanan Netflix dizisi, yıllarca suçluluğu/suçsuzluğu ispatlanamamış Grace Marks'ın tutukluluğunun 15.yılında Dr. Simon Jordan isimli bir psikiyatra hem hayatını hem de işlenilen cinayetin iç yüzünü kendi gözünden anlatmasını konu alıyor. Daha çocuk denilebilecek yaşta annesini kaybetmesi ve kardeşlerinin sorumluluğunu alması, kendi babası tarafından istismar edilip daha sonra bir eve hizmetçi olarak verilmesi aslında Grace'in hayatı boyunca yaşadığı zorlukların sadece minik bir kısmı denilebilir. Annesini kaybettiği sırada yanında olan yaşlı bir kadının annesinin ruhunun özgürleşmesi için bir cam açılmasını gerektiğini söylemesiyle Grace'in çocuk aklı annesinin sonsuza kadar huzura eremeyeceği fikrine kapılır ve bunun çöküntüsünü yaşar. Aynı zamanda en yakın arkadaşı olan Mary'i kaybettiğinde de camı açmayı unuttuğunu fark eder ve o noktadan sonra daha fazla şoku kaldıramaz. Bir cinayet işlenir ve bunun azmettireni olsun, cinayeti işleyeni olsun Grace açısından bu hep muallakta kalır. Olayları hatırlamasına ve Grace'in aslında gerçekten suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğunu anlamaya çalışan Dr.Jordan da zaman zaman hastasına nasıl yaklaşması gerektiğine karar veremez ve sonuç onun için de kesinlikle beklemediği bir şekilde gerçekleşir. Aslında diziyi izlemeye başladığım an bırakıp ilk önce kitabını okuma isteği uyandı bende, çünkü diziler filmlere nazaran daha uzun ve detaylı olsa da bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi geldi ama başladıktan sonra yarım bırakmanın pek de mümkünü olmayan bir dizi çekmişler. Oyunculuklar olsun işlenme şekli olsun dizi gerçekten çok hoşuma gitti ve kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. 


Bir de bonus olarak;

Kardeşini Doğurmak

Bu kitabı tavsiye etme konusunda aslında oldukça kararsızdım doğrusu. Ben okurken bile dışarıda gören insanlar olsun kendi ailem olsun adından rahatsızlık duyduklarını dile getiriyordu sürekli ama sonradan tam olarak bunun böyle olması gerektiğini düşünmeye başladım. Evet, insanlar böyle bir başlık gördüğünde bile bundan rahatsız oluyorken, bu konuda sürekli olarak bir "sus, ayıp", "bu çok sapıkça bir şey konuşulmamalı", "ensest mi? bu hiç doğru değil" cümleleri ortalarda gezerken insanların bu gerçeklerden kaçmayı bırakıp bunun farkındalığını yaşaması ve özellikle o küçücük bedenleri koruyabilmek adına neler yapabileceklerini, kiminle iletişim kurabileceklerini, çocuklarına nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor. Büşra Sanay da aynı düşüncelerle yazıyor bu araştırma yazısını. İçindekiler ne bir kurgu ne de tek bir kitleyi hedeflemiş durumda. Bilir kişilerle yapılan röportajlar, istismar mağdurlarıyla olan görüşmeler, haberler vs. bütünüyle insanın kanını donduran olaylar ama gerçekler. Bana sorarsanız herkesin okuması ve bu konuda bilinçlenmesi gerekiyor. Mesela herkeste bir yargı var bu olaylar hep doğuda gerçekleşiyor diye ama kitaptan öğreniyoruz ki bunun doğruluğu gösteren doğru düzgün bir kaynak ve araştırma aslında yok. Herkeste bir kendinden uzaktaki insanı kötüleme ve küçümseme söz konusu. Oysa ensest ve istismar küçük büyük şehir fark etmeksizin Türkiye'nin hatta Dünya'nın her yerinde olan bir gerçek. Kitabın bir yerinde diyor ki "Bir toplumun Müslüman olması o toplumda cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık gibi hiçbir suç işlenmediğini göstermez. Bu hüküm ensest meselesi için de geçerlidir. Kısacası, insan varsa, orada her şey olabilir ve iyi ya da kötü her türlü tecrübe yaşanabilir." normalde kitaplarda cümlelerin altını çizmem ama bunun altını çizdim çünkü gerçekten doğru. Söz konusu insansa her türlü pislik gerçekleşebiliyor. Kısaca Büşra Sanay'ın Kardeşini Doğurmak isimli kitabını özellikle anne babalar olmak üzere herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. 

6 yorum:

  1. Farkındalık önemli. Bazen ben de okurken katlanamıyorum, ancak sakladıkça etkisini kaybediyor ve maalesef azalmıyor. En büyük sorun yaşadıklarına sesini çıkaramayanlar. Belki seslerini yükseltmekte bir nebze yararı olur, yıllardır saklanıyor ve yararı görülmedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görülmez tabi. Şimdi bile herhangi bir olayı sosyal mecralarda sürekli olarak gündemde tutmazsa insanlar üstünü kapatıyorlar. Kaldı ki burada en çok çocuklardan bahsediyorlar. Ne olaylar var insanın aklı almıyor nasıl yaparlar diye

      Sil
  2. kitabı okudum diziyi izledim ilk filmi not aldıım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabı okuyan bir başkası daha olması çok hoşuma gitti doğru düzgün kimse cesaret edip okuyamıyor sinir oluyorum

      Sil
    2. evet ya zor okuması doğru. ilk çıktığında okuduydum. 2018 başı galibağa :)

      Sil
    3. Evet evet o civarlarda görüştüm ben de ilk ama o zamanın erkek arkadaş müsveddesi aldırmamıştı. Ben de nasıl leylaysam almamıştım cidden. Büyük pişmanlık benim için geç okumuş olmak :/

      Sil